YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İslâmcılığın "varlık vergisi"

90'ların sorunları daha farklıydı... Bu sorunları tartışanların sosyal kimlikleri de tabii ki... Hiç kuşkusuz maddî imkânları da...

 

İnsanlar gibi, kitapların da yazıların da bir kaderi vardır. Benim yazılarımın kaderi gecikmeleri... Esasen bütün yazılar, gecikmiş olmakla, geç kalmış olmakla ma'lüldür; zira bu değiştirilemez bir yazgıdır onlar için... İşbu yazgı nedeniyle olsa gerek ki gecikmiş/geç kalmış yazılar yazmaktan kaç(ın)amıyorum; kaderime tutuluyorum, kaderim tarafından tutuklanıyorum. O halde niçin kaderimi keder haline getireyim de geç kalmaktan korkayım?!

Bu köşenin okurları geç kalmayı umursarlar mı? Hiç sanmıyorum. Peki geç kalmaktan korkanların "geç kalmamış olmak" zannından ötürü gönenebileceklerine inanabilir miyiz?!

Cevabım yine olumsuz olacak hiç kuşkusuz. Çünkü varolan, varlığa gelen, geç kalmış olmaktan kaçınamaz. O halde kaçın(a)mayan, kaçın(a)madığı "şey"i tasa etmemeli! Biz de tasa etmeyecek ve geç kalmış olmanın keyfini çıkarmaya çalışacağız.

"İslâmcılık", acaba bir tasavvurun mu, bir hareketin mi adı? İslâmcılık adını verebileceğimiz "bütün müslümanların sahiplenecekleri müşterek bir tasavvur"dan söz etmek mümkün mü?

Mümkün değil! Mümkün olsaydı, olanlar olmazdı. Binaenaleyh "İslâmcı hareket" için de aynı soru(n) geçerli; ve tabiatıyla aynı cevap...

Gerek tasavvur, gerekse hareket düzleminde farklılıklar ihtiva eden bu adlandırma için asgarî bir müşterekten söz edemez miyiz?

Pekâlâ edebiliriz. Sözgelimi bu ülkenin dinî endişe sahipleri açısından İslâmî mensûbiyet asgarî bir müşterektir ve ne tür bir "tasavvur"a sahip olurlarsa olsunlar ya da ne tür bir "hareket"in içerisinde yer alırlarsa alsınlar bu ülkenin bütün dinî endişe sahipleri kendilerine İslâmcılık başlığı altında yer bulabilirler. Hâsılı, İslâmcılık -bütün renkleriyle birlikte- modern bir projedir ve her proje gibi eleştiriye katlanmayı bilmelidir.

Eleştiri, bu aksiyom'un kabulüyle başladığına göre: İslâmcılık eleştirisi, doğrudan İslâm'ın ya da müslümanların eleştirisi değil, İslâm adına itikadî, siyasî, ictimaî veya iktisadî bir tasavvuru öne sürenlerin eleştirisidir. Çünkü sorun, İslâm adına hareket edenlerin öne sürdükleri tasavvurâtın, adına hareket edildiği söylenen İslâm'la veya müslümanların umûmî maslahâtıyla kabil-i telif olup olmadığı sorunudur. Başka bir deyişle sorun, hem dinî, hem de siyasîdir. Sözgelimi tesettür sorununu çözmek (aşmak) isteyen İslâmcılar, a) ya dinî nassları tevil edecekler (msl. kadınların başlarını örtmelerine dâir İslam'da bir vecibe bulunmadığını söyleyecekler); b) ya böyle bir vecibe bulunduğunu, ancak maslahat gereği bu vecibenin terkedilebileceğini iddia edecekler; c) ya da sorunu farklı tanımlayıp başörtüsü mücadelesini "insan hakları sorunu" çerçevesinde sürdürmek gerektiğine inanacaklardır. Binaenaleyh fıkhî (hukukî), siyasî (stratejik) ve itikadî (metafizik) sûretteki bu yorumlar karşısında eleştiri kaçınılmazdır.

Bugün İslâmcılar fâiz meselesini tartışıyorlar mı? Peki Cuma namazının vucûbiyetini? Telfik-i mezâhib veya ictihad kapısı diye bir sorun kaldı mı? Kur'an'da nesh meselesi? Sa'y u amel? Bid'atlar? Kur'an ve Sünnet'e ittiba? İbadetleri artırmak? Tezkiye-yi nefs? Islah-ı amel? (Oysa 80'lerin başında İslâmcılar böylesi konuları da tartışırlardı.)

90'ların sorunları daha farklıydı... Bu sorunları tartışanların sosyal kimlikleri de tabii ki... Hiç kuşkusuz maddî imkânları da... Artık kaybedecek çok şeyleri var günümüz İslâmcılarının... Sözgelimi onlar için Arapça değil, İngilizce öğrenmek daha kazançlı, daha cazip... Kulleteyn meselesi şimdi kimin umurunda? Bedeni ve ruhu arıtan suların artık kendileri arıtılacak bir mahiyet kazandı; zira sular, H2O'ya inkilâb etti, arıtıcı olanın kendisi arınacak duruma geldi.

"Sen hâlâ orada mısın?" yollu tahfiflerde bulunan hafif-meşreb İslâmcıların bu nedenle eleştiriden gocunmaması gerekir diye düşünüyorum; zira nicelerine hoşgörülü olmayı marifet bilenlerin, "eyne tezhebûne?" suâli karşısında hiddetlenmeleri hiç yakışık almıyor. Üstelik "Kol kırılır yen içinde kalır" diyenler, eleştiri için kolsuz gömlekle dolaşmak gerektiğini her seferinde unutuyorlar.

İslâmcıların AB üyeliği konusundaki nev-heveskârlığına gelince; bence bu hevesin, Mahmud Şevket Paşa'nın payitahtı Haleb'e taşımak istemesinden hiç ama hiç farkı yok! Acı olanı, farkında olan da pek yok!

Ödenen "varlık vergisi" de işbu nisyan!


11.OCAK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...