Genç beyinleri zıvanadan çıkarmanın yeni ve bol kazançlı yolu: Vampir filmleri

Şiddetin kökenleri üzerine son derece çarpıcı sözler söyleyen 2008 tarihli 'Dalga' (Die Welle) adlı yapıtından sonra kendisine büyük umutlar bağlanan Alman yönetmen Dennis Gansel de çaresiz kalıp istismar sinemasının genel eğilimlerine boyun eğmiş gözüküyor. Hollywood'da artık iyice çığırından çıkmış durumdaki 'imrenilen vampir' modasına uyan genç sinemacı, Atlantik ötesindeki meslektaşlarına eşek yüküyle para kazandıran bu pehlivan tefrikasının bolca erotizmle soslanmış yeni bir türevini üretip sivri dişli hortlakları kendi ülkesine taşımış.

Ali Murat Güven Yeni Şafak
Genç beyinleri zıvanadan çıkarmanın yeni ve bol ka
alimuratg@yahoo.com

GECELER BİZİM / WIR SIND DIE NACHT

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, Almanya yapımı

Türü ve Süresi: Erotik soslu korku-gerilim / 100 dakika

Gösterim Formatı: 35 mm standart sinema filmi

Perdedeki Resim Oranı: 2.35:1 (Geniş perde-Widescreen)

Türkiye'de Gösterime Sunulan Kopya Sayısı: 20

Yönetmen: Dennis Gansel

Senaristler: Dennis Gansel, Jan Berger

Görüntü Yönetmeni: Torsten Breuer

Özgün Müzik Bestecisi: Heiko Maile

Kurgucu: Ueli Christen

Yapım Tasarımcısı: Matthias Müsse

Sanat Yönetmeni: Ralf Schreck

Set Dekoratörü: Tilman Lasch

Kostüm Tasarımcısı: Anke Winckler

Oyuncular: Karoline Herfurth (Lena), Nina Hoss (Louise), Jennifer Ulrich (Charlotte), Anna Fischer (Nora), Max Riemelt (Tom), Arved Birnbaum (Lummer), Steffi Kühnert (Lena'nın annesi), Jochen Nickel (Hükümlü gözetmeni), Ivan Shvedoff (Van Gogh), Nic Romm (Olsen)

İthalatçı Şirket: Özen Film

Dağıtıcı Şirket: Özen Film

İçerik Uyarıları: Sayılamayacak kadar çok sahnesinde kanlı şiddet ve cinsellik/çıplaklık içerdiğinden; bundan da önemlisi bilinçaltlarına hastalıklı bir hayat tarzının propagandasını yaptığından dolayı, 18 yaşından küçük izleyiciler için KESİNLİKLE uygun bir yapım değildir.

Ailece izlenebilir mi? / HAYIR

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: www.wir-sind-die-nacht.film.de

Yeni Şafak-Sinema Yıldız Puanı: * 1/2

Yıldız Puanın Açılımı: “Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor Görmemeniz yararınıza olacaktır.”

::::::::::::::

FİLMİN KONUSU: Almanya'nın Berlin kentinde iş tutan genç ve sevimli hırsız Lena, gece işlerinden birinde içine sızdığı underground bir kulüpte, güzelliğiyle dikkati çeken gizemli Louise ile tanışır. Kulübün işletmeciliğini yapan Louise üç kişilik azılı bir dişi vampir çetesinin elebaşıdır ve gerçekte de tamı tamına 250 yaşındadır. Bu karanlık üçlünün diğer üyeleri ise vahşi bir genç kız olan Nora ve zarif karakterli Charlotte'dur. Paravan olarak kullandığı kulübüne düşmüş küçük hırsıza ilk görüşte tutulan Louise, henüz 20 yaşındaki muhatabına “ebedî hayat”ı armağan etmeye karar vermiştir. Fakat her şeyin bir bedeli vardır. Ölümsüzler için bile…

::::::::::::::

“Vampir filmleri”, sinema tarihi içinde, özellikle genç kuşak sinemaseverlerin pek çoğunun sandığı gibi, öyle 1990'lar ya da 2000'lerde ansızın ortaya çıkmış taze bir akım değil… Tam tersine, Alman yönetmen Friedrich Wilhelm Murnau'nun 1922'de çektiği, günümüzde artık büyük bir klasik olarak kabul edilen “Nosferatu”dan bu yana korku sineması kapsamında belki de en fazla işlenmiş, aynı şekilde izleyiciler tarafından da en yoğun kabul görmüş alt-tür…

Pekiyi, ne oldu da 1980'lerle birlikte beyazperdedeki miadını doldurup bütünüyle tedavülden kalkmış gözüken vampirizm temalı filmler, özellikle son on yıldır yeniden baş tacı edilmeye başlandı?

