Çevirmenliğe nasıl başladınız?
Ankara Koleji ve Arnavutköy Kız Koleji'ni bitirdim. Bir tek İngilizce lisanını çok iyi biliyordum. Ve tercüme yapabileceğimi düşündüm. Bir arkadaşımın teşvikiyle İntikam Planı kitabından başladım. Akabinde kendimi profesyonel tercüman olarak buldum. Yazmayı, okumayı çok seviyorum. 20 küsür kitap yaptım, tercüme hayatımın bir parçası haline geldi. Son 11 senedir bu mesleği profesyonel olarak yapıyorum.
Bazı meslekler için alaylı-mektepli ayrımı oluyor. Tabir-i caizse alaylı biri olarak meslekte hiç zorlandığınızı hissettiniz mi?
Eşim Nuri Bayar, doktordu. Siyasi yaşamında yabancılarla temas ediyordu. Birçok önemli görev yürüttü. Bu süre içinde eşimin simültane tercümanlığını yaptım. Hayatımda lisanım tercüme olarak kullanıldı. Yani tercüme gündelik hayatımın parçasıydı.
AİLECE ESKİ TÜRKÇEYİ KULLANIYORUZ
Eski Türkçe kelimeler çevirilerde tartışılan konulardan biri. Eski ve yeni kelimeler arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz, eski kelimeler kullandığınız oluyor mu?
Meslekte en büyük problemim yaşım itibariyle ve aile konumu itibariyle dil oldu. Biz ailece Osmanlı Türkçesi konuşan insanlarız. Babam, eşim ve oğlum eski Türkçe kelimeleri kullandıkları için zorlandılar zaman zaman. Yeni kelimeleri öğrenmek zor değil ama sevmedim. Birçok anlamı tek kelimenin içine sığdırdılar. Mesela mutluluk kelimesi; bu gibi kelimeler tercümede kısıtlayıcı oluyor. Yeni kelimeler istediğim derinliği vermiyor. Editörler bazen kelimeleri değiştiriyor, bunu sevmiyorum. O yüzden kitapların başına 'Bazı kelimeleri değiştirmeyin' yazarım. 'Olanaksız' yerine, 'mümkün değil' kelimesinin kullanılması gibi. Dildeki sığlığı sevmiyorum.
Çevirmen de en az yazar kadar sorumlu değil mi?
Bir kitabı çevirirken anlatılanları Türkiye'ye adapte etmek zorundasınız. Benzer sebzeyi seçerken bile dikkat etmek gerekiyor. Bunun dışında ben dipnotlu çalışıyorum. Çeviri yaparken mutlaka yazara sadık kalınmalı.
Çevirilerin kitabın orijinal metniyle aynı anlamı vermesi çok önemli. Çevirmenler bu hassasiyeti taşıyor mu?
Türkiye'deki çevirileri çok okumuyorum. Kendi lisanımı kaybetmemek için kitapları İngilizce okuyorum. Ama okuduğum ve beğenmediğim çeviriler çok oldu.
Film 26 Şubat'ta vizyona girecek
Peki en son Cennetimden Bakarken kitabını çevirdiniz. Kitabı nasıl buldunuz?
Konu antipatik ve üzücü bir konu, hele anneyseniz. Küçük bir kızın öldürülmesi ve cennetten kendisini yazıyor olması konusu etrafında şekillenen bir kitap. Kızı ölmüş olarak görmüyorsunuz, kitabın ümit veren kısmı var. Başından böyle üzücü olaylar geçen anne-babalara bile ümit verecek bir konu.
Filmi de bu ay vizyona girecek, sizce konu film de mi yoksa kitapta mı daha iyi anlatılmış?
Kitap ve film farklı. Kitapta, kızın gidişinden sonra, ailenin yaşadıkları üzerinde yoğunlaşılmış, filmde ise yaşananlar kız üzerinden anlatılmış. Film çok güzel ama ben kitabı tercih ederim. Filmlerde ya da kitaplarda bu gibi hikayeler anlatıldığı zaman genelde insanlar kızın duygularına yoğunlaşıyor. Kitap, o ailelerin sonraki hayatını, yaşadıklarını hissettiriyor. Çok sade gibi görünse de çok derin bir konu.