YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Dizi

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

 

 

Katolikler de, Yahudiler de, Ortodokslar da "şeriat tuzağı"nda mı?

Ecevit'le buluşma

Gülen: "Vatikan'a gitmeden iki gün önce Başbakan Ecevit'i ziyaret edip, bilgi verdim."


FAKAT: Başkanlık sistemini, "şeriata geçiş" için mi istiyordu?

Fethullah Gülen'le, Altunizade'de hem büro, hem de ev olarak kullandığı bir büyük binanın (FEM Dershanesi) üst katında görüşmüştük Amerika'ya gitmesinden önce..

Üzeri kapalı bir terastaydık.. Bitkilerin arasından, su şırıltıları arasında bir yapay çağlayan akıyordu duvardan yere doğru..

Gülen, alçak bir sesle konuştuğu için, söylediklerini duymakta zorluk çekiyordum..

Yanından ayrıldıktan sonra, anlattılar..

Meğer, Gülen'in yaşamını geçirdiği ve konuklarını kabul ettiği bu mekanda, yakınları bir arama yapmış.. Sonunda yirmiden fazla mikrofon bulmuşlar..

Herhalde Gülen dinlenildiğini anladığı için böyle alçak sesle konuşuyordu.. Ve herhalde yapay çağlayandan akan suyun şırıltısı, başka mikrofon kalmış olması ihtimaline karşı, bir önlemdi..

Böyle düşünmüştüm..

Sonra cemaatinin üyelerine hitaben yaptığı konuşmaların video-bantları yayınlanınca ve bunlar, DGM Başsavcısının iddianamesinde delil olarak kullanılınca, Fethullah Gülen'in, yıllardır hem dinlenildiği, hem de gözetlendiği iyice anlaşıldı..

Devlet büyüklerinin bütün ilgisine ve hem yerli hem de yabancı kamuoyuna iyice açılmasına rağmen, demek Fethullah Gülen, "tehditler" listesinden hiç çıkartılmamıştı..

Başsavcı Nuh Mete Yüksel'in iddianamesinde, şu suçlamalar bile vardı mesela:

- Fethullah Gülen, hükümetin bilgisi dahilinde, Papa 2'nci Jean Paul'un daveti üzerine 9 Şubat 1998 tarihinde Vatikan'da Papa ile görüşmüştür. Görüşme, İslam ve Hristiyan Dünyalarını temsilen dinler arası diyalog zemininde oluşmuş ve Fethullah Gülen, uluslararası platformda Türkiye'de İslami kesimin lideri olarak gösterilmiştir. (S.17)

Önümüzdeki ay başlayacak olan "Gülen Örgütü Davası"nın iddianamesinde, Papa ile Gülen'in görüşmesine çeşitli bölümlerde değiniliyor.

Örneğin "Fethullah Gülen'in Siyasi Hedefleri" bölümünde, şöyle diyor iddianame:

- Fethullah Gülen tüm dinler ve uluslar ile iyi ilişkiler kurarak, onlardan gelecek karşı girişimleri engellemeyi hatta kendini desteklemelerini sağlamayı düşünmektedir. İleride kuracağı şeriat devletini desteklemek üzere, birçok ülkede yönetime gelecek gençleri yetiştirmektedir.

Bugün "Gülen-Papa görüşmesi", iddianamede sıralanan ve suç oluşturan fiillerin, kanıtı olarak ele alınıyor..

İki yıl önceye dönelim..

Vatikan'da Papa ile 9 Şubat 1998'de görüşen Fethullah Gülen, 27 Şubat 1998 akşamı televizyonda, "NTV"nin "püf noktası" programında konuktur..

Taha Akyol ve Cengiz Çandar'ın sorular yönelttikleri programda, gündeme "sıcak konu" olarak Vatikan Ziyareti de gelir.

Önce konuyla ilgili bir video bantı oynatılır.. Bu bantın metninde, Vatikan ziyaretinin ayrıntıları anlatılır..