Karmaşık gibi görünen bu sorunun aslında son derece basit bir cevabı var. Sinema sektörünün trend-setter (moda yaratıcı) pozisyonundaki senaristleri, yapımcıları, yönetmenleri, yaklaşık bir asırdır işlenegelen Doğu Avrupa folklörüne ait bu ürkünç mitin geleneksel şablonlarını, “iyi” ve “kötü”yü simgeleyen karakterlerini bütünüyle tersyüz ettiler. Benim kuşağım ve benden önceki kuşaklar için, korku filmlerindeki vampirler tartışılmaz biçimde “kötü”, bu yönleriyle de “cehennemin derinliklerine lâyık” yaratıklardı. Nitekim, klasik dönem batı sinemasında da istisnasız her vampir filmi, cesur bir avcının, izleyicileri koltuklarında gerim gerim geren o hortlağı gelip şatosunda kalbinden kazıklamasıyla son bulurdu.

Oysa, şimdilerde gençler arasında epeyce moda olan vampir filmlerine bir bakın… Özellikle Amerikan yapımı “Alacakaranlık” (The Twilight) serisiyle zirveye çıkan bu yeni akımda vampirler artık cezalandırılmayı hak eden cehennemlik varlıklar değil, gençler için düpedüz birer “role-model”, hayattaki sonsuz haz arayışının dört dörtlük birer karşılığı… Liseli kızlar, bizim gibi “zavallı normal insanlar”dan çok daha etkileyici cümlelerle konuşan, iyi dövüşen, iyi sevişen, ölümlülere bir kaç tur bindirecek türden üstün özelliklerle donatılmış, en önemlisi de hiç ölmeyen bu yakışıklı genç vampirlerin fotoğraflarını gözlerinde hayranlık pırıltıları eşliğinde yapıştırıyorlar okul defterlerine… Aynı şekilde, yeniyetme erkekler de “Ah, benim de böyle güzel, kıpır kıpır, ceylan gibi bir vampir sevgilim olsaydı da bütün gün kanımı emseydi” diyerek dizlerini dövüyorlar.

Velhasıl, kendine özgü ahlâk/adalet anlayışını ve bunlardan beslenen iç tutarlılığını büsbütün kaybetmiş, çağın ahlâkî sapmalarına daha uygun düşen yepyeni bir vampir sinemasıyla karşı karşıyayız.

Şiddeti yerden yere vuran 2008 tarihli “Dalga”sını (Die Welle) izleyince “Bu çocuktan gelecekte fena işler çıkmaz” diyerek hakkında erken bir iyimserliğe kapıldığımız Alman yönetmen Dennis Gansel de muhtemelen baktı ki doğrunun, güzelin, sağlıklı olanın peşinden gitmenin sinema sektöründe kendisine hiç bir faydası olmayacak; o da Amerikan ve İngiliz kentlerinde geçen modern zaman vampir hikâyelerinden birini Berlin'in arka sokaklarına monte ederek kendince bu pastadan pay kapmaya çalışmış. "Geceler Bizim"in hem fragmanında, hem de içinde geçen, ekibin lideri baş vampir Louise'nin şu iç gıcıklayıcı cümlesi filmin bütün esprisini de özetlemekte aslında:

“Seni bu âlemde ne tür harikaların beklediği hakkında en küçük bir fikrin bile yok!” (“You have no idea what kind of wonders await you”)

Kötüye ve kötülüğe bol miktarda örtülü övgü, perdeden dışarı taşan sınırsız baldır bacak, her türlü ahlâkî duvarı pervasızca yıkan biseksüel oyunlar, berbat ötesi oyunculuklar ve en önemlisi de son kertede bile açıkça “Bu işler yanlış işler” demeyen, diyemeyen dandik bir senaryo…

Uzak durun; çoluk çocuğunuzu da uzak tutun!

::::::::::::::

Konuyla ilgili olarak Kasım-2009'da Yeni Şafak'ta yayımlanan bir başka yazımız:

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=22.11.2009&y=AliMuratGuven

::::::::::::::

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *

(4 Yıldız) Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.

* * * 1/2

(3,5 Yıldız) Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.

* * *

(3 Yıldız) Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…

* * 1/2

(2,5 Yıldız) Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.

* *

(2 Yıldız) Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.

* 1/2

(1,5 Yıldız) Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.

*

(1 Yıldız) Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!