KALIN KABLO 10. YILI KURTARDI
Cumhuriyet'in 10. yıl kutlamaları için dosta düşmana karşı görkemli bir tören hazırlığına girişilir. Yutkeviç adındaki Rus yönetmen de etkinlikleri filme almak ve bu tarihi olayı belgelemek için çağırılır. Yutkeviç, meslektaşları için ayrılan yerde hazırlık yaparken kablo çekerken utanır. Çünkü bütün kameramanların kablosu serçe parmağı kalınlığındayken Yutkeviç'inki neredeyse bir insanın bileği kadardır. Gazi bir otomobille girer Hipodruma. Bu sırada Yutkeviç kayıttadır. Birden meslektaşlarından feryatlar yükselir. Yutkeviç gözünü vizörden ayırdığında Atatürk'ü hipodruma getiren otomobilin kamera kablolarının üstünden geçtiğini ve hepsini kopardığını görür. Bir tek kendi bilek kalınlığındaki kablosu sağlamdır. 10. Yıl töreni o kablo sayesinde kameraya çekilir.
YASSAK KARDEŞİM
1930'lu yılların başında Türkiye Cumhuriyeti'nin sanat politikası henüz belirlenmemişti. Müzikte alaturka ağırlıklı bir hayat sürüyor ancak devrim rüzgarı Batı melodilerini haber veriyordu. Atatürk de Alaturka şarkıları seviyor ve kendisi için yapılan fasıl gecelerinde dinliyordu. 1934 yılında Batı Müziği ve operanın Türk müzik kültürüne iyice yerleşmesi için gazinolarda ve radyolarda Türk müziği yasaklandı. Bu yasak her kesimden tepki aldı. Atatürk'e “Alaturka şarkılardan bizi mahrum bırakmasın.” diye ricalar gidiyordu ama O, “Devrim için bazı fedakarlıklar yapılması gerekir.” diyordu. Bu yasak Atatürk'ün bestekar Dr. Sıtkı Falay'ın evine gittiği gece kalktı. Yapılan fasıldan sonra Osman Pehlivan, “Paşam siz emredince dinliyorsunuz, ama bunları dinlemek isteyen binlerce insan var.” deyince Atatürk fasıl heyetini radyoya gönderip fasıl yapmalarını istedi ve garip yasak da kalkmış oldu.
KURTULUŞ KURTULUŞ'TAYDI
İkinci Dünya Savaşı başladığında İtalya Yunanistan'ı işgal etti. İşgalciler ilk iş olarak yiyecek stoklarına el koydular. Depolar mandıralar çiftlikler süratle yağmalandı. Yunan halkı açlığa mahkumdu. Sokakta açlıktan ölenler kamyonlarla toplu mezarlara taşınıyordu. Bu dönemde savaş yüzünden sıkıntılı günler geçiren, ekmeği bile karneyle alan Türk halkı, buna rağmen yiyecek ve ilaç topladı. Hükümet yiyeceklerin mümkün olduğunca kısa sürede ve sağlam şekilde ulaştırılabilmesi için Kurtuluş yük gemisini kiralamıştı. Kurtuluş Pire Limanı'na gidip içindekileri ulaştırdıkça Yunanistan'da sevgi seliyle karşılanıyordu. 5 sefer yapan gemi son seferinde battı. Yardımlar başka gemilerle yapılmaya devam etti ama Kurtuluş hiç unutulmadı.
YÖK'LE GEÇEN YILLAR
1983'tü. Türkiye'nin tüm üniversitelerinde atılma tedirginliği yaşanıyordu. Hukuk Fakültesi profesörlerinden Hüseyin Hatemi de bir akşam ders çıkışı evinin kapısının önünde bekleyen bir asker tarafından aldı haberi. Bir öğretim üyesi ihbar etmişti Hatemi'yi. Israrcı olmuş, sıkıyönetim komutanlığının kapısını aşındırmış sonunda muvaffak olmuştu. Suçu içki içmemekti. İhbarcı içki içmediğine göre Atatürk düşmanı olduğuna inandırmıştı darbecileri. Bir başka öğretim üyesi Hatemi'yi korumak için yemin billah haftada bir Boğaz'da içki içtiklerini söylemiş ama ikna edememişti. Hatemi'nin hakları yedi yıl sonra iade edildi. Sadece o değil pek çok sosyal demokrat öğretim üyesi de görevinden alınmıştı. Türkiye YÖK'le yıllar geçirdi, geçiriyor.
İLK RENKLİ FİLM HÜSRAN OLDU
1953 yılında Türk sinemasının ilk renkli filmi çekildi. Muhsin Ertuğrul'un yaptığı film için, Vedat Nedim Tör'ün bir hikayesinden yazılan senaryoya “Halıcı Kız” adı verilmişti. Isparta'da bir halı tezgahında çalışan halıcı kız Gül'ün dramını anlatıyordu. Renkli Türkçe sinemaskop film en masum en amatör insan halleriyle çekildi. Şatafatlı bir galadan sonra halkla buluşan film hiç beğenilmedi. Hatta yuhalandı. Sonrasında sinemalarda gösterim haftası dahi alamadı. Halıcı Kız tüm iddiasına rağmen Muhsin Ertuğrul'un sinema serüveninin sonu oldu. Renkli film sevdası da uzunca bir zaman ertelendi.