Birlikte, bantın içeriğini izleyelim:

Vatikan ziyareti haberi

- Papa 2'nci Urban, 1096 yılında tüm Hristiyan Dünyasını, Kutsal Toprakların kafirlerin elinden kurtarılması için seferberliğe çağırdı. Kimse bu çağrının Müslüman ve Hristiyan dünyası arasında bin yıl sürecek bir düşmanlığın başlangıcı olacağını düşünemezdi.. Ama Haçlı Seferleri Müslüman dünyasının bilincinde derin izler bıraktı. Batılılar ise önyargılarından rönesans ve aydınlanma çağıyla kurtuldular. 20. yüzyılda hoşgörü kültürü daha da güçlendi. 1962 yılında Papa'nın izniyle Vatikan'da toplanan konsül diğer dinlerle ilişki kurma kararı doğrultusunda dinlerarası diyalog kurulunun oluşmasına karar verdi. Bu görüşmeler ışığında II. Jan Paul'un 1978'de Papa seçildikten sonra ilk ziyaret ettiği ülke Türkiye oldu. Polonya'daki Dayanışma Hareketine Sovyetlerdeki Glasnost politikasına destek veren Papa, geçtiğimiz günlerde de komünizmin son kalesi Küba'ya gitti. Ama Türkiye için en büyük sürpriz, Papa'nın Fethullah Gülen'i kabulü oldu. Bu kabulde Gülen'in Fener Rum Patriği Bartelemeus ve diğer kiliselerle, yahudi cemaati ile olan iyi ilişkilerinin ve Türkiye dışındaki açılan okullarının da etkisi olduğu muhakkak. Dinler arasında hoşgörü ve diyalog rüzgarlarının estiği günümüzde bu görüşme toplumun geniş kesimlerince yadırganmadı. Gülen Vatikan'da Papa'ya Demirel'in davetini hatırlatarak kendisine Türkiye'de evsahipliği yapmayı önerdi. İkinci öneri Harran'da üç semavi dinin ihtiyaçlarını karşılayacak bağımsız bir üniversite kurulması. Üçüncü öneri ise Papa'nın Kudüs'ü ziyaret etmek istemesi durumunda Arafat ve diyanet yetkilileriyle görüşerek bunun gerçekleştirilmesi için çaba göstermek. Gülen'in yeni bir anlayış ortaya koyduğu muhakkak ve bu yeni anlayış tartışılmaya devam ediyor.

Ziyarete bir tepki

NTV'nin programında, Gülen'in Vatikan ziyaretini tepki ile karşılayan bir emekli generalin görüşleri de video-banttan yayınlanarak, program-içi denge kuruluyor.

Şöyle diyor emekli general:

- Şimdi geçtiğimiz birkaç gün içerisinde bir olay meydana geldi. Bir zat, bir tarikat şeyhi, Vatikan'da Papa'yı ziyaret etti. Ben şu suali sormak istiyorum: Bu zat kimdir? Kimi temsil etmek için Papa'yı ziyaret etmiştir? Bazı kimseleri temsil etme yetkisini bu zata kim vermiştir? İşin enteresan tarafı bu zat devlet protokolüyle karşılanıyor ve devlet protolüyle uğurlanıyor. Halbuki devletin bir protol yönergesi var. Bu protokol yönergesinde kimin nasıl karşılanacağı, kimin nasıl uğurlanacağı gayet açık bir şekilde ortaya konmuş. Bu zat hangi kişiliğiyle bu devlet protokolü içine girmiştir? Ben bunu devletimden sormak ihtiyacı duyuyorum sıradan bir vatandaş olarak.

Bu video-kasetin gösteriminden sonra, programın yapımcıları olan Cengiz Çandar ve Taha Akyol, sorularını Gülen'e yöneltmeye başlıyorlar..

27 Şubat 1998'e dönüp, programı birlikte izlemeye devam edelim..

İşte sorular ve cevaplar.. "C.Ç" Cengiz Çandar'ı, "T.A." Taha Akyol'u ifade etmektedir.. "F.G." de Fethullah Gülen'dir.

C.Ç.: Şimdi tabii emekli general sizi tarikat şeyhi zannediyor ama sizin tarikat şeyhi olmadığınız biliniyor.

T.A.: O şeyden kaynaklanıyor. Tarikat, cemaat ve şeyh kavramlarını bilmemekten kaynaklanıyor.

C.Ç.: Evet. Fakat böyle bir tepkiye maruz kaldığınız zaman ne hissettiniz? Ordaki soru üslubunu bir yana bırakıyorum ama Papa'yla niye görüştünüz? Kim olarak görüştünüz? Hangi hedefe yönelik görüştünüz?

F.G.: Bir kere tarikat şeyhi değilim, şeyh hiç değilim. Türkiye'de bunu Diyanet İşleri Başkanlığından, değişik yerlerde çalıştığım müftülere de sorabilirler. Çünkü şeyhlik meselesi tarikatçı olma meselesi bunlar belli statüleri olan şeylerdir. Ben sadece saf ve düz bir müslümanım. Hiçbir tarikatla alakam olsaydı söylerdim. Ondan kaçınmam. Çünkü belli bir dönemde tasavvufun değişik varyasyonları sayılan tarikatlar 10 asır Türkiye'de yararlı olmuşlar. Her müessesenin içinde yararsız insan zuhur ettiği gibi onun içinde de zuhur etmiştir. Ve bir dönemde bunlar Atatürk tarafından kapatılmıştır. Din adamları camiasında da yararsız insanlar olabilir. Valiler arasında da, devlet adamları arasında da, gözümüzün bebeği askeriyenin içinde de olabilir. Hiçbir müessese bundan eski ifadesiyle müstağni kalamaz. Öyle tarikatlarda olabilir. Ama ben değilim. Çünkü ben bir tarikat şeyhiyim, bir tarikatçıyım dediğim zaman yalan söylemiş olurum. Yalan, küfre eşit bir günahtır. İkincisi ben tasavvuf ve tarikatın ne demek olduğunu çok iyi bilen insanlar karşısında kendime bir makam ve paye veriyor gibi kendimi bir yere oturtmuş olurum. Bu onlara karşı bir saygısızlık olur. Üçüncüsü bunca zaman şimdi aynı misyonu eda etmiyor olabilir. Bunca zaman milletimize yararlı olmuş bir müesseseye karşı saygısızlık yapmış olurum. Bunu değişik platformlarda defaatla arzetmiş olmama rağmen kıymetli paşamız her nedense bu mevzuda belli kimselerin tesiriyle hiç okumadan kimseye sormadan konuşuyorlar.

Tarikat ve Şeyhlik

T.A.: Hocam tarikat ile cemaat arasındaki fark ne? Bunu birçok insan bilmiyor olabilir. Tarikat olunca nasıl olunur, cemaat olunca nasıl olunur?

F.G.: Tarikat, bir insan bir şeyhe intisap eder. Onun seyri süluku vardır. Bağlılık gerektirir, erkanı, disiplini vardır. Evvela bir şeyhe bağlanılır, rüşdünü isbat ederse, kendisini ifade ederse, ona paye verilir, ders verme imkanı verilir. Mevsimi gelince o da başkalarına ders vermeye başlar. Ve bunun bir silsile ile Efendimiz'e kadar gittiği söylenir.

T.A.: Bir de tarikatın özel ayinleri vardır. Sizin öyle bir özel ayininiz yok herhalde.

F.G.: Benim kitapta, sünnette, fıkıh kitaplarında olan ibadet ü taat, evrad-ı ezkar ve tesbihin dışında bir hususum yok. Kalkar namaz kılabilirim, çok da kılabilir deyince yine yalan söylemiş olabilirim. Ama tarikatla alakalı bir yanım yoktur. Bunu hem tarikatçılara bir saygımın ifadesi olarak söylüyorum. Ayrı bir şey. Bugün olmayabilir, kapanmış olabilir. Geçmişte Ahmet Yesevi tarikatçıydı, Mevlana tarikat ehliydi, Yunus Emre bir tarikata Taptuk Emre'ye bağlıydı. Bunların hepsi bir tarikat idi ama ben değilim. Bu büyük zatlara karşı ben de oyum demek bana göre büyük bir saygısızlık. Hem de bir yalan söylemedir. İddia edenler de aynı zamanda hilafı vaki bir beyanda bulunduklarını düşünerek bence Allah'tan korkup tir-tir titremelidirler. Tarikat şeyhi değilim. Evvela bunu bir yere oturtmak lazım.

