SON İMGE
Bir darbe, kaza, an, talihsizlik ve sonunda kaybolan dünya. Bir daha hiç görülemeyecek olan yaşam. En son neyi hatırlarız? Zihinde kalan son resim ne olurdu? Sophie Calle, serginin 'Son İmge' isimli ilk bölümünde, görme kaybıyla doğan veya görme yetisini sonradan kaybetmiş 13 kişiye hatırladıkları son görüntüyü soruyor, anlattıklarını kaleme alıyor, anlatan kişiyi ve anlatılan olayları fotoğraflıyor. Kimisi bulanık bir otobüsü, kimi eşini, kimi salondaki kanepeyi, bazısı uzakta doğmakta olan güneşi hatırlıyor. Bakacağımız milyonlarca güzellik varken çevremizde uzun uzun seyredelim gözümüzün gördüğünü belki sondur ilk kez göreceğimiz.
İSTANBUL'DA DENİZE UZAK
Görmediğimiz 'şey'i nasıl anlatırız? Ne hissederiz? İlk kez karşımıza çıkan umman bizde nasıl bir etki bırakır? Susup uzaklara mı bakarız, korkup uzak mı dururuz yoksa sevip dokunmak mı isteriz? Düşünün ki İstanbul'da yaşamasına rağmen denize uzak insanlar, alınıp o uçsuz bucaksız mavinin seyrine bırakılıyor ve aradan çıkılıyor. Bir objektif sırttan bu insanları izliyor. Serginin 'Denizi Görmek' bölümü bu minvalde oluşturulmuş. Bölümde sergilenen, 'Fransa'nın Oscar'ı kabul edilen prestijli 'César' ödülünü alan görüntü yönetmeni Caroline Champetier tarafından çekilen, denizle ilk defa buluşan insanların yakın plan görüntülerinin yer aldığı 10 videoda, bu çarpıcı tanışma, Sophie Calle'in anlatısıyla ziyaretçilerle buluşuyor.
Gördüğüm en güzel şey denizdi
Kadife perde kıvrılmış. Bir sandalye pencere önünde, tek aydınlık, ağaçların arasından görülen ve aksi odaya vuran denizin aydınlığı. Serginin 3. bölümünde, Sophie Calle'in 1986'ya uzanan bir projesinden alınan anlamlı 2 cümle ziyaretçileri uğurluyor. Sanatçının, “Gördüğüm en güzel şey denizdir, öyle uzaklara uzanır ki görmez olursunuz” ve “1986'da doğuştan kör insanlar tanıdım. Güzelliğe dair imgelerinin ne olduğunu sordum onlara. İlk yanıt veren, bana denizi anlatan adamdı” cümlelerine, çerçevelenmiş bir deniz fotoğrafı eşlik ediyor. Serginin Son İmge başlıklı bölümünde yer alan yandaki karenin yanında ise şu metin var: “17 Mart 2004 saat 7'e doğruydu. Sabah namazını kıldım ve güneşin doğuşunu izlemek için hastanedeki odamın balkonuna çıktım. Güneşin bir daha doğup doğmayacağını soruyordum kendi kendime. Ne kadar ciddi bir ameliyat olduğunu biliyordum. Annemlerle doktor arasında konuşmaya kulak misafiri olmuştum: %85 ihtimalle masadan kalkmayabilirdim; %15 ihtimalle ise felç, zihinsel işlevlerde bozulma, körlük ve tam iyileşme vardı. İkinci sıraya körlüğü koymuştum. Binaların arkasında uzaktaki denize, bulutların içindeki güneşe, karanlıktan ışığa geçişe baktım. Sanki son kez görür gibi.”