BURADA GÜVERCİNLER BİLE MUTSUZ
Batı kendini merkeze alarak Doğu'yu tanımladığında, bu durum Rusya'dan, Çin'e, Ortadoğu'dan, Arap yarımadasına kadar geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Hal böyle olunca Doğu'nun Batı düşmanlığı homojenlik arz etmiyor. Çin'de Rusya'da, Ortadoğu'da ve Japonya'da birbirinden oldukça farklı tezahür etmiş olan düşmanlık modellerini tarifleyen kitapta İslam dünyasındaki Batı düşmanlığına, Garbiyatçılığın önde gelen isimleri ve söylemlerine de geniş yer ayrılıyor. Bu düşünürlerin Batı'ya ilişkin görüşleri kadar garba gerçekleştirdikleri seyahatleri ve burayla ilgili gözlemleri de okuyucuya aktarılanlar arasında. Örneğin geçen yüzyılın en etkili İslam düşünürü Seyyid Kutup, Mısır'dan 1948'te New York'a geldiğinde burayı büyük bir atölye, gürültülü, şirret bir yer olarak tanımlıyor. Güvercinler bile şehir karmaşasında mutsuz görünüyor gözüne.
Ancak kitap Batı düşmanlığının İslam coğrafyasıyla sınırlı tutulmasına itiraz ediyor ve bu düşüncenin tarihçesini çıkarıyor. "Garbiyatçılık bir Ortadoğu hastalığına indirgenemez çünkü aslında Avrupa'da doğmuştur" diyen yazarlar, bu akımın Alman çıkışlı olduğunu belirtiyor. Almanya'nın kültürel bakımdan Batı'dan ayrılmasının sebebi ise buranın eski Roma İmparatorluğu'nun uygarlık sınırlarının dışında kaldığı düşüncesine bağlanıyor. Aslında Fransa ile İngiltere'nin başını çektiği gelişme süreci, Almanların bir taraftan takip ettiği ancak öte yandan eleştirmekten geri durmadığı sancılı bir dönem. 19 yüzyılda ticaret imparatorluğunun başşehri Londra, Paris onun kozmopolitlik rakibi. Berlin ise sürekli olarak ve çaresizce onlara erişmeye çalışıyor pek tabi büyük şehirleri ruhlarını yitirmekle suçlamayı ihmal etmeden. Bu büyük şehirler şehvetin sömürdüğü her çeşit insanın toplandığı ve her şeyin satılık olduğu dev pazaryerlerine benzetiliyor; Metropollerde maneviyat yok, şiir yok çünkü herkes durup dinlenmeden altın avında koşturup durmakta.
BATILILAŞMA JAPONLUK RUHUNA BULAŞAN BİR HASTALIK
Kitap Japonların modernizmle tanışma sürecini, Meiji dönemini (1868 – 1912), geçirdiği sıkıntılı devreleri ve ikinci dünya savaşı sırasında artan Batı düşmanlığının izlerini de takip ediyor. Garbiyatçı Japonlar için modern, neresinden bakılırsa bakılsın kaypak bir kavram ve Batı anlamına geliyor. Şarkın manevi kültürünün bütünlüğünü parçalayan Batılılaşma, Japonluk ruhuna bulaşan bir hastalık onlar için. Hem modern olup hem idealize edilmiş manevi geçmişlerine dönmek isteyen Japonlar bu yolda Batı'yla savaşmaları ve onu alt etmeleri gerektiğini çok iyi biliyorlar, garbı, onda eksik olanla, fedakârlık ve kahramanlıkla yeneceklerini de. İkinci Dünya Savaşı sırasında saatte 750 km hızla düşman gemisinin güvertesine ölüm dalışı yapan Japon kamikaze pilotları bunun en iyi örneği. Usame Bin Ladin'in ölüm kültü dilinde kamikaze ruhunun belagatını hatırlatan pek çok şey var. Yine Afganistan savaşının ilk haftasında genç bir mücahidin bir İngiliz gazeteciye verdiği röportajda söyledikleri de bu dizeleri hatırlatıyor; "Amerikalılar asla kazanamayacak çünkü onlar Pepsi Cola'yı seviyor bizse ölümü" Garbiyatçılar Batı'yı sadece ölüme yaklaşım konusunda kendilerinden farklı tutmuyor elbette, yaşam da Doğu ve Batı'da çok farklı akıyor onlara göre. Batı'nın övdüğü tedbirliliği korkaklık, dengeliliği sıkıcılık, ileri görüşlülüğü de korunaklı, hiçbir şiirselliği olmayan hayat olarak tanımlıyorlar. Kitap, yaşamdan ölüme her alanda Doğu'nun Batı'ya bakışını farklı ülkelerde ortaya çıkan birbirinden farklı örneklerle okuyucuya aktarıyor ve Batı'dan hoşlanmamak ya da dahası ondan nefret etmenin tek başına ciddi bir sorun olmadığını, asıl sorunun, bu düşmanlığın ölümcül sonuçlar doğurması olduğunu belirterek son buluyor.