YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Dindarlardaki şaşırtıcı değişme

Dünyadaki gelişmeler gösterdi ki yönetimin şu veya bu adla örgütlenmesi birey olarak insanın hayatının iyileştirilmesine fazla bir katkı sağlamıyor.

 

Dindar kesimlerin siyaset alanındaki duruşları ve tutumlarında zaman içinde meydana gelen keskin değişiklikler herkesin dikkatini çekmekte, işin mahiyeti merak konusu olmaktadır. Özellikle şu Avrupa Birliği karşısındaki tutumda gözlemlenen ani değişiklik kimsenin gözünden kaçmamaktadır. Bunun sebebinin merak konusu olması ve işin mahiyetinin anlaşılmak istenmesi gayet normal olmakla birlikte pekçok kişinin bu değişikliği gündeme getirirken biraz da müstehzi bir edayla konuya yaklaşmaları ilgi çekicidir.

Evet yakın zamana kadar dindar kesim (kimisi buna İslamcı kesim diyebilir, ama ben farklı anlamda kullanıyorum) Batı karşısında farklı düşünüyordu ve Batı dünyasıyla özellikle siyasi ve kültürel alanlarda bütünleşmeye karşı idi. Bu duruşunu zengin tarih ve kültür refleksleriyle meşrulaştırıyordu. Nihayet Batı karşısındaki bu farklı ve karşıt duruş nerede ise ontolojik bir düzleme kadar gidebiliyordu.

Şimdi ise aynı kesim Batı karşısındaki geleneksel ve ideolojik tutumunu ve duruşunu terk ederek daha talepkar, işbirliğine hazır, bütünleşmeden yana bir tutum sergilemektedir. Ağırlıklı olarak dindarlardan oy alan MSP ve RP varlığını ve ideolojik meşruiyetini Batı karşıtlığı üzerine oturtuyordu. İç politikadaki Batı yanlısı muarızlarını da "Batı klüpçü"ler diye suçluyor, biraz da hakaret ediyordu. Bu çizginin devamı olduğu açık olan Fazilet Partisi ise bu karşıt tutumunu terk etmiş gözükmektedir. Hatta diğer partilerden biraz daha ileride bir Batıcı gözükmektedir. Avrupa Birliği'ne "hayır" dememekte, bir an önce tam üye olunmasını istemektedir. Şaşmamak mümkün değil!

Türkiye'deki gelişmeleri biraz geniş bir zaviyeden izleyen biri için bu değişiklikler hiç de şaşırtıcı değil, hatta son derece anlamlı ve rasyonel bir tavır olduğu bile söylenebilir. Değişiklik rasyonel ama bu değişikliği yaşayan partiler bunu halka anlatmakta hiç de başarılı değiller.

Gelişmenin iki vechesi olduğu gözleniyor. Biri bu kesimlerin Türkiye'deki siyaset kurumunun işleyişi ve güç dağılımında yaşanan tecrübelerin ortaya koyduğu reel durum. Diğeri ise dünyadaki gelişmelerin ideolojik eksenden rasyonel ve reel eksene doğru kaymasıdır. İçeride yaşanan şudur: Şimdiye kadar toplum kesimleri, elbette ki dindarlar da, demokrasi denen sistemin işleyişinde sandığın ve halk oyunun dönüştürücü bir role, hatta tek güçlü role sahip olduğu inancının yerleşmiş bulunuyordu. Herkes şuna inanıyordu: Sandıktan birinci olarak çıkarsak ve ülkede yönetim erkinin başına geçersek memnun olmadığımız ve halkın çıkarlarına uygun işlemediğine inandığımız sistemi oy ve sandık gücüyle dönüştürebiliriz. Oy ve sandık dinamizmin birinci unsurudur.

Son yıllarda yaşanan tecrübeler bu inancı tamamen yıkmıştır. Anlaşılmıştır ki oy, sandık, hükümet olmak, birinci parti olmak, halktan en çok oyu almak sistemin dönüştürülmesi için dinamik bir faktör değildir. Sistemin başında oturanlar için bu kurumların fazla bir önemi yoktur. Dolayısıyla iç dinamikler sistemi dönüştürmede yetersiz kalmaktadırlar.

Dindar kesimlerin duruşunu farklılaştıran ikinci önemli gelişme, talep edilenlerle ilgilidir. Uzun zamandır dindarlar taleplerinin başına sistemin iyileştirilmesi, belli bir değerler ve ideoloji sistemine göre düzenlenmesini başa koyuyorlardı. Mesela "Milli görüş" böyle bir işlev görüyordu. Herkes devlete talipti ve devlet yönetiminin başına geçmek taleplerin cevaplanması için yeterli gözüküyordu.

Oysa dünyadaki gelişmeler gösterdi ki yönetimin şu veya bu adla örgütlenmesi birey olarak insanın hayatının iyileştirilmesine fazla bir katkı sağlamıyor. Önemli olan birey olarak daha özgür yaşayabilecek bir ortamın oluşturulmasıdır. Bunun için de devletin insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, demoknrasiye ve diğer evrensel değerlere özen gösterecek şekilde örgütlenmesi sistemin dönüştürülmesi talebinden daha da önemlidir. Bu bir bakıma "cemaatçı İslam'dan bireysel İslam'a" doğru bir gelişmeyi de ifade etmekteydi.

Bu değişmeler ve gelişmeler Türkiye'deki dindar kesimlerin Batı karşısındaki tutumlarını ve duruşlarını kökten sarsmış ve önemli bir kırılma meydana getirmiştir. Bunun yanında Batı'nın ve genelde dünya sisteminin kendisinde bir değişme olmadı mı diye sorarsanız, elbette oldu diye cevap vermek gerekiyor. Bunu bir başka yazıda ele alalım.

Not: Tüm okuyucuların Ramazan bayramlarını tebrik eder sağlık ve âfiyet dilerim.


11.OCAK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Davut Dursun

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...