T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Milliyet ve sansür

Doğrusu, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bir tarafta, fiyatını indirdikten sonra satışı 400 bine fırlamış bir gazetenin yayın yönetmeni var, bir tarafta da basındaki yanlışlıkları izleme ve denetleme görevini sürdürmeye çalışan bir internet sitesi... İki arada bir derede kaldım...

Medyakronik sitesi, 7 Haziran günü, o gün piyasaya verilen Milliyet gazetesinin bazı baskılarında beş yazarın sansürlendiğini iddia etmişti. Hasan Cemal, Derya Sazak, Melih Aşık, Meral Tamer ve Meliha Okur gibi bayağı kıdemli yazarlardı sansürlenenler... Dördü, o gün istifa eden Sadettin Tantan hakkında övücü değerlendirmeler yazmışlar, Meliha Okur ise Berna Yılmaz'ın sattığı villayı kalemine dolamıştı... Durumu öğrenince, "Belli ki, Mesut Bey üzülmesin diye sansüre başvurulmuş" diye düşünmüştüm...

Beni böyle düşündüren günün bir başka özelliğiydi: O günün gecesi, sabahlara kadar çalıştırılan Meclis, Aydın Doğan medyasının ölümüne arzuladığı RTÜK Yasası'nı çıkartmıştı. Liderler Meclis'te nöbet tutarak o gece işin bitmesini sağlamışlardı. Tantan'ı öven, eşinin villasını kaleme dolayan Milliyet, Mesut Bey'in canını sıkabilirdi gerçekten... İddiayı ben de ciddiye aldım ve "Milliyet'te sansür" konusunu iki kez burada işledim...

Ben, "Beş yazara sansür uygulanıyor, Milliyet'in okur temsilcisine tepki gelmiyor; bu çok tuhaf bir durum değil mi?" diye sorunca, o görevin sahibi Yavuz Baydar bir açıklama gönderdi. Baydar, RTÜK Yasası'na bağlı sansür iddiasının 'mantık hatası' içerdiğini ileri sürüyordu açıklamasında: "RTÜK yasası sabahın erken saatlerinde, yani gazetelerin son baskıları ardından çıkmıştır. Böyle olduğunu, RTÜK yasası ile ilgili haberleri gazetelerin 7 değil, 8 Haziran'da vermesi kanıtlıyor. Bu iddia sağlıksız bilgilere dayanmaktadır. Okurlardan bu konuda herhangi bir tepki gelmemesi de bunun en önemli göstergesidir." (Kulis, 21 Haziran 2001).

Milliyet okur temsilcisinin, "Bana tepki ulaşmadıysa ve bir de mantık hatası içeriyorsa, beş yazara sansür uygulandığı iddiası doğru olamaz" açıklamasına saygı duymakla birlikte, tatmin olabilmek için, Milliyet yönetmeninin konuya açıklık getirmesi gerektiğini aynı Kulis'te belirttim...

O açıklamanın da geldiğini biliyorsunuz. Milliyet yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz, iddiayı, başka bir anlam yüklenmesi mümkün olmayacak bir açıklıkta yalanladı. Şu kesin cümleleri beraberce okuyalım: "İddia tümüyle yalan ve hayal ürünüdür. (..) Milliyet'in ne taşra baskılarında ne de şehir baskılarında böyle bir sansür uygulaması yapılmadı."

Ne yalan söyleyeyim, Hasan Cemal, Derya Sazak, Melih Aşık, Meral Tamer ve Meliha Okur gibi kıdemli yazarların sansürlenmiş olmalarını kabullenemediğim için, bu açıklama beni rahatlattı. Ancak yine de, 'sansür' gibi ciddi bir iddiayı ortaya atan Medyakronikçilerin, bunu dayanaksız yapacaklarına ihtimal vermediğimden, Milliyet yayın yönetmeninin açıklamasının altına, "Bu tartışmanın bittiğini sanmıyorum" notunu düştüm...

İyi ki öyle yapmışım. Çünkü, Medyakronik, Kıbrıs'a ve bazı taşra bölgelerine gittiğini söylediği 'sansürlü' Milliyet'in sayfalarını gözler önüne sermekte gecikmedi. Mehmet Yılmaz'ın açıklamasının Kulis'te çıktığı gün (25 Haziran 2001), "Medyakronik'i yalancılıkla suçlayan Mehmet Yılmaz'ın dikkatine! İşte Milliyet'teki sansürün kanıtı" başlıklı cevabı okuduk. Sergilenen kupürlerden, Tantan'la ilgili yazıların sansürlendiği belli oluyor...

Medyakronik'in cevabından bir bölümü okumakta yarar var: "Aşağıda, o günkü Milliyet'in sansürlü ve sansürsüz iki versiyonu bulunduğunu kanıtlayan kupürleri yayımlıyoruz…Orada da görülebileceği gibi, Melih Aşık ve Meral Tamer'in parçalı yazılarından Sadettin Tantan ile ilgili bölümler cımbızlanmış ve ilk baskılar öyle gerçekleştirilmiş… İki baskı arasında sayfa değişiklikleri de olduğu için, Derya Sazak ve Meliha Okur'un hiç girmeyen yazılarının yerine konan haberleri aktaramıyoruz… Ama gene bütünüyle sansürlenen Hasan Cemal'in yazısı birinci sayfada olduğu için, yerine giren haberi verebiliyoruz."

Beni zorda bırakan da bu durum işte: Mehmet Yılmaz sansür iddiasına, kendisine hiç kaçış yolu bırakmayacak keskinlikte "Yalan ve hayal ürünü" tepkisi vermeseydi neyse; ya da Medyakronik, ne bileyim, "Bize öyle bildirdiler, biz söyleyenlerin yalancısıyız" türü gevşek bir cevapla karşımıza çıksaydı... Kupürlerden, gazetenin henüz renklenmemiş ilk baskılarında, bazı yazıların yerli yerinde durmadıkları çok açık bir biçimde görülüyor. Yerlerinde olmayan yazılar da, evet, Sadettin Tantan'la ilgili...

Mehmet Yılmaz, "Türk basınında sadece üç yazar var, diğerleri yazı yazıyor" demişti vaktiyle; sansürlenen yazarlar ikinci kategoriye girenler... "Yalan ve hayal mahsulü" demeyip sansür iddiası karşısında sessiz kalsaydı uygulamayı başka bir niyete yorabilirdim... Ama yazılarına 'sansür' uygulananlar o niyeti hayata geçirmesini imkânsız kılacak bir suskunluk içerisindeler...

Kupürlü savunma, 7 Haziran günü Milliyet'te en azından bir 'sansür girişimi' olduğunun işareti... Milliyet'in sahibi Aydın Doğan'ın müdahale edip, konuyu okurları temsil eden Yavuz Baydar'ın araştırmasına havale etmesi gerekiyor...

Medyakronik, "Bizce bitti" demiş, ama tartışmanın devamı var...


27 Haziran 2001
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED