Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Yıllardır haber verme yerine pahalı promosyonlarla tencere-tabak vermeyi tercih eden büyük medyamızda, sonunda beklenenler olmaya başladı. Egebank skandalı ile gündeme gelen ve "Bir milyon dolar alan gazeteci kim?" iddialarıyla başlayan tartışma, 'kartel medyası'ndaki taşları yerinden oynattı. Gazetecilik yaptıklarını iddia eden büyük gazeteler ve orada yazan bazı yazarlar önce milyonlarca doların hortumlandığı Egebank olayını küçük haberlerle geçiştirmeye çalıştı. Bazıları ise görmezlikten geldi. Murat Demirel ve ekibinin Egebank'ı uzun bir süreden beri soyduğu biliniyordu.. Kartel medyası, Murat Demirel'in karanlık ilişkilerini ve bankayı nasıl soyduğunu bildiği halde, gazeteciliğin temel görevi olan doğru haber verme işlevini yerine getirmedi. Bazı kalemler, resmi kaynakların hedef seçtiği kişi ve kurumların üzerine giderken, kendi patronlarının ilişkileri nedeniyle Murat Demirel-Nail Keçili ikilisini gözardı etti. Çünkü hem Demirel, hem de Keçili kartel patronlarıyla içli dışlıydı ve onların sırdaşıydı. Keçili'nin Demirel'e yazdığı ve özel ilişkilerini belgeleyen mektubu, Yeni Şafak'ın tarafsız haberciliği sayesinde öğrenildi. Böylece 'kartel medyası'nın yazmadıklarını her zaman olduğu gibi Yeni Şafak yazdı ve kamuoyu, perde arkasında olanların en azından bir kısmını öğrenme imkanına sahip oldu. Milliyet Gazetesi'nin, patronu Aydın Doğan'a rağmen Keçili'nin Demirel'e gönderdiği mektubu İstanbul baskısında kullanması sarsıntıya yol açtı. Mektup haberi gazetenin Genel Yayın Koordinatörü Umur Talu ile Genel Yayın Müdürü Yalçın Doğan'ı istifaya götürdü. Gerçi 21 aydır yönettiği Milliyet'i istenilen düzeye getiremediği için başarısız bulunan ve uzun süredir görevinden alınacağı söylenen Yalçın Doğan için mektup haberi bir anlamda bahane oldu ama Umur Talu için aynı şeyi söylemek mümkün değil.. 'Bir milyon dolar alan gazeteci kim?' iddialarını ortaya atan Emin Çölaşan ise, uzun süre nedense gazetecinin kimliği hakkında bilgi vermedi. Kendisine ulaştırılan bilgileri araştırmadan yayınlamakla tanınan ve bunun adına 'dürüst gazetecilik' diyen Emin Çölaşan'ın da Uğur Dündar tarafından kullanıldığı dün ortaya çıktı. Yani araştırmacı gazeteci olarak reklamını yapan Uğur Dündar, kendisine ulaştırılan haberi nedense yayınlamamış, önce dirsek temasında olduğu Emin Çölaşan'a yazdırtmış. İddialar durulmayınca da gazetecinin kimliğini ve parayı kimin aldığını 'büyük gazetecilik olayı' diye televizyon ekranına taşıdı. Ancak, Uğur Dündar, kendisine ihbarda bulunup olayı anlatan Demirel'in korumasının gizli çekimlerini nedense yapmamış. Yaptığı programlarında gizli kamera çekimleriyle ünlü Uğur Dündar, kamuoyu önünde konuşmaktan kaçınan korumanın gizli kamera çekimini 'meslek ahlakı ' açısından uygun bulmamış. En önemlisi de Basın Konseyi Başkanı sıfatıyla canlı yayına katılan Oktay Ekşi'nin, Ufuk Güldemir'in deyimiyle iyi bir "yes man" olmasıdır. Star Televizyonu'nda Uğur Dündar kendisini öven ve 'dürüst gazetecilik' yaptığını anlatan uzun konuşmasını yaptıktan sonra Ekşi'ye dönüp "Yaptığım doğru mu? Bir yanlışlık yok değil mi?" diye soruyor. Ekşi de "Evet doğru yapmışsın" diyerek onaylıyor. Ancak Basın Konseyi Başkanı sıfatıyla yayına katılan Oktay Ekşi, Uğur Dündar'a, "Neden bildiklerini daha önce anlatmadın? Çok önemli iddialarda bulunan korumanın görüntüsünü neden almadın?" diye sormuyor.. Kartel medyasında durum şimdilik karışık. Kimi dürüst yazarlar olup bitenleri sorguluyor, kimileri görevlerini bırakmak zorunda kalıyor. Haydi hayırlısı.. Sonunda medya kendini sorgulamaya başlıyor. Milliyet yazdı, ya diğerleri...
Milliyet, 12 Ekim tarihli sayısında Türkiye'nin gündemindeki iki büyük iddiaya, iki büyük medya grubunun öbür gazeteleriyle birlikte "yok" muamelesi yapmıştı. 13 Ekim tarihli Milliyet, gerek "Murat Demirel'den 1 milyon dolar rüşvet alan gazeteci" iddialarını, gerek medyayla sıkı ilişkileriyle tanınan reklamcı Nail Keçili'nin Murat Demirel'le yakın ilişkilerini ortaya koyan belgeleri birinci sayfadan büyük haberlerle duyurdu. Milliyet'teki meslektaşlarımızın başardığı işin büyüklüğünü anlayabilmek için İki büyük grubun öbür gazetelerine bakmak gerekiyor: Oradaki "hasıraltı" operasyonu aynen devam ediyor. İki büyük medya grubunun gazetelerini "Biz bu haberleri ne yapacağız şimdi?" telaşına sokan gelişme, bu gazetelerden birinde, Hürriyet'te (10 Ekim) yer alan bir iddiayla başladı. Hürriyet köşe yazarı Emin Çölaşan, kendisini ziyaret eden ve Egebank'la ilgili çok şey bildiğini öne süren bir kişinin iddialarına yer verdi. Bu kişinin iddiaları arasında, doğrudan medyayı ilgilendiren bir iddia da vardı: Murat Demirel, bir arazi işini halletmesi karşılığında çok ünlü bir gazeteciye bir milyon dolar rüşvet vermişti. Milliyet'in, iddiayı araştırma kararlılığında olduğu sadece haberi birinci sayfadan, manşetin hemen altından vermesinden belli değildi; gazetenin Haber Müdürü Doğan Akın'ın NTV'nin Yakın Plan'ında söylediklerinden de belliydi. Akın, kendisinden önce konuşan Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi'nin, "İddia sahibi iddialarını kanıtlamak zorundadır, aksi takdirde kendisini müfteri sayarız" biçimindeki yaklaşımına karşı çıkmış ve şöyle demişti: "Bu görev, iddia sahibinin değildir, medyanındır. Gazeteci, iddiayı bir istihbarat bilgisi olarak ele almalı ve üzerine gitmelidir." 12 Ekim günü Milliyet binasında büyük bir gazetecilik heyecanının yaşandığını anlayabilmek için, 13 Ekim tarihli Milliyet'e bakmak yeter. (O gün orada teneffüs edilen havayı daha sonra meslektaşlarımızdan dinlediğimizde, bu nedenle fazla şaşırmadık.) 13 Ekim tarihli Milliyet, "Gazete binalarında konuşulan, ama yayımlanmayan haberlerden oluşan bir gazete"nin ne kadar heyecan verici olabileceğinin ispatı gibiydi: "Murat'la reklam dışında bir ilişkimiz yok" diyen Nail Keçili ile Murat Demirel'in ele ele fotoğrafları; Keçili'nin Demirel'e gönderdiği "Ha benim, ha senin malın" mektupları; 1 milyon doları gazeteciye götürdüğü iddia edilen kişinin yakalandığı haberi; Marmara'daki ihtilaflı araziyle ilgili bir başka haber. Birbirini izleyen iki "Milliyet"in karşılaştırılması, "editoryal bağımsızlık" denilen şeyin zor olduğunu ama imkânsız olmadığını gösteriyor bize. Devamını diliyoruz! Darısı Hürriyet, Sabah, Radikal ve Yeni Binyıl(!)daki meslektaşlarımızın başına! (Medyakronik, 13 Ekim 2000)
Deniz ÖZTÜRK
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|