Logo... Yazarlar...

KEMAL KAHRAMAN


Jakobenlik mi toplumsal sözleşme mi?

B atı toplumlarında insanlar sanki önceden anlaşmış da öyle sokağa çıkmış gibi davranıyor. Size de öyle gelmiyor mu? Gidip de görmüşüz gibi soruyorsun diyebilirsiniz. Evet, günümüzün haberleşme araçları sayesinde Batı'da insanlar nasıl yaşıyor, gidip görmüş gibi izleyebiliyoruz. Bunun çeşitlendirilmesini elbette isterdik. TV programlarına Holywood hakim olmasaydı, belki de Çin'den Hind'den, Arap Dünyasından, İran'dan program ve filmler daha sık yer alabilirdi. Oralarda da insanların, farklı kültür ve inanışların var olduğunu görebilirdik.

Fakat insanımız o durumda değil. Bir Batı dünyasını seyrediyor, bir de kendini. Doğu adına elinde bir tek kendisi var. Bir de Mısır'dan, Saddam'dan, Cezayir'den gelen felaket haberleri. Bir şey eğer felaket değilse haber kapsamına giremiyor. Amaç hiç değilse oralardaki kimi önemli toplumsal olayları, yıl dönümlerini izleyebilirdik. Belki de İslam dünyası birbirinin bayramlarını kutlayabilirdi. Oysa durum çok farklı. Mesela Ürdün kralı öldü ya artık uzun süre Ürdün gündeme gelmez. Ancak CNN, ABC, BBC gibi kanalları açarak Ürdün'le ilgili "ayrıntısal" bir habere rastlayabiliriz. Okyanusların ötesindeki insanlar, bizim ilgilenmediğimiz Ürdün'le, Suriye ile neden ilgileniyor dersiniz? İşte bu, büyük devlet ve büyük toplum vizyonuyla ilgili bir şey.

Fakat buradaki konum başka. Bu kadar kapalı olduğumuz, hem de yetmiş yıldır kapalı olduğumuz bir dünyayla bir alış verişimiz olabilir mi? Bunun mümkün olmaması için bütün gereken altyapı hazır. İslam Konferansı, İslam Kalkınma Bankası gibi kuruluşlar somut adım atma yeteneği olan örgütler değil. Zaten "tek demokratik İslam ülkesi" olduğunu savunup duran Türkiye'nin bu örgütlerde de pek saygınlığı yok. Yani bu haliyle yok. Orada bile insan hakları konuları hatırlatılıyor ve bizim temsilciler, "iç işlerimize karışmayın" diye tepki gösteriyor.

Bir köye döndüğü söylenen çağdaş dünyada sürekli olarak ülkeler arası birlikler oluşturuluyor, ekonomik ve hukuki ortaklıklar doğuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Uluslar arası dev şirketler bile evlilik yapıyor. Yani 19. Yüzyıl milliyetçilik anlayışı artık pek geçerli değil. Sırbistan gibi ülkeler, Mohikanların sonu gibi, katı milliyetçi ve otoriter tutumlarını sürdürmelerinin faturasını ödüyor.

Batı dünyası bu süreci daha önce yaşamış ve aşmıştı. Avrupa'nın otoriter devletlerinin oluşturduğu blok, varlığını İkinci Dünya Savaşı'na kadar sürdürebildi. Güçlü medeniyet birikimleri, bu histeriyi üzerlerinden atmaları için Dünya çapında savaşmalarını gerektirdi. Silah teknolojisi açısından düşünüldüğünde, aslında bir Dünya savaşı için son şanslarını kullandılar. Fakat burada toplumsal değil, devletler arası bir durumdan söz ediyoruz. Almanya anayasal düzene 1870'de geçmiş ve birliğini sağlamıştı. 19. Yüzyıl boyunca Avrupa, parlamenter düzene geçişin sancılarını yaşadı. İşte bu ateşin yakıldığı yer Fransa idi. Fransız ihtilalini hazırlayan eserler arasında Toplumsal Sözleşme'nin önemli bir yeri var. Bu hem bir eser, hem de bir durumun adı. Daha önce krallıkla yönetilen bu ülkelerde toplumun yaptığı bir sözleşmenin yeri yoktu. Çünkü kralın bir tek muhatabı vardı: Feodal beyler, yani zamanın elit tabakası. Sadece onlar oy kullanabiliyor, siyasi kararları etkileyebiliyordu. Sonra işin içine kitleler girdi. Toplumların yaptığı sözleşmelerle, yeni siyasi sistemler ortaya çıktı. Fransa'dan bula bula jakobenliği ithal etmek isteyen bizdeki eski tüfekler işin bu yönlerine nasıl bakıyor acaba?

Şunu söylemek istiyorum: Türk insanının bir asırdır İslam dünyasıyla karşılıklı etkileşim ilişkisi yoktur. Ne aldıysa Batı dünyasından yorumlayarak almıştır. Ama kendi milli ve inanç değerlerini koruyarak almanın bir yolunu aramıştır. Milletin gücü ve birikimi işte bu arayışta kendini gösteriyor. Şimdi, Batı dünyasında sorun olmayan şeylerin Türkiye'de de sorun olmamasını bekliyor. Çağdaş siyasi yapıların temel unsuru jakobenlik mi yoksa toplumsal sözleşme mi? Türkiye'de siyasi gelenek şimdi bu soruya cevap arıyor.

Yani muasır medeniyet seviyesinin oldukça geri aşamalarında bulunuyor.
 


  14 Mayıs 1999 Cuma


Bir köye döndüğü söylenen çağdaş dünyada sürekli olarak ülkeler arası birlikler oluşturuluyor, ekonomik ve hukuki ortaklıklar doğuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Uluslar arası dev şirketler bile evlilik yapıyor. Yani 19. Yüzyıl milliyetçilik anlayışı artık pek geçerli değil. Sırbistan gibi ülkeler, Mohikanların sonu gibi, katı milliyetçi ve otoriter tutumlarını sürdürmelerinin faturasını ödüyor.


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| DÜŞÜNCE || YAZARLAR || SERBEST KÜRSÜ ||
|| AÇIK OTURUM || LİNKLER ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED