T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Korkularımızı yeniyor muyuz?

Yeni anayasa değişikliklerinde Kürtçe konusundaki düzenleme bu konuda daha sağlıklı düşünmeye başladığımızın göstergesi olması bakımından dikkat çekici. Nedense Türkiye bugüne kadar bu konuda gereksiz bir hassasiyet ve korkuya sahipti. Aslında hiçbir devlet bölünme riskini göze almaz. Çekoslavakya örneğini bir tarafa bırakacak olursak, siyasi bölünmelerin kansız ve sancısız olduğu söylenemez. Öte yandan tabii sınırlarından daha da geriye çekilmiş bir Türkiye'nin tekrar bölünmesi aklı başında kimsenin kabul edemeyeceği bir durum. Ancak burada hangi tedbirlerin birliği sağlayacağı veya bölünmeyi hızlandıracağı meselesi üzerinde önemle durulması gerekir.

Kimilerine göre dünyanın bugün geldiği nokta, iletişim imkanlarının kaydettiği aşama, temel hak ve hürriyetler konusunda katedilen mesafe hiç önemli değil. Kürtçe'nin yasaklanması Türkiye'nin birliği için zaruri bir ihtiyaçtır, aksi yöndeki bir gelişme ülkenin bölünmesi anlamına gelir. Ve bugünkü şartlarda da bu mümkündür. Aslında Kürt diye bir millet de yoktur, bunlar Türkler'in bir koludur. Kürtçe diye tek bir dil de mevcut değil. Zaman zaman kimi akademisyenlerimizin de dile getirdiği bu düşünceler ne yazık ki uzun zaman devlete hakim bir politika olmuştur. Halbuki bir ülkenin en büyük güvencesi o ülkede yaşayan insanların kendini o ülkeye ait hissetmesi ve orada yaşamaktan mutlu olması ve yaşama arzusunu muhafaza etmesidir. Kabul edelim ki Kürtler bu ülkede bin yıldır beraber yaşadığımız, bundan sonra da yaşayacağımız insanlar. Bu insanların kendilerini bu ülkenin bir parçası hissetmeleri ve burada yaşamaktan mutlu olmaları ülkenin geleceği açısından önemli bir güvencedir. Bu insanların anadillerini öğrenme ve öğretme imkanına sahip olmaları da kendilerini bu ülkenin parçası saymalarında önemli bir unsur.

Aynı durum dini hassasiyeti olan kesim için de söz konusu. Dün gazetelerde iki resim dikkatimi çekti. Birinde üniversite giriş sınavlarında başörtülü sınava alınmadığı için göz yaşları içinde geri dönen bir öğrenci vardı, diğerinde sınava girmek için başörtülüsü üzerine peruk takan bir diğer öğrenci. Bunlar kimi yetkililerin gözünde "sinmiş irtica" manzaraları. Şimdi bu insanların bu ülkede yaşamaktan mutlu olduklarını, kendilerini bu ülkenin bir parçası olarak hissedebildiklerini söyleyebilir miyiz? Ve böyle bir burun sürtme arzusu ülkeye ne kazandıracak?

Aslında Türkçe ülkemizde ciddi bir tehdit altında. Ancak bu tehdit Kürtçe'den gelmiyor. Gelmesi de söz konusu değil. Alfabesi olmayan, yazılı ürünleri yok denecek kadar az olan bir dilin, binlerce yıldır konuşma, en az 1500 yıldır yazı dili olarak kullanılan Türkçe için bir tehlike olması mümkün mü? Türkçe için asıl tehlike İngilizce'den gelmektedir. Önümüzdeki yüzyılda İngilizce karşısında kaybolma tehlikesine maruz diller içinde şu anda 200 milyon kadar insanın konuştuğu Türkçe de var. Ve bu tehlikeye karşı yetkililerden, Kürtçe karşısında arslan kesilen sığ milliyetçilerden hiçbir kayda değer tepki ve ciddi bir tedbir gelmemektedir.

Anayasa değişiklikleri arasında yer alan Kürtçe yasağının kalkması müsbet bir gelişme. Ama keşke bu karar harici baskılar olmadan alınabilseydi. Keşke kendi insanımıza bizim insiyatifimizle bir takım kültürel haklar tanıyabilseydik. Her halükarda Kürtçe konusunda parçalanma korkumuzu yendiğimizi gösteriyor. Darısı irtica paranoyasından kurtulmaya.


19 Haziran 2001
Salı
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED