Üstad asrın ruh ve beyin mimarı

Bediüzzaman hayattayken görüşemediği ama eserlerinden ve fikirlerinden istifade eden M. Fethullah Gülen; O'nu, “İslam aleminin, inanç, moral ve vicdani enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanı olarak” tanımlar. Hocaefendiye göre; “O'nu ve onun arkada bıraktığı eserlerini tetkik edenler bir dehanın izlerini görürler.”

Mustafa Çalışan Yeni Şafak
Üstad asrın ruh ve beyin mimarı

İmanı, düşüncesi ve baş döndüren aksiyonuyla küfür ve ilhad dünyasının bütün planlarını altüst eden insan: Bediüzzaman

Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düşünülmesi, araştırılıp insanlığa tanıtılması gerekli bir simadır. O, İslam aleminin, inanç, moral ve vicdani enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanıdır. Ona, onun düşüncelerine, hissi mülahazalarla yaklaşmak, onu ve eserini anmak sayılmaz. Duygusallık, onun her zaman uğrunda yiğitçe tavır ortaya koyduğu ve gürül gürül anlattığı meselelerin ciddiyetiyle telif edilemez. O, bütün ömrünü, kitap ve sünnetin gölgesinde, tecrübe ve mantığın kanatları altında,derin bir aşk ve heyecanla beraber hep bir muhakeme insanı olarak sürdürmüştür.

Bediüzzaman'ın, yüksek mefküresi, yaşadığı çağı düşünüp söylemesi, sadeliği, insani enginliği, vefası, dostlarına bağlılığı, iffeti, tevazuu, mahviyeti ve istiğnası üzerine şimdiye kadar pek çok şey yazıldı ve söylendi. Aslında, her biri başlı başına birer kitaba mevzu eşkil edecek olan yukarıdaki vasıflar, onun kitaplarında da sıkça üzerinde durduğu konulardır. Ayrıca, hâlâ aramızda, hayatta iken onun yakınında bulunma bahtiyarlığına erişmiş ve onu, ruhi enginliği, fikri zenginliği ile tanımış dünya kadar insan var ki, bunlar da birer canlı kitap gibi bu konunun en sadık şahitleri.

SADE VE BASİT BİR HAYAT

Dış görünüş itibarıyla sade ve basit görünen Bediüzzaman, gerek düşünce hayatında, gerek aksiyonunda hemen her zaman başkalarında bulunmayan engin bir karakter sergilemiştir. Onun, insanlık için en hayati meselelerde bütün insanlığı kucaklayışı, küfür, zulüm ve delalete karşı tiksinti duyuşu, her yerde istibdatla savaşı, hatta bu uğurda hayatını istihkar edercesine vefası ve civanmertliği ve ölümü gülerek karşılaması, onun için normal davranışlardı. O engin bir his insanı olmanın yanında,misyonuyla alakalı meselelerde, hep kitap-sünnet yörüngeli; muhakeme ve mantık televvünlü yaşamıştı. O hemen her zaman, davranışları itibarıyla, masum bir ikili görünüm sergilerdi: Biri, engin bir vicdan eri, derin bir aşk ve heyecan timsali ve olabildiğince mert bir insan görünümü; diğeri de fevkalade dengeli, çağdaşlarının çok önünde ileri görüşlü, büyük plan ve projeler üretebilen sağlam bir kafa yapısına sahip mütefekkir görünümü…. Bediüzzaman ve onun davasına bu zaviyeden yaklaşmak, onun, İslam büyüklerinin bir devamı olarak, içinde bulunduğumuz çağda bizim için ifade ettiği manayı anlamamız bakımından çok önemlidir.

Bazı kimseler görmezlikten gelseler de gerçek şu ki; Bediüzzaman çağdaşlarınca, kendi kuşağının en ciddi düşünürü ve yazarı kabul edilmiş; kitlelere hem bir sözcü hem de önder olabilmiş; ama katiyen kendini beğenmemiş, gösterişe girmemiş ve hep alayişten uzak kalmaya çalışmıştır. “Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren bir zehirli bir baldır” sözü, onun bu konudaki altın beyanlarından sadece bir tanesi. O, yirminci asırda İslam dünyasında, şimdilerde dünyanın dört bir yanında, her zaman listenin başında birkaç yazardan biri olarak tanınmış, her kesimce sevilerek okunmuş ve zamanın eskitemediği simalardan biri olarak tarihe malolmuştur.

Bediüzzaman'ın hemen bütün eserleri, içinde doğmuş olduğu çağ zaviyesinden, yorumlanmaya açık bazı meseleleri yorumlama açısından o uğurda harcanmış ciddi bir gayretin sonucudur. Onun eserlerinde önce Anadolu, sonra da bütün İslam dünyasının hem ah-u efganı, hem de ümit ve şavk-u tarabını duyup dinlemek mümkündür. Gerçi o, Doğu'nun ücra bir kasabasında doğmuştur ama, kendini hep bir Anadolulu olarak hissetmiş, bizim duygularımızı bir İstanbul efendisi gibi soluklamış ve her zaman topyekun bir ülkeyi engin bir şefkat ve dupduru bir samimiyetle kucaklamıştır.

Evet, Bediüzzaman milletin fikri seviyesizliklerle sürüm sürüm yaşadığı ve içtimai birer buhran halini aldığı, ülkenin hemen her yanında ürperten yüzlerce hadise ile yüz yüze kalındığı,her tarafta İslami ve milli değerlerin enkaz enkaz yıkılıp gittiği ifritten bir dönemin, düşünen, çareler arayan, teşhis ve tespitlerde bulunan sonra da bu rahatsızlıklara reçeteler sunan bir hekimi olmuştu. O, upuzun ve karanlık yılların hazırlayıp sahneye sürdüğü dünya kadar felaket altında didinip duran talihsiz nesillerin, imansızlık, dalalet ve şüphe vadilerinde bocaladığını, kurtulmak istedikçe daha derin buhranlara gömüldüğünü gören, hisseden, görüp hissettiklerini vicdanının derinliklerinde duyan bir insan olarak, ilk günden itibaren hep müteheyyiç yaşadı. Sürekli düşündü, devlet ve topluma alternatif tedaviler teklif etti ve bu şanlı fakat talihsiz millete, muhteşem fakat bahtsız ülkeye eski enginlik ve zenginliğini duyurmaya çalıştı

ZAMANI ONU DİNLEMEDİ

Evet, bu asır ve bu asrın varidat, mana ve yorumlarıyla mutlaka tanışmalı, barışmalı ve uzlaşmalıydı. Dünya başını almış bir yerlere giderken, kendi dar kabuğumuza çekilip, inzivaya dalmak bizi öldürürdü. Bugünü yaşamak isteyenler mutlaka, hayatın çağlayanlarıyla, kendi irade, say ve gayretleri arasındaki ahengi,uyumu ve desteği yakalama mecburiyetindedirler. Aksine, kainattaki umumi cereyana karşı direnmeleri, onların mahvolup gitmelerini netice verir.

Bediüzzaman ve onun arkada bıraktığı eserlerini tetkik edenler onda dehanın bütün hususlarının var olduğunu görürler. O, gençlik döneminde, çevresine sunduğu ilk deha solukları sayılan eserlerinden, mahkemeler, zindanlar ve sürgünlerle geçen çileli bir hayat içinde inkişaf edip gelişen bir olgunluk dönemi kitaplarına kadar hep o seviyeler üstü seviyesini korumuş ve her zaman dahiyane konuşmuştur.

"Ben dindar bir Cumhuriyetçiyim"

Bediüzzaman hayatı boyunca İslamiyet adına hürriyet ve meşrutiyete sahip çıktı. Hürriyet, meşrutiyet, cumhuriyet gibi insanın şahsi teşebbüsünü harekete geçiren yönetim şekillerinin, gerçek manada kaynağını İslamiyette bulduğunu ortaya koydu.

Bu kavramlar her ne kadar temel meselelerde İslam'a ters düşmeseler de Avrupa'dan alındıkları haliyle Batı'nın dünya görüşüne uygun bir vaziyetteydiler. Bediüzzaman bundan dolayıdır ki, daima “hürriyet-i şer'iye”, “meşrutiyet-i meşrua”, “dindar bir cumhuriyet” tabirlerini kullandı. Esas olarak İslamiyetin dünya görüşü çerçevesinde hürriyeti, meşrutiyeti, cumhuriyeti, demokrasiyi “terbiye” edilmesi şartıyla destekledi. Bu şekilde bir yönetim tarzının ancak İslami bir yönetim olacağına, bunun ilk örneğinin de Asr-ı Saadet olduğuna işaret etti. Ona göre Asr-ı Saadet'in yönetim anlayışı “mana-yı dindar bir cumhuriyet” şeklindeydi.

“Dindar Cumhuriyet” kavramı Bediüzzaman Sid Nursi'ye ait. Bu kavramın iki unsuru var: Birincisi din, yani İslamiyet, ikincisi ise cumhuriyettir. Kısaca bu kavram, yönetimin dine uygun, adalet ve hürriyetçi olmasını ifade ediyor.

Sid Nursi'ye göre bir devletin yönetim yapısıyla toplum ve insan yapısı arasında büyük ölçüde bir etkileşim sözkonusu. Hürriyetçi rejimin yerleşmesi ve devamı ancak insan fıtratının aslına uygun bir şekilde canlandırılmasıyla mümkün olabilir. Ona göre Allah'tan başkasına boyun eğmeyecek ve diğer insanlara zulüm etmeyecek fertlerin meydana getirilmesi lazımdır.

DEVLET DİNSİZ OLAMAZ

Cumhuriyet hakkındaki görüşünü, henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce ortaya koyan Bediüzzaman, 1923'ten sonra, cumhuri rejime muhalefet iddialarıyla zaman zaman mahkemelere verildi. Bu sırada 1935 yılında sevkedildiği Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde, cumhuriyet hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, cevap olarak şöyle demişti: “Eskişehir Mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden, benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayat'ım ispat eder.” Ve buna delil olarak Siirt'te ilimle meşgul olduğu sırada, kendisine gelen çorbanın tanelerini karıncalara verişini anlatmış, bunun sebebini soranlara ise: “Bu karınca ve arı milleti, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim.” şeklinde ifade etmiştir.

Bediüzzaman, dini ve imani hizmetleri gerekçe gösterilerek, laikliğe aykırı hareket iddiasıyla mahkemelere verildiği zaman, Türkiyedeki laiklik uygulamasının din düşmanlığı şeklinde yürütülmesine olan tepkisini, Batılı manadaki ve din hürriyetine saygılı laiklik izahı ile göstermekte ve şöyle demektedir: “Laik cumhuriyet dini dünyadan ayırmaktır. Yoksa, dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmadığını biliyoruz. Laiklik dine karşı tarafsız kalmaktır. Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız , ben biliyorum ki, laik manası bitaraf (tarafsız) kalmak, yani hürriyet-i vicdan düstüruyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim.” demektedir.

Bediüzzaman, bir milletin dinsiz olamayacağı ve Asya milletlerinde din duygusunun hakim olması sebebiyle, laiklikteki tarafsızlık prensibinin din tarafına temayül etmesi, yani dine saygı ve hürmetin tarafında yer almasının zaruretine bilhassa işaret etmiştir. Gerçekten, batılı mana-daki laikliğin din düşmanlığı yapmaması ve dine saygılı olması gerektiği yolundaki görüş, günümüz doktrininde kabul edilmiş ortak bir değer hükmündedir.

Sonuç olarak cumhuriyet hakkındaki görüşlerinin dindar cumhuriyet üzerinde merkezileştiği görülmektedir. Dindar cumhuriyetin gerektirdiği kurumlarında meclis yani şura/istişare usulüne bağlanması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır…

Türk dilini korumuştur

"Sid Nursi, yazdıklarını inanarak yazmış ve neşretmiştir. Nursi, bir ilim adamında bulunması gerekli ideal vasıflara sahiptir ve bu vasıfları hayatında ölünceye kadar yaşamıştır, uygulamıştır. Şöyle ki: Hadis-i Şeriflerde ilim ve ilim adamı ile ilgili emir ve tavsiyeler bulunmaktadır. Mesela, ilim adamı maddî menfaat peşinde koşmaz, gerçekleri söylemekten korkmaz, gerçekleri saklamaz, vakar sahibi olur, ilmin izzetini korur… Nursi bu emir ve tavsiyeleri hayatında eksiksiz uygulamıştır.

Nursi'ye göre, toplumda müessir olabilmek için, ayet ve hadislerin tavsiyelerini yaşamaları gerekir. Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi korku ve maddî menfaat ile gemlendiriyor. İstikbalde herhalde ilim hâkim olacaktır.

