'Katıksız masumiyet' ile 'kirli ve yorgun tecrübe'nin eşsiz bileşimi

Son yıllarda ardı ardına üstlendiği rollerle beyazperdede artık neredeyse tek başına 'soğukkanlı ve yalnız tetikçi' rollerini tapulamış gözüken Amerikalı aksiyon yıldızı Jason Statham, şiddet sinemasına yatkınlığıyla tanıdığımız senarist-yönetmen Boaz Yakin'in mâhir ellerinde bir kez daha çevresine ölüm saçıyor. Ancak, bu sefer yanıbaşında 'Leon' benzeri bir 'küçük ve masum ortak' klişesinin pekiştiricisi konumunda bir de çekik gözlü ufaklık var. Bu garantili formül ise filmi zaman zaman 'sert erkek işi aksiyon' formatından çıkartıp, anlatılan hikâyeye duygusal bir boyut katmakta…

Ali Murat Güven Yeni Şafak
'Katıksız masumiyet' ile 'kirli ve yorgun tecrübe'
alimuratg@yahoo.com

KORUYUCU (Safe)

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2012, ABD yapımı

Türü ve Süresi: Suç serüveni, 94 dakika

Bütçesi: 30 milyon Amerikan Doları

Gösterim Formatı: 35 mm standart sinema filmi

Perdedeki Resim Oranı: 2.35:1 / Genişperde-Widescreen

Türkiye'de Gösterime Sunulan Kopya Sayısı: 95

Seslendirme Dili: İngilizce (Ülkemizde Türkçe altyazılı olarak gösterilmektedir)

Yönetmen: Boaz Yakin

Senarist: Boaz Yakin

Görüntü Yönetmeni: Stefan Czapsky

Özgün Müzik Bestecisi: Mark Mothersbaugh

Kurgucu: Frédéric Thoraval

Yapım Tasarımcısı: Joseph C. Nemec III

Sanat Yönetmeni: Jesse Rosenthal

Set Dekoratörü: Bryoni Foster

Kostüm Tasarımcısı: Ann Roth

Makyaj Tasarımcısı: Joseph Farulla

Saç Tasarımcısı: Jerry Popolis

Oyuncuları: Jason Statham (Luke Wright), Catherine Chan (Mei), Robert John Burke (Captain Wolf), James Hong (Han Jiao), Reggie Lee (Quan Chang) Anson Mount (Alex Rosen), Chris Sarandon (Belediye Başkanı Tremello), Sándor Técsy (Emile Docheski), Joseph Sikora (Vassily Doscheski), Igor Jijikine (Chemyakin)

İthalatçı Şirket: TMC Film

Dağıtıcı Şirket: UIP Film

İçerik Uyarıları: Filmde hiçbir cinsellik/çıplaklık teşhiri bulunmuyor. Ancak, tipik bir “Statham gösterisi” olarak pek çok sahnesinde yoğun şiddet ve argo diyaloglar barındırmakta… Bu yüzden de ilköğretim çağındaki izleyiciler için uygun bir yapım değildir.

Ailece izlenebilir mi? ŞARTLI EVET / 13+ (Ailenin küçük üyelerinin en az 13 yaşında ve daha büyük olmaları şartıyla)

Filmin Yeni Şafak-Sinema Puanı: (4 yıldız üzerinden) * * 1/2

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: www.safethefilm.com

::::::::::::::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU: Çin kökenli küresel suç örgütü “Triadlar”, 10 yaşındaki Çinli matematik dahisi Mei'yi memleketi Nanjing'den kaçırmıştır. Örgütün lideri Han Jiao küçük kızdan “rüşvet ve haraç çarkının muhasebecisi” olarak yararlanmak üzere ABD'ye gönderir. Böylece Triadlar tek bir bilgisayar ya da yazılı belge dahi kullanmayacak, bütün alengirli hesaplar zekâ küpü küçük matematikçinin aklında olacaktır. Mei'yi Han Jiao'dan teslim alan yeni “baba”Quan Chang, örgütün karanlık hesaplarını tutmak üzere rehinesiyle birlikte çalışmaya başlar.

Öte yanda, Luke Wright ise New Jersey eyaletinin Uzakdoğu dövüş sporları çevrelerinde yetişmiş ikinci sınıf bir kafes dövüşçüsüdür. Bir danışıklı dövüşü bozmasından dolayı, Rus mafyası müşterek bahis piyasasına ibret olması için Luke'dan en acı şekilde intikam alır. Kahramanımızın masum eşi katledildiği gibi, kendisi de bundan sonra duygusal ilişki kuracağı her insanın öldürülmesiyle tehdit edilir.

Evsiz, beş parasız ve toplumdan tamamen soyutlanmış bir durumda yaşamaya başlayan Luke âdetâ bir hayalet gibi New York sokaklarında sürtmekte ve her geçen gün de adım adım intihara doğru yaklaşmaktadır.