İkincisi bence bir insanın milleti adına, ülkem ve ülküm adına, herhangi bir insanın ve fakirin bir şey yapması için herhangi bir payeye sahip olmasına gerek yoktur. Ben bir vatandaşım. Milletimin adına yaptığım herşeyi de bir vatandaş olarak yaptım. Vatandaşlığın üstünde de daha büyük bir paye bilmiyorum. Meclisi oluşturan, askeri oluşturan da odur, mülkiyeyi, adliyeyi oluşturan odur, vatandaştır. Ben de uzun zaman severek devletime hizmet ettim. Bir devlet memuruydum sayın paşamız gibi. Şimdi emekliyim, 12 Eylül'den sonra emekli oldum. O da emekli olmuş. Şimdi o da bir yere gidebilir. Ülkemiz adına bazı hizmetlerde bulunabilir. Ben onu takdirle karşılarım. Bir vatandaş olarak burada diyalog ve hoşgörü adına teşebbüslerde bulunduğum gibi Bartelemeus'la görüştüğüm gibi, Ermeni patriğiyle görüştüğüm gibi.. fakat bütün bunları devletime sorarak yaptığımı söyleyebilirim.

Devletin haberi var

T.A.: Vatikan'a giderken devlete haber verdiniz mi?

C.Ç.: Onlar davet etti değil mi?

F.G.: Burada acı bir şey daha söyleyelim. Vatikan'ın temsilcisi Moroviç'in ciddi gayreti oldu bu mevzuda. Hatta bir emri vaki ile ben kendimi böyle bir süreç, eskilerin ifadesiyle bir vetire içinde buldum. Ve böyle bir şeye hayır demeyi çok büyük bir dinin temsilcisi olan Vatikan'daki Papa'ya karşı bir saygısızlık saydım. Türk milletinin centilmenliği ile telif edemedim. Böyle bir fırsat doğmuş. Biz zaten Türkiye'de diyalog arıyoruz, niye değerlendirmeyelim? Ama bunun bir başlangıcı var. Bartelemeus'la görüştükten sonra yine bazıları bu meseleyi tenkite tabi tuttular. Ama o Amerika'da gitti anlattı. Anlattıktan sonra orada bir kardinalle görüşme imkanı bulduk. Burada musevi cemaatle görüşüyoruz. Diyaloğumuz çok iyidir. Onlar da Amerika'da anlattıklarından dolayı ben Amerika'ya gittiğimde tedavi amaçlı mütevazı bir evde kalıyordum. Oraya gelip benimle görüştüler musevi cemaati. Çok alaka gösterdiler. Burada açacağınız okullara destek olalım, dediler. Madem birileri dinler arası, medeniyetler arası çatışmadan bahsediyor. Biz bu hareketi bir dalgakıran gibi görüyoruz, sizinle beraber olalım, dediler. Değişik platformlarda bu mesele görüşüldü. Bu iş aynı zamanda karşımıza Papa'yla görüşme sürecini çıkardı. Ben de kendimi böyle bir süreç içinde bulunca biraz da ister istemez o tasavvuf geleneğinden gelen tevafuk dedim eskilerin ifadesiyle bir "vechi rahmet var" dedim. Bir vatandaşım, düz bir vatandaşım, diyerek böyle bir şeye "evet" dedim. Sonra davet ettiler kalktık oraya gittik. Hatta Moroviç gelmeyecekti. Tercüman olarak o da bizimle beraber refakat etti. Moroviç dendi, geldik buraya medyadan bazıları aldılar hatta MİT raporu gibi aksettirdiler, Abromoviç ile görüşüldü şeklinde intikal ettirdiler. Abromoviç musevidir. İşte onunla görüşüldüğüne göre demek bunun altında şu mülahazalar var... Bir dönemde CIA'nın başına gelecekti. Demek bunların CIA ile alakaları var, diye teoriler üretildi. Değişik vehimlerle senaryolar üretildi ama bunların hiçbirinin aslının olmadığını ma'şeri vicdan biliyor. Ben de biliyorum.

