YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Atatürk, anılar ve mazi

Atatürk'ü putlaştırdık, ona adetâ tapındık. "Atam izindeyiz" diye nutuklar attık; ama onu anlayamadık.

Meşruiyetini, Meclis'e dayandırıyordu Atatürk. Kurtuluş savaşında dahi Meclis'i açık tuttu. "Ya üniformalarınızı çıkarın ve siyaset yapın, ya da orduya dönün" talimatını vermişti komutanlara.

Onun izinden gidenler, milli iradenin tecelli ettiği yer olan TBMM'yi, iki defa (27 Mayıs ve 12 Eylül'de) kapattı; iki defa da, (12 Mart ve 28 Şubat'ta) itibarını, tehdit ve baskıyla büyük ölçüde zedeledi. Söz konusu dönemlerde, asker, boğazına kadar siyasetin içine battı.

Atatürk bir hanedanın temellerini atmadı. Hedefi demokrasiyi kurup, yeşertmekti.

Terakkiperver ve Cumhuriyet fırkalarıyla, iki başarısız tecrübe yaşandı onun döneminde; fakat amaç daima muasır medeniyete ulaşmak olarak kaldı. Muasır medeniyet, dünyadaki gelişmelere ayak uydurmayı gerektirir. Düşünceleri güncelleştirip, statüko ve saplantılardan kurtulmak lâzım.

6 ok

Biz "muasır medeniyeti" 6 ok'a indirdik: "Devletçilik, milliyetçilik, halkçılık, inkılapçılık, laiklik, cumhuriyetçilik."

Milletvekilleri "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına dair" yemin ediyor. "Atatürk ilkeleri" derken, bir anlamda, CHP'nin 6 okuna sadakat sözü vermiş oluyorlar.

Aynı şekilde, Atatürk inkılapları için yemin etmek de, medeni dünyanın ölçülerine uymuyor.

"Latin alfabesine bağlı kalacağıma, şapka takacağıma, kimseye efendi, bey, paşa diye hitap etmeyeceğime, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılmasını savunacağıma, beynelmilel rakamları kullanacağıma, şeref ve namusum üzerine and içerim."

Bu size komik gelmiyor mu?

Türkiye'de muasır medeniyete ulaşmak için topyekûn bir seferberlik gerekir. Her olaya 1930'ların penceresinden bakamayız.

1931'de yapılan bir değişiklikle Atatürk ilkeleri, Anayasa'nın 2'nci maddesine girmişti: "Türkiye devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır."

1982 Anayasası'nın 2'nci maddesine göre ise, "Türkiye cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir."

Şimdi biz, laik cumhuriyetin yanı sıra, hukuk devletini gerçekleştirmeye gayret ediyoruz.

Avrupa Birliği üyeliğinin ön şartı lâtin alfabesi veyahut türbelerin kapatılması değil, insan haklarına saygılı bireyi gözeten demokratik bir yapıdır. (Kaldı ki Atatürk inkılapları içinde yer almasına ve Anayasa'nın koruması altında bulunmasına rağmen, türbeler bilahare açılmıştır.)

Mazi

Madem Atatürk'ü anıyoruz, tarihçi Cemal Kutay'ın rahmetli babam Muammer Çavuşoğlu'na ilişkin bir hatırasını sütunlarıma almak istiyorum.

Genelkurmay, "Mazisine ve durumuna bakmadan" cümlesiyle beni hedef alıyordu.

Mazim... Şerefli ve dürüst bir babanın evlâdıyım. Babam Muammer Çavuşoğlu, bu devlete yıllarca üst düzey memur olarak hizmet etti; sonra da milletvekili ve bakan oldu.

Dayım Turan Kapanlı, valiydi, sonra milletvekilliği ve bakanlık yaptı.

Vefat ettiklerinde, geniş maddi imkânlar değil, sadece temiz bir isim bıraktılar.

Şimdi Cemal Kutay'ın hatırasından okuyalım:

"Babanız Ankara İmar Müdürlüğü Fen Heyeti Reisi idi. Prof. Jansen ve Holzmeister'le teknik çalışmaları, o tarihte 3 dil bilen (Fransızca, Almanca, İngilizce) Yüksek Mühendis Muammer Bey yürütürdü... Ulus meydanını Çankaya'ya bağlayan yola ilk defa tatbik edilen beton bloklar döşeniyordu. Sabah, şafakla, yanıma Foto Naim'i de alarak gittiğimde, Muammer ağabey mutadı üzerine oradaydı. Başında çoğunlukla madencilerin giydiği kasket, bizim neslin, teknoloji hârikası olarak gördüğü beton kırıştırıcı makinesinin başında, doz tesbiti yapıyordu. Birden bugünkü Tandoğan caddesi istikametinden motosikletlerin geldiğini gördük. Hemen arkalarından Gazi'nin siyah Lincoln arabası gözüktü.

Protokol icabı, yanına yaklaştığı kişinin, ismini ve vazifesini söylemesi mutaddı.

Muammer Bey ismini ve vazifesini söyledi.

Atatürk gülümsedi:

- Senden Falih (o sırada Ankara İmar Komisyon Reisi Falih Rıfkı Atay) çok bahsetti. Anlat bakalım, ne yapıyorsun?

Babanızın izahlarını alâkayla dinledi; sualler sordu... sonra birden:

- Çocuğum... Sen de buralardan arsa aldın mı? dedi.

İmar planında açılacak yollar üzerinde ucuz ve toplu arsa kapatmak, mücadele edilen ama asla önlenemeyen spekülatif bir yatırımdı. Sadece Ankaralı eşraf değil, para bulabilen politikacılar ve bürokratlar da gizli-açık bu kâr yolunda idiler.

Babanızın cevabı kelimesi kelimesine hatırımdadır:

- Böyle bir şeyi düşünmedim bile Gazi Hazretleri.

Mustafa Kemal güldü ve yüksek sesle, adetâ etraftaki zevada hitab eder gibi:

- Senin yerine başkaları düşünüyor çocuğum. Ama sen böyle kal... Hatta Nafia vekili olursan da..."

Babam Demokrat Parti iktidarında Nafia vekili (Bayındırlık Bakanı) oldu. Sonra da Münakalât (Ulaştırma Bakanlığı) yaptı. Yassıada'da kendisinden talep edilen mal beyanı listesine, sadece bir kalem, Kalender'deki kooperatif evimizi yazabildi.

Acaba birileri, bazı köşe yazarlarının sütunlarından etkilenerek mi, mazimizi ve durumumuzu karanlık olarak görüyor?

Ilıcak ve İlksan

Eğer konu, oğlum Mehmet Ali Ilıcak ise, o ve eşim Emin Şirin, 28 Şubat sürecinde üzerlerine yapıştırılmak istenilen dolandırıcılık isnadından beraat ederek kurtuldular. Mahkeme, meselenin bir hukuki ihtilâf olduğunu, bu ihtilâfın Akşam gazetesi ile TRT arasında devam ettiğine karar verdi.

İhtilâf çözüldüğünde belli bir borç ortaya çıkarsa, bunu da Akşam'ın yeni sahibi karşılayacaktır.

Eğer "karanlık mazi" denilirken, rahmetli eşim Kemal Ilıcak ve İlksan kastediliyorsa, bugün kasıtlı yayınlar dolayısıyla öğretmenlere satılamayan o arsaya (Sefer Usta Çiftliği'ne) Aydın Doğan sahip olmuştur. Demek ki, arsanın imara kapalı olduğu koca bir yalandan ibaretti. Üstelik Ömerli havzasında, Sabah gazetesi de muazzam tesisler inşa etmiş, devlet büyükleri açılışa katılmışlardı.

Hisarbank

Andıç'ı meydana çıkardıktan sonra, beklediğim saldırı Emin Çölaşan'dan geldi.

O da, ağabeyim Ömer Çavuşoğlu'nu karalamak istiyor. Evet, Ömer'in sahibi olduğu Hisarbank 1980 yıllarda battı. Banker Kastelli olayı ve mevduat sertifikası uygulaması sebebiyle battı. Ömer de bankayla birlikte battı. Yalısını, arabasını, tablolarını her şeyini satarak hayata sıfırdan başladı. Önce Ayhan Şahenk'in yanında çalıştı. Sonra yeniden ufak tefek müteahhitlik işlerine girdi. Aleyhindeki bütün davalardan da beraat etti.

Kimse, makamını, köşesini, nüfuzunu kullanarak, muhatabını karalamak hakkına sahip değildir.

Mazimiz temiz, durumumuz berrak olmasaydı, bu bozuk düzene karşı mücadele veremezdik. Biz de statükoya uyar, güçlü görünenler karşısında boyun eğerdik.

Andıçlarla yürütülen psikolojik savaşın muhatabı veya kurbanı olmak yerine, kimi köşe yazarı gibi andıç-portörlük yapardık.


11 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...