Türkiye'nin birikimi... | ||
|
McCarthy/cilikSon dönemde Türkiye'de kimi otoritelerce dillendirilen söylem aslında gizliden gizliye, yarı örtük biçimde hep var olagelen bir davranış kalıbının dışavurumundan başka bir şey değil. Bu söylemin belli kesimlerce bu kadar hızla kabul görmesi, ne hukuk ne de öykünülen uygarlık düzeyinin isterlerini unutmuş görünmeleri; bastırılmış gibi duran zihinsel formatların çok da gizli köşelerde olmadığını gösterdi. Ne hukukun üstünlüğü ne de İslamcısından solcusuna kadar her kesimin sığındığı demokratikleşme arzuları bu kesimi fazla ilgilendirmiyor, hatta etkilemiyor. Zaten eğreti duran demokrasi, hukuk gibi lüksleri taşımaktan vazgeçmek hiç de zor olmayacaktı bu kesim için. Bu zihin yapısındakilerin ortaya koydukları reflekslerde, çevresel şartların başka tür insanlarınkinden daha belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bu tiplerin sosyo-psikolojik yapılarında mültecilik olgusunun ağır bastığını söylemek hiç de güç değil. Yerli olanla mülteci olan düşünce ve davranış tarzı yakın tarihimize damgasını vuracak kadar belirleyici bir fenomendir aslında. Siyasal yapılanmada gittikçe rengini vermeye başladığı söylenen tarzı McCarthizm olarak yorumlayanlar farkında olmadan bu mültecilik olgusuna işaret ediyorlar aslında. Mülteci olanla yerli olanı ayıran temel duruş McCarthynin kendisinden çok McCarticilerde ortaya çıkıyor. Elia Kazan 4 yaşındayken Kayserili bir ailenin çocuğu olarak ABD'ye göçtü. Babasının halı mağazasında çalışmak yerine tiyatroculuğa merak saldı. Ve dönemin en ünlü sinemacılarından biri oldu. Cennetin Doğusu gibi filmlere imza attı. 1930'lu yılların ortasında komünist partisine girdi. 2. Dünya Savaşı bitimi Amerika'da, komünizm her görüldüğü yerde ezilmesi gereken bir unsur gibi algılanmaya başlandığı dönemdir. Zira Truman'ın deyişi ile komünizm "tanrı tanımaz" bir ifsat ideolojisiydi. Mc Carthy'nin işbaşındayken yönetimin komünist paranoyası ile yatıp kalktığı dönemin yine de bir şeyleri korumaya matuf tutucu/yerli/konservatif bir yanından söz etmek mümkündür. Tanrı tanımazlığa karşı toplumu korumak için şüpheli herkes cezalandırılmalıydı. Ancak bir McCarthist kişilik olarak Elia Kazan'ın mülteci kimliği hemen öne çıktı. Bir zamanlar gizli toplantılar yaptığı Hollywood'daki sanatçı arkadaşlarını komünist oldukları gerekçesiyle ihbar ederek ünlü blackliste (kara liste) girmelerine neden oldu. Kaybedecek fazla bir şeyi yoktu ama kazanacakları çok büyüktü. Tipik bir mülteci tavrı. Hukuktan bahsedilmesine, birini suçlamak için delil gerektiğinden bahsedenlere istihza eden tavırla bir zamanlar birlikte olduğu arkadaşlarını bile ihbar eden ahlak/duruşun kesiştiği ruhsal durum açısından aynı şeye işaret eder. Zihnen, kültürel olarak bu toplumla ilişkisini mültecili duruşla sağlayabilenler bu ülkede McCarthicilikte kimse geçmemiştir. Türk medyasındaki Mccartistlerle Elia Kazan'ın mültecilik/sığıntılık psikolojisi arasında duruş farkı olduğu söylenemez. Şu farkla ki Elia Kazan dış şartları açısından göçmen olmasına rağmen yaptığı filmleriyle Amerikan kültürünün en iyi örneklerini verecek kadar yerli duruşa sahipti; bizimkilerse fiziksel bağları tartışılsa bile en azından duruşlarıyla hiçbir zaman yerli olmak gibi bir kaygı taşımazlar. Göçmenlik önce zihinlerinde başladı ve iflah olmaz biçimde sürüyor. Sevinçlerinin kaynağı buradan geliyor. Göçmenliğin prim yaptığını iyi biliyorlar. Ama Elia Kazan bir ömür bu lekeyi alnından silemedi. Yazılarında muhbirciliğine gerekçeler bulmak, kendini savunmak zorunda kaldı daha sonra. Mc Carthy'lerden çok McCartistlerden çekti ne çektiyse çekenler.
aemre@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|