Nursi bir ilim adamı olarak, öğrendiklerini öğretmiştir. Hayatı boyunca kitap ve makale yazmış, lahika göndermiş, nutuk vermiş, idarî makamlara dilekçeler sunmuş ve mahkemelerde müdafaalarda bulunmuştur. Bütün bunları da hemen eksiksiz yayınlamıştır. Yayın hayatı bakımından Nursi, 20 ve 21. asrın ilim adamlarına yol göstermiştir, örnek olmuştur. Hapishanelerde ve tecrid-i mutlakta dahi ilmi eserler yazmış, bunları yayınlamıştır.

Nursi, ilmî çalışmalarında genellikle Türkçe'yi kullanmıştır. Nursî, bizler gibi okullarda düzenli bir öğrenim görmemiş olmasına rağmen, güzel ve anlaşılır bir Türkçe kullanmıştır. Nursi'nin kullandığı Türkçe, Türk dilinin değişim geçirdiği memleketimizde, dolaylı olarak Türk dilinin güzel vasıflarının muhafazasına yardımcı olmuştur. Onun kullandığı Türkçe, mevzuun mahiyetine ve vasfına uygun bir Türkçe'dir. Yani “Belagat” kavramının tarifine uygun bir dil kullanmıştır.

Nursi'nin eserleri, bütün engellemelere ve imkânsızlıklara rağmen, 40-50 civarında dünya diline tercüme edilmiş ve neşredilmiştir. Nursî, insanların en çok muhtaç olduğu mevzuları kemal-i vuzuhla izah ettiğinden, insanlara faydalı olmuştur. Risale-i Nur Külliyatı'nın işlediği mevzuların tahlili, değerlendirmesi dikkatle yapılırsa bu gerçek ortaya çıkar. Nursi'nin eserleri, onun ölümünden sonra bıraktığı en önemli mirasıdır. Bu miras ona, hadislerde belirtilen sevabı kazandırmaya devam edecektir. Çünkü yazılmalarından bu yana, her geçen gün artan bir istek ve güvenle bu eserler okunmakta, elden ele dolaşmakta, dillerde konuşulmakta ve anlaşılmaya çalışılmaktadır.

Onun bu vasıfları, kudsî cihadı yanında, insanlığa evrensel birer mesajdır."

50 yılda yüzlerce Web Sitesi

Vefatının 50. yılında Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında yüzlerce web sitesi yayında. Bunlardan aktif olarak göze çarpan 50 tanesi şöyle:

  • www.barlaplatformu.org
  • www.bediuzzaman.net
  • www.bediuzzamansidnursi.net
  • www.bediüzzamansidnursi.org
  • www.bediuzzamanvakfi.org
  • www.cevsen.de
  • www.diyalogsitesi.com
  • www.erisale.com
  • www.gencadam.net
  • www.hidayetnuru.com
  • www.ihvanforum.com
  • www.ittihad.com.tr
  • www.karakalem.net
  • www.kibrisnur.com
  • www.koprudergisi.com
  • www.lichtstr.de
  • www.moralfm.com.tr
  • www.muhabbetfedaileri.com
  • www.nur.gen.tr
  • www.nur.org
  • www.nur.web.tr
  • www.nurakademi.com
  • www.nurpenceresi.com
  • www.nurris.com
  • www.nursistudies.com
  • www.nursistudies.org
  • www.nurtalebeleri.com
  • www.nurtalebesiyiz.biz.com
  • www.nurtube.blogspot.com
  • www.nursozler.net
  • www.nurunsozu.com
  • www.radyorisale.com
  • www.risaleakademi.com
  • www.risaleara.com
  • www.risaleforum.com
  • www.risalehaber.com
  • www.risaleinur.org
  • www.risale-inur.org
  • www.risaleinurenstitusu.org
  • www.risalesohbet.com
  • www.sidnur.com
  • www.sidnursi.de
  • www.sid-nursi.de
  • www.sorularlarisaleinur.com
  • www.sozler.com.tr
  • www.suffavakfi.org.tr
  • www.uhuvvetgr.org
  • www.viyananur.at
  • www.zehrader.com
  • www.zubeyirgunduzalp.com
  • YARIN:

  • iLK TALEBELERiNDEN HÜSREV ALTINBAŞAK
  • BİNE YAKIN DAVADA RİSAL-İ NUR'U SAVUNAN AVUKAT BEKiR BERK'iN HUKUK MÜCADELESi
  • BEDÜZZAMAN'IN KADINA BAKIŞI