T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
10'uncu Yıl Marşı

10'uncu Yıl Marşı, 28 Şubat'ta, post-modern darbenin sembolü haline getirildi. Tıpkı 27 Mayıs'ta, Gazi Osman Paşa Marşı'nın siyasi amaçla kullanılışı gibi.

Gazi Osman Paşa Marşı'nın kelimeleri de değiştirilmişti: "Olur mu böyle olur mu? / Kardeş kardeşi vurur mu? / Kahrolası diktatörler / Bu dünya size kalır mı?" mısralarıyla, bütün bir Demokrat Partili camia karalanıyordu.

Oldum olası, marşları severim. Bayramlarda da, bu tempolu musikiyi dinleyince milli duygularım kamçılanır. Ama, darbeler yüzünden marşların da tadı kaçtı. Zira belirli bir mesajın, bir siyasi duruşun aracı haline getirildiler.

Gazi Osman Paşa

Notre Dame de Sion'da okurken, 27 Mayıs döneminde, her Cumartesi günü, önce İstiklâl Marşı söylenir, ardından Demokrat Partililere uyarlanmış biçimiyle, Gazi Osman Paşa Marşı okutulurdu.

İstiklâl Marşı söylenirken sıranın en önünde durur, sıra Gazi Osman Paşa Marşı'na geldiğinde, ayaklarımı yere vurarak, gösterişli ve gürültülü bir şekilde o mekânı terk ederdim. Her Cumartesi tekrarladığım bir protesto eylemiydi bu. Arkadaşlarımın pek çoğu, içlerinden, benim bu davranışımı takdir etmekle birlikte, ancak alçak sesle hislerini dile getirirlerdi.

Liberal Düşünce Derneği Akşam ve Yeni Şafak gazetelerinde yazdığım bazı makaleleri "Akşamdan Şafağa, Demokrasiyi Beklerken" başlığı altında topladı. Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan bu kitaba, hak etmediğim biçimde beni öven bir takdim yazısı yazmış. Bu arada, 27 Mayıs'a ait bir anısını da naklediyor Erdoğan. Böylece, 28 Şubat'taki haksızlıklar karşısında dimdik duruşunun sebebini daha iyi anlıyoruz. Bu bir "aile terbiyesi": Erdoğan, medeni cesaretini, babasının telkiniyle, daha 11 yaşındayken ortaya koyuyor. Kendisinden dinleyelim: "Yassıada cinayetine yol açan askeri kalkışmayı, çocukluğumuzda bize, 'Bayram' diye belletmeye çalışıyorlardı. 27 Mayıs, sözde 'Hürriyet ve Anayasa Bayramıydı.' Hiç unutmuyorum: İlkokulda, hemen hemen her gün tahtaya kalkarak, dersi ben anlatırdım. Babamın teşvikiyle ilk defa bir dersi -'27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Bayramı' bahsini- anlatmayı daha onbir yaşımdayken red'etmiştim."

MMustafa Erdoğan, hak etmediğimiz övgüleri şu alaycı cümle ile noktalıyor: "...Nihayet sıra, Nazlı Ilıcak'ın bu kararlı mücadelesinin semeresini almasına gelmiