Tutku ile sürdürülen ve kendi başına bir koşudaymış gibi yazılan bütün bu romanlarında görülüp yakalanabilecek hızlı ve ritmik bir biçim söz konusudur Murakami'de. Bir ucunda az çok yersiz yurtsuz bir yazarın yapabileceği en iyi eylem olarak yazının, diğer ucunda ise koşunun hatta belki kaçışın yer aldığı ince ve uzun bir tutku da diyebiliriz buna.
Koşmasaydım Yazamazdım aslında parçalı bir bütünlük içindeki denemelerini içeriyor Murakami'nin. İçinde yükselen müzik ise bambaşka bir boyut katıyor bu denemelere; sözgelimi The Beach Boys , The Rolling Stones, Red Hot Chili Peppers, Gorillaz, Eric Clapton bir yandan Murakami'nin Japon kültür dünyasına mesafeli uzaklığını ele verirken bir yandan da onu kuşatabilecek bir yerellikten nasıl kurtulabildiğini ve yerelliğin, ideolojinin ve ideolojik yapılanmaların dışına çıkabildiğini göstermesi açısından da şaşırtıcı bir iç enerjiyi dışa vuruyor.
Murakami'nin koşarken seçtiği bu playlist' e bakarak şöyle bir şey demek geçiyor içimden; müzik eşliğinde koşarken yazılarını da çatan bu Japon yazar, tam olmamış belki yeterince haşlanmamış bir rock'çı gibi duruyor…
Koşmayı ve Yazmayı derinde bir yerde kaçınılmaz bir acıyla birleştirerek konuşan Murakami'nin koşarken duyulan acıyla yazarken duyulan acıdan yola çıkarak aslında acıyı göze almadan anlamlı bir şey yapılamayacağına yönelik vurgusu ise sanki de yazınsal bir felsefenin dışa vuruşu gibi çıkıyor ortaya. Bu noktada ise bir acıyla yola çıkılan yazının dip derinde bir yerde aslında neyi göze alarak neye- nereye ulaşabileceğine dair oldukça düşündürücü ipuçları uzatıyor.
EŞOFMAN VE KALEM
Murakami'nin bu kitapta yazıp söylediklerinin aslında tam da söylediği gibi, 'genel geçer' tarafı olmayabilecek ve olsa olsa bir yazarın amatör dönemleri için söz konusu edilebilecek kaygılarla yüklü ama bir o kadar da içtenlikli dünyasının dışavurumu olduğunu görüyoruz. O kadar ki, özellikle kitabın ilk üçte birlik bölümünden sonra daha bir dikkati çeken benzer satırlarda da bir yandan profesyonel dizgeye doğru koşan bir yazarın öz disiplinini şekillendiren gündelik hayatının izlerini sürerken bir yandan da bilincine varılmış bir amatörlük döneminin yazınsal olgunluğa ulaşmak için ne kadar elzem olduğunu görmek mümkün olabiliyor.
Murakami'yi bu haliyle az çok benzer bir yazınsal çabanın odağındaki O.Pamuk'a ve daha çokta Amerikan romanının arada bir parlayan yıldızı P. Aster'a benzeten bu bilinç içindeki yazma disiplinini ise ciddi biçimde tasarlanmış haldeki fiziksel ve zihinsel yoğunlaşma alışkanlığına bağlamak gerekiyor. Ama bir farkla ki Murakami ne O.Pamuk ne de P. Auster kadar aristokrat bir geçmişe ve kökene de sahip değil. Tıpkı bu aristokrat köken yoksunluğuna benzer biçimde Murakami'nin yine P.Auster ve O.Pamuk kadar yerli bir duruşa sahip olduğunu söylemekte pek kolay değil. Bu yüzden de Murakami tıpkı yazarken çektiği acıya benzer biçimde okurken çekilen bir acıyı da güdüleyerek aslında bir arayışla süslemeye çalıştığı yazma, okuma ve haz arasındaki dengeyi oldukça zorluyor.
NOBEL BEKLENTİSİ GEÇMEYECEK
Koşmasaydım Yazamazdım'da açık olmaktan çok örtük biçimde dikkati çeken bu gerçekliğin Murakami yazınında adeta bir isimsiz arka fon olarak duruşu ise oldukça manidardır. Hemen hemen bütün romanlarında sanki dünya ötesi bir yerde olup biten onca katman içinde yer yer zorlanmış haldeki kurgusal gerçeklik te aslında bu yerli olamayışla bu kökensizliğin işaretleriyle dolu gibidir. Görünen o ki, Murakami ister koşarak isterse yazarak olsun büyük ölçüde hem bu kökensel yoksunluğu hem de bu yerli olamayış boşluğunu doldurma çabası içinde şekillenen bir yazıya gömülmeyi daha çok seviyor.
Onu Japonya içindeki ve dışındaki bütün akranlarından ayırarak farklı ve özgün kıldığı kadar yalnız ve tek başına bir yerde de bırakan bu hali Murakami için bir şans olarak mı yoksa bir şanssızlık olarak mı değerlendirmek gerekir, bilemiyorum. Şöyle bir bahis açmak ne kadar doğru olur; ama Murakami romanlarında dikkati çeken bu acı- haz ve tutku içindeki tam yerleşmemiş savruk biçemden yola çıkarak son 3 yıldan bu yana Nobel'e aday gösterildiği halde neden Nobelist olamadığı ya da belki hiç olamayacağı yolundaki bir kısmı belirli önyargıları da içeren dünya çapındaki yorumları da ekleyecek olursak; Murakami'nin Nobel beklentisinin kolay kolay gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz sanırım. Hele hele Amerika'da biriken Yahudi yazınının devlerinden P.Roth, Suriyeli güçlü şair Adonis, 25 yıldan bu yana sersem sepelek sallanıp duran İngiliz romanının parlayan yıldızı İan McEwan, israil'in insani yüzü Amos Oz ve italya'nın kadim kalem kadını D.Maraini gibi oldukça iddialı romancı, şair ve yazarlarla yarıştığını düşünürsek…
Kitabın künyesi:
Koşmasaydım Yazamazdım
Haruki Muırakami
Doğan Kitap
2013
176 sayfa