Olaylar, Triadlar'ın lideri Han'ın New York'a gelip Mei'ye gizli bir sayıyı ezberletmesiyle birlikte alevlenir. Mei, bilinmeyen bir amaçla bu sayıyı kullanmak üzere gizli bir mekâna giderken, onun aklındaki sayıyı öğrenmek isteyen Rus mafyası da kızı örgütün elinden vahşi bir şekilde kaçırmaya çalışır. Ancak, aynı bilginin peşine New York Polis Departmanı'nın suça bulaşmış polislerinden Albay Wolf da düşecektir. Küçük kız o gözü dönmüş cânilerin elinden kaçmayı başarır, fakat bu tehlikeli şehirde yalnız başına çok uzun süre hayatta kalamayacağı da gün gibi ortadadır.

O sırada metro istasyonunda kendisini gelecek ilk trenin altına atmaya hazırlanan Luke, korku içindeki Çinli kızı Rus mafyasının takip ettiğini görür. İşin hiç şakası olmadığını fark eden genç adamın acilen bir karar vermesi gerekmektedir: Ya gördüklerini umursamayıp kendi sonunu getirecek olan hamleyi yapacak ya da daha önce hiç tanımadığı bu çocuğa yardım etmek için yeniden dövüşmeye başlayacaktır.

Luke, kısa bir bocalamanın ardından “dünyaya geri dönmeye” karar vererek kanlı bir mücadeleye atılır. Kahramanımız, felaketlerle dolu bir gece boyunca hem küçük dostu Mei'nin hayatını kurtarmak, hem de kendisinin mahvedilmiş hayatını geri almak üzere şehrin altını üstüne getirir.

::::::::::::::::::::::::::::::::

Eli Roth, Scott Spiegel ve Boaz Yakin

Hollywood'da kanın sel olup aktığı türde korku ve şiddet filmleri üretip duran Yahudi kökenli bir “çete”nin (ortak şirketlerinin adı da ünlü “Hostel” serisini çeken “Raw Nerve”) üç mensubundan biri olarak tanıdığımız Boaz Yakin'in yazıp yönettiği “Koruyucu”, estetik kalitesi yüksek dövüş kareografileri ve New York'u dekor olarak kullanışındaki bazı yenilikçi tavırları bir kenara bırakılırsa, serüven sinemasının klasikleşmiş örneklerindeki kimi motifleri fütursuzca yağmalayan klişe bir gösteri; bu açıdan senaryo boyutuyla hemen hiçbir özgün tarafı yok.

Bir kere, film, ana konsept itibarıyla, Amerikan aksiyon sinemasının 1950-1980 arası dönemine damgasını vurmuş eski kurtlardan Donald Siegel'ın (1912-1991) 1977 tarihli casusluk draması “Telefon”un temel esprisini ödünç alarak yola çıkmakta… Söz konusu soğuk savaş dönemi filmini izlemiş olanlar hemen hatırlayacaklardır: Başrollerinde Charles Bronson ve Lee Remick'in yer aldıkları bu klasik kordela, vaktiyle beyinlerine psikoloji biliminin karanlık yöntemleri kullanılarak -ABD'yi yok edecek nükleer füzeleri harekete geçiren- bazı karmaşık bilgisayar kodlarının kazındığı, Amerikan taşrasındaki diğer orta sınıf insanlar gibi uzun yıllardır sessiz sakin hayatlar süren bir grup kamuflajlı Rus ajanı ile onların Yeni Dünya'daki adreslerini tespit etmek üzere bu ülkeye gelen süper zeki bir Rus subayının serüvenlerini işlemekteydi. İnsan zekâsının gerektiğinde ne kadar derin ve karmaşık matematiksel bilgilere ev sahipliği yapabileceği fikri üzerine kurulan o yapıt, benim kuşağımın çocukluk yıllarının da unutulmaz Bronson gösterileri arasında yer almaktadır.

Senarist-yönetmen Yakin de Siegel'in anılan dönemde Walter Wager adlı yazarın kitabından beyazperdeye uyarladığı bu espriyi Çin'den ABD'ye kaçırılan küçük bir matematik dehasının New York cangılında hayatta kalma serüvenine esin kaynağı yaparak oldukça benzeşik bir bölgede cirit atıyor.

Öte yandan, bütün hayatı suç, yalnızlık ve karamsarlık üzerine kurulu bir erişkinin, katıksız bir masumiyetin temsilcisi konumundaki 10 yaşlarındaki bir kız çocuğuyla ilk anda imkân ve ihtimâl dışı görünen dostluğu esprisi için de öyle 1970'lere falan gitmeye gerek yok. Fransız sinemasının çağımızdaki harika çocuklarından Luc Besson, geride bıraktığımız yıllarda modern zaman klasiklerinden birine dönüşen 1994 yapımı “Léon”unda (Léon: The Professional) bu tür bir “uyumsuz türlerin has dostluğu” motifinin zirve noktalarına tırmandırmıştı izleyicileri… Hayatı ta en başından kaymış, baygın bakışlı ve ketum tetikçi Léon ile içinde yer aldığı berbat ailevî çevreden dolayı suç ve suçluların dünyasına yönelik genetik bir merakla donanmış yeni ergen Mathilda arasında, sonu hem iç daraltıcı bir hüzün hem de güçlü bir umutla biten o dokunaklı sevgi hikâyesi izleyenlere az buz gözyaşı döktürmemişti zamanında…