Bunu Allah da biliyor. Ben böyle bir mülakattan şu anda pişman değilim. Zuhur etse bir kere daha giderim. Hatta ayrılırken arkadaşlara dedim. Ben ölebilirim, Papa da ölebilir. Fakat bence bu süreç devam ettirilmeli. T.A.: Papa'yla görüşme, esas itibariyle dinlerarası diyalog açısından önemli. Yoksa bir müslümanla bir hristiyan her zaman görüşebilir. Siz bu dinlerarası diyalogtan ne bekliyorsunuz? Ne olur yani dinler arası diyalog olmasa da, Haçlı seferlerinden bu yana devam eden, işte onlar gavur biz müslümanız veya onlar bize barbar diye bakmaya devam etseler. Bir de siz dinlerarası diyalogla yetinmediniz, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabul edilmesi mevzuunda Papa'ya gayret etmesi için telkinde bulundunuz. Yani siz öyle bir din adamısınız, öyle bir cemaat liderisiniz, öyle bir İslami düşünce hareketinin liderisiniz ki, Papa'yla bir dini diyalog başlatıyorsunuz ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini istiyorsunuz. Niye?

Ecevit ve İsmail Cem

F.G.: Bir husus kaldı zannediyorum. Yaptığımız bu şeyden devletin haberi vardı. Amerika'da bulunduğumuz zaman sayın hariciye vekilimiz Cem Bey'le arkadaşımız görüştü. Böyle bir sürecin başladığını söyledi. O da böyle bir şeyi istihsan etmişlerdi, güzel görmüşlerdi. Hatta kardinalle görüşme bu mesele için ilk adım olarak sayılıyordu. Vatikan tarafından davet edildikten sonra da gitmeden bir iki gün evvel Sayın Ecevit ile görüştük. İstanbul'daki evine gitmiştik. Kendileri, önümüzdeki günlerde Vatikan'a gideceksiniz, dedi. Dinlerarası diyalog adına daha doğrusu değişik din müntesiplerinini diyaloğu adına iyi bir şey olacağına inanıyorum, dedim. O da, çok isabetli olur, dedi. Bu açıdan devletin üst kademesindeki yetkililer bu meseleyi biliyorlardı.

T.A.: Tabii Ecevit bir entelektüel olduğu için, kimin adına gidiyorsun, yetki belgen var mı, demiyor.

F.G.: Evet. Oraya gitmek için ben şahsen bir yetki belgesine ihtiyaç olduğu kanaatinde de değilim. Ben milletim adına birşeyler yaparken bunu devletime haber vererek yapıyorum. Yanlış bir şey olmasın. Bartelemeus'la görüşürken de bir arkadaşımla Güvenlik Kuruluna telefon etmiştim: Ben Selanik'te bir okul yapmalarını teklif edeceğim bu meseleyi nasıl karşılıyorlar?

Ben isimlerini tasrih edemeyeceğim.

Oradan gelen cevapda, çok isabetli olur, denmişti. Bu açıdan devletimle herhangi bir tenakuza düşmeyi hiçbir zaman düşünmedim, aklımın köşesinden geçirmedim.

İşte böyle, devletin haberinde oraya gittik. Tekliflerimizi arzettik. Malum, son zamanlarda medeniyetlerin diyalogların çarpışmaları gelecekte sözkonusu ediliyor.

Ve geleceğe adeta kızıl kıyamet şeklinde bakılıyor. Orda da bu meseleyi izah ettim.

Arkasındaki insanlara, onların vehimlerini, hayallerini hem Papa'ya arzettim. Papa'dan evvel konsülde bu meseleleri görüşürken daha uzun boylu bir buçuk saat kadar görüşmemiz oldu. Onlar o görüşmelerin metnini de Papa'ya gönderdiler. Papa'ya da meseleleri arzettik. Aynı zamanda ben bazı meseleler unutulur diye bir de mektup halinde onları akşamdan bir arkadaşa İngilizce'ye çevirttim. Takdim ettik.

 

YARIN 3. BÖLÜM: Nereden nereye?

 


Kağıda basmak için tıklayın.



 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...