Neoliberal kolonicilik toplumlarımızda çok derin kimlik bunalımlarına, kimlik çürümelerine neden oluyor, özellikle genç kuşakları arzu makinelerine dönüştüren bir kültürsüzleşme yaşanıyor. İslami kesimler de, bu neoliberal kolonicilikten etkilenmiş olmalılar ki, sınırları ve ilkeleri belli olmayan bir esneklik ve hoşgörü sergiliyor. İhtirasların belirleyici olduğu böyle bir iklimde, insanlar erdemler/bilgelikler dünyasına yabancılaşıyor, insanın kendisinin bilincine varması imkânsız hal gelebiliyor.
Mültimedya ağlarının yönlendirici etkisi altında bulunan arzu makinelerine, ahlaktan, erdemden söz edilemiyor. Libidinal itkileri ''özgürlük'' olarak savunan kesimleri, edep ve haya sınırları içerisinde hareket etmeye davet edemiyoruz. İnsani yanımızı, İslami yanımızı yeniden keşfetmeliyiz.
İLKESEL SEÇİM
Bağımsız düşünme ve üretme yeteneğine sahip olmadığımız takdirde, toplumların zihin dünyalarına ulaşamayız. İnsanların zihin dünyalarında yankılanabilecek anlamlar inşa edebilmeliyiz. Günümüzde gelip-geçici hazlar, tatminler peşinde koşmak, bir eşya gibi amaçsızca sürüklenmek normalleşirken, bir insan olarak varoluşumuzu sürdürebilmek için mücadele etmek anormal hale geliyor. Bugünün mücadelesi hayatı anlamlı kılma mücadelesi değil, hayatta kalabilme mücadelesidir. Bugünün dünyasında ilkesel bir seçim yapmak, nihai bir tercihte bulunmak için risk almak gerekiyor. Kendilerini İslam''a nisbet eden cemaatler bile ilkesel bir tercih, İslam adına nihai bir tercih yapmayı göze alamadıkları için, herkesle, her tür kirli uzlaşmaya başvuruyor, koşullara boyun eğiyor. Şimdiki zamanın kötülükleri, zulümleri, açıları, trajedileri hakkında hiç konuşmayan cemaatler, hoşgörü ideolojisinin saltanatını sürdürüyor. Sözünü ettiğimiz cemaatler, dini/düşünsel/kültürel deformasyonları gelenek haline getiriyor. Statükoları, koşulları değiştirmeyi, dönüştürmeyi hiçbir şekilde düşünmeyen, bu konuda hiçbir fikir/öneri ileri süremeyen ''hoşgörü ideolojisi'' olanla ilgileniyor, ancak olması gerekenle ilgilenmiyor. Büyük cemaatlere vaziyet eden cemaat liderlerinde bile bir karakter bakımsızlığı görmek mümkün olmuyor.
Somut hayatın gerçeklikleri karşısında hepimiz çelişkili ikilikler yaşıyoruz, kendilerini ırk/renk/dil/mezhep/ cemaat/hizip/hizmet sınırları içerisine hapseden, hastalıklı çıkarcı bencilliklerin sınırlarını aşamayan, aşmak istemeyen, çıkarcı tutkularına esir olan Müsl ümanlar hiç bir bilgeliğe ulaşamaz, İslami bütünlüğü asla temsil edemezler.
Şimdiki dünyanın bütün boyutlarıyla uyum saklayarak bütünleşenler, mümkün bir dünya için çaba harcama iradesini ve inancını kaybettikleri için böyle hareket ederler. Duygulara dayalı yorumlarla kitleleri sürükleyenler, düşünceye/sorgulamaya dayalı yorumlar üretemezler.
İslami anlamda yeni bir mücadeleye/muhalefete/direnişe ihtiyaç duymayanlar, konformizmle bütünleşirler. İslami aklın bilginin, modelin, tarzın meşruiyetinin ve otoritesinin seküler sorgulamalara tabi tutularak reddedildiği, reddedilebildiği bir dünyada/toplumda, bu konuyu yoğun bir biçimde gündemimize almamız, sekülarizmin kökten yabancılaşmaların kaynağı olduğunun bilincine varmamız gerekirken, bugün çok ucuz, çok bayağı çıkar mücadeleleri doğrultusunda cepheleşmeler oluşturuyoruz.
İSLAMİ UFUK VE BİLİNÇ
Kendi anlam/erdem/değer sistemimizi terk ederek, rakip/karşıt/düşman bir değer sistemini seçmek, bu sisteme boyun eğmek gönüllü olarak köleliği seçmek demektir. Köleleşmeye elverişli bireyler/halklar/toplumlar olmasaydı, sömürü ve tahakküm sistemleri olmayacaktı. Tahakküm üreten bir dile/söyleme/iradeye maruz kalan bireylerin, toplumların, halkların özgürlüklerinden söz edilemez. Her tür çürüme, kimlik ve kişilik bütünlüğünü koruyamamakla başlar. Kimlik ve kişilikten söz ettiğimizde, kim olduğumuzdan söz etmiş oluruz. Bugün, kim olduğumuzun bilincinde olduğumuzu söyleyemeyiz. Kimlik ve kişilik kayıpları sebebiyle bugün, kendilerini İslam''a nisbet eden cemaat/ hizmet akımları ilkeden yoksun, göreceliklere göre kendilerini konumlandırıyor. Hiç bir şekilde saygıyı hak etmeyen ilkeden yoksun göreceliklerin İslami ufka ve bilince hiçbir suretle bir katkısı olamaz. Cemaat çıkarı için temel İslami ilkelerin düşüncesizce, keyfi bir biçimde gözardı edilmesi sessizlikle karşılanabilecek bir durum değildir.
Hiçbir cemaat, hiçbir cemaat lideri, yazar/düşünür/alim /fakih/şeyh vb. hiç bir gerekçeyle eleştiriden muaf tutulamaz. Herhangi bir cemaat liderini, yazarı, düşünürü, alim ya da fakihi eserleri veya hizmetleri sebebiyle kutsallaştırmak düpedüz büyük bir putperestliktir. Bu tür bir putperestlik, bugün İslam toplumlarında çok yaygın hale gelmiştir. Bütün putperestlikler Müslüman zihinleri taşlaştırmaktadır. Her yazar/düşünür/alim ancak kendi çakına, kendi çağının insanına hitap edebilir. Hiç kimse daha sonraki çamlara hitap edemez. Bizler geçmişte yazılan eserleri ve bunların müelliflerini geçmişi anlamak için okuruz, bugünü biçimlendirmek için değil.
Olmadığımız, olamayacağımız bir şey gibi görünmeye çalışmamalıyız. Bizlerden, hiç bir gerekçeyle başkalarının hayatını yaşamamız, düşüncelerini/dünya görüşlerini temsil etmemiz, kendimizden, kimlik ve kişiliğimizden vazgeçmemiz, bunlara ihanet etmemiz beklenemez. Gerçek böyleyken, bugün biz Müslümanlar yabancı seküler / liberal varoluş ufku içerisinde kendimize bir gelecek arı yoruz. Zihin dünyalarımız hala, Türk/Kürt/Arap/fars/Ermeni vb gibi etnik sözcüklerle düşünüyor/ konuşuyor, insanlığa ait sözcüklerle değil.