T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Gönlümüzden geçenler

Taraflar için en sık kullanılan sıfatlar fedakar, vefakar ve cefakar'dır. Bu sıfatlardan taraftarın "karşılık beklemeksizin seven, çıkar gözetmeyen" biri olduğu anlaşılır. Bir nevi âşık-mâşuk ilişkisi.

Taraftar gönül verdiği takımın futbolcularından ve idarecilerinden benzer bir davranış bekler. Yani bizler nasıl yağmur demeden, çamur demeden; kar-kış demeden takımın peşinden koşuyor, onu destekliyor isek; takım ve idareciler de bu sevgiye ve desteğe aynen karşılık vermelidirler. Bunun adı renk aşkıdır.

Eğer bir idareci veya futbolcu bu coşkulu sevgi karşısında gevşeklik gösterir, canla başla çalışmaz ise sevimsiz sıfatını hakedecektir. Mağlubiyet olacaktır, ancak neticede taraftar şunu söyleyebilmeli: "Evet yenildik, ama ezilmedik."

Futbol dünyası, her ne kadar bir piyasa olsa da, profesyoneller bu piyasanın çıkar çarklarında dönüp dursalar da, taarftarı yönlendien hep bu manevi duygulardır. Onlar her zaman karşılarında renk aşkı ile oynayan (bir nevi kendileri gibi fedakar ve vefakar) futbolcu görmek isterler. (Bu sebeple kulüp başkanını maçlarda görmek isterler.) Aksi "aldığı para kadar oynayan adam" demektir ki, bu âlemde makbul değildir. Taraftar aldığı parayı haketmek için ter döken, canını dişine takan futbolcuyu tanır; karşılığında "kaytaran" gözü dışarda olan futbolcuyu da tanır.

Bu sebeple transfer dönemi de aynen maç sezonu gibi taraftar açısından ayrı bir değerlendirme arenasıdır.

Taraftar sezon boyunca ter döken, kaytarmayan, formunu yitirmeyen, takımı sırtlayan futbolcunun ödüllendirilmesini cân-ı gönülden ister. Verilen para için helal olsun der. Hele ki bu futbolcu boş mukaveleye imza atarsa gönüllerde taht kurar; taraftar ile özdeşleşir. Başka kulüplerin cazip tekliflerini geri çevirerek daha az bir paraya kendi takımında kalmayı tercih edenler de aynı sevgiyle karşılanır.

Taraftar unutmaz.

* * *

Bu para lafını bir yana bırakıp gönlümüzden geçenleri Fenerbahçe için biraz açık edelim.

Bu yazının yazıldığı ana kadar Johnson ile anlaşmaya varılamamıştı. Keşke anlaşma bitmiş olsaydı. Johnson Fener'e lazım. Geremi de lazım. Ümit Özat da, Rapaiç de.

Hatta benim gönlümden Baliç de geçiyor.

Ama küskün olmayan, can-ı gönülden oynayan, kondüsyonu yerinde bir Baliç.

Kondüsyon deyince şunu belirtelim: Gerçi daha zaman var ama, sezon içinde Fener'in genel olarak dayanma gücünü göz önünde tutarsak bu kondüsyonu ile Avrupa sahalarında iyi neticeler alabileceğini ben beklemiyorum.

Mustafa Denizli'nin önündeki en büyük problem Avrupa devleri ile savaşacak bir takım oluşturmak idi. "Bunu başardı, işte şampiyon oldu ya" demeyin.

Başardığı iş şudur: Dağılan bir Galatasaray, takım kuramamış bir Beşiktaş, iç çekişmelerden nefes alamayan bir Trabzon arasından sıyrılmak. Belki de Fener geçtiğimiz sezon sadece Antep ve ilaveten bazı Anadolu kulüpleri ile çekişti o kadar.

Bu tabloyu Avrupa ile karıştırmamak lazımdır.


19 Haziran 2001
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED