TASARIDA TASFİYE YOK YERELLEŞME VAR
Tasarının bu kısmını bir tasfiye hareketi olarak eleştiren kesimler var. Oysa seçilmiş bir hükümetin özlük haklarının korunması şartıyla bürokratlarını istediği gibi geri çekme ya da sisteme dâhil etme hakkı bulunmaktadır. Tasarıda hiçbir gerekçe gösterilmeden işlerine son verilme gibi bir ibare bulunmamaktadır. Dolayısıyla tasarıyı bir tasfiye hareketi olarak değerlendirmemek gerekir. MEB Teşkilatının hala merkeziyetçi, tek elden kumanda edilen bürokratik hantal bir yapıya sahip olduğu bir gerçek… Bu yapının bir şekilde kırılması elzem. Bu bakımdan tasarıda okul müdür ve müdür yardımcılarını atama yetkisinin valilere verilecek olmasını eğitimin ileriye dönük yerelleşmesinin bir adımı olarak görmek mümkün. Gönül isterdi ki bu tür atamalar halkın oylarıyla seçtiği valiler tarafından gerçekleştirilsin ya da okullar kendi idarecilerini kendileri belirlesin. Ne var ki Türkiye''de eğitim söz konusu olduğunda merkeziyetçilikten/devletçilikten uzak alternatif fikirler üretilmiyor. Üretilmediği gibi eğitimin köklü sorunlarına temas eden reformlara karşı da ciddi bir tepki gösteriliyor. Kanada, Almanya, ABD, Fransa, İngiltere, İsveç, İtalya, Finlandiya ve Hollanda gibi daha birçok ülkede eğitimin yerel yönetimlere devredilmiş olduğunu görmekteyiz. Bu tür ülkelerde özellikle belediyeler eğitim faaliyetlerinde önemli bir yere sahip. Umarız Türkiye''de de eğitim zamanla yerel yönetimlere devredilir.
TALİM TERBİYE KURULU YERİNE
Tasarıda dikkat çeken bir başka bölüm de Talim Terbiye Kurulu''nun eğitim politikalarına ilişkin yetkilerini bakanlığa devredecek olması ve kurulun, bakanlığın bilimsel danışma ve inceleme organı olarak faaliyet yürütmesidir. Talim Terbiye''nin yetkilerinin sınırlandırılması elbette önemli bir gelişme. Ne var ki askeri çağrışım yapan bu ismin de artık kaldırılması gerekmektedir. Talim Terbiye Kurulu yerine daha sivil, zamanın ruhuna uygun bir isimle siyaset üstü bir eğitim danışma kurulu oluşturulabilir. Bu kurul ailelerden, sivil toplumdan, eğitimcilerden, ekonomistlerden, psikiyatrilerden, aydın ve yazarlardan oluşan ve bakanlığa farklı eğitim ve finans modelleri konusunda danışmanlık yapan bir kurul olabilir.
EĞİTİMDE ÖZEL SEKTÖR AKTİF ROL OYNAMALI
Tasarıda dershanelerin dönüşüm için son tarihi 1 Eylül 2015 olarak belirlendi. Özel okula dönüşmek isteyen dershanelere de, tüm şartları yerine getirmek için Haziran 2018''e kadar süre tanındı. Dönüşemeyen dershanelere 4 yıl ''açık lise'' olarak hizmet verebilme imkânı sunuluyor. Dönüşecek dershanelere ise 25 yıla kadar hazine arsası tahsis edilecek. Ayrıca mülkiyeti Milli Eğitim Bakanlığı›na ait binalar da özel okul açmak isteyen dershanelere kiralanabilecek. Dönüşüm için tüm kademe okullara teşvik verilecek. Dönüşüm kapsamında verilecek devlet desteği miktarı MEB ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenecek. Teşvik, okul öncesi 48-66 ay arasındaki çocuklar için de verilebilecek. Kuşkusuz bazı eksiklikleri olsa da dershanelerin dönüşümü için öne sürülen bu model, eğitimi yeni yapılara, modellere ve anlayışlara alan açması bakımından çok makul ve yerinde bir modeldir. Yıllardır eğitimde özel sektörün önemini dikkat çeken bir eğitimci olarak özellikle arsa teşviki, kiralık okul sistemi, özel okullaşmaya dönük diğer teşvikleri olumlu buluyorum.
DERSHANELERE İHTİYAÇ KALMAMASI İÇİN NELER YAPILMALI?
Eksik bulduğum bu tür yeni reform tasarılarında bilhassa''ailenin'' ve eğitimin ''tekçi, resmi ideoloji'' boyutunun atlanıyor olmasıdır. Türkiye''de aileler çocuklarına verilecek eğitim türünü seçme hakkına hala kavuşamadılar. Devlet, ailelerin çocukları için öğrenmesini istediği bilgiler yerine kendi istediği bilgileri öğretilmesini daha yerinde buluyor.
Oysa aileler eğitimin en önemli yapı taşlarından biridir. Bu bakımdan eğitim süreçlerine aktif olarak katılımları sağlanmalıdır. Diğer taraftan tüm önemli reformlara rağmen bugün eğitim hayatını tanzim eden kanun ve yönetmeliklerin anlayış olarak eski ve tekçi bir yapıya hizmet ettiği görülmektedir. Bu da kamu okullarında kaliteyi düşürmekte ve dershane sektörünü beslemektedir. Çocukları dershanelerden uzak tutmanın bir önemli yolu da eğitimi tek parti (CHP) zihniyetinin tahakkümünden kurtarmaktır. Kısacası eğitimin bir cazibe merkezi haline gelebilmesi için özelleştirilmesi ve büyük ölçüde topluma bırakılması gerekmektedir.
Devlet, ''serbest eğitim piyasasında'' oluşacak olan eğitim türlerinden birini seçen ailelere sırf burada harcanması şartıyla bugün hedeflediği gibi mali destek imkânı sunmalıdır.
Merkeziyetçi yapının kırıldığı, eğitimin yerele doğru evirildiği en önemlisi de resmi ideoloji eksenli işlev görmediği, eğitimcilerin kalitesinin arttırıldığı, okul özerkliğin yaygınlaştırıldığı ailenin ise eğitimde başlıca aktör olduğu bir ülkede dershanelere gerek kalmayacağı bilinmelidir.