Gözleri, kalbi ve elleri bu zâlim dünyanın barbarca gelenekleri yüzünden ziyadesiyle kirlenmiş, ruhu da aynı düzeyde yorgun bir adamın, ona taban taban zıt bir başka dünyayı, bünyesine henüz suç ve günahın zerresi sızmamış ışıl ışıl bir masumiyet evrenini temsil eden küçük bir çocukla dostluğu, sinemada dramatik açıdan her zaman garantili bir malzeme olagelmiştir. Nitekim, büyük ustalardan Clint Eastwood'un 1993 yapımı “Kusursuz Bir Dünya”sının da (A Perfect World) yine aynı formüle bağlı olarak ilerleyen yapıtlardan biri olduğunu hemen hatırlayacaksınız. Hapishane kaçağı bir suçlu (Kevin Costner) ve kendisini güvenceye alabilmek için kaçırdığı küçük bir oğlan çocuğu (T. J. Lowther) arasında önce yoğun bir çekingenlikle başlayıp sonrasında ise umutsuz bir yoldaşlığa dönüşen hikâyesi, Eastwood'un trajedilere öteden beri denetimli bir şekilde prim verdiği elit sinemasında ne kadar da yürek burucu bir finale yelken açmıştı, öyle değil mi?

“Hostel” gibi akıllara zarar vahşet filmlerinde senarist olarak katkısı bulunan Boaz Yakin, genç kuşağın pek sevdiği küt kafalı aksiyon yıldızı Jason Statham'a yine o bildik numaralarını sergileme fırsatı sunduğu bu 6'ncı uzun metrajlı çalışmasında, dünyanın en büyük sirki konumundaki New York şehrini parkları, metroları, içinde don lastiğinden araba lastiğine kadar akla gelebilecek her şeyin satıldığı tıkış tıkış “grocery” dükkânları, tekinsiz kenar mahalleleri ve oralardaki metruk binalarıyla 1970'lerin “French Connection”, “Serpico” gibi realistik polisiye filmlerini anımsatan bir lezzette kullanmış. New York'a böylesi yarı-belgeselci bir tavır içinde yaklaşan sinemacıların filmlerini oldum olası severim; çünkü anılan şehrin (misyonerce bir bakış doğrultusunda çekilen Amerikan polisiye dizilerinin yaptığı gibi) yalnızca “cilalı/steril yüzü”nü değil, kirini-pasını, çöpünü, bakımsız varoşlarını, normal ahalisinin yanı sıra gırtlağına kadar kanunsuzluğa batıp insan müsveddesine dönüşmüş diğer bir “cephe”sini de hiç çekinmeden gözler önüne serer böylesi yapıtlar…

Beyazperdede kasları ve yumruklarıyla konuşan bir aksiyon yıldızı olarak, Jason Statham'dan incelikli duygusal performanslar, öyle kılı kırk yaran Robert De Niro'vâri yüz mimiklerine dayalı derin oyunculuk gösterileri beklemenin herhangi bir anlamı yok. Adamımızın sinemadaki misyonu ta ilk filminden itibaren belli ve bu misyon doğrultusunda kameranın önüne geçip tek tek numaralarını yapıyor. Onun dışında, en hüzünlü haliyle en neşeli hali arasında da “beden dili” açısından hemen hiçbir fark yakalayabilmek mümkün değil. Fakat, bu kez, karşısına dizilen düzinelerce iflah olmaz kötü adamın yanı sıra yanıbaşında sevimli bir ufaklık belirince, Statham bile üstlendiği depresif karaktere hafiften bir duygu boyutu katmaya çabalamış doğrusu…

Bütün bu ufak tefek erdemleriyle birlikte değerlendirildiğinde, şiddet sinemasına düşkün, hattâ bu tür karşısında bağışıklık kazanmış olanlar, Çin ve Rus mafyasının “Allah-kitap-kul hakkı bilmez kötüleri”nin teker teker belalarını buldukları, içerdiği onca kemik çatırtısının üzerine birkaç damla da sevgi ve merhamet sosu dökmeyi ihmal etmeyen bu kendi halindeki “tek kişilik ordu” gösterisini de hiç kuşkusuz ki keyifle izleyeceklerdir.

* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *

(4 Yıldız) Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.

* * * 1/2

(3,5 Yıldız) Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.

* * *

(3 Yıldız) Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…

* * 1/2

(2,5 Yıldız) Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.

* *

(2 Yıldız) Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.

* 1/2

(1,5 Yıldız) Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.

*

(1 Yıldız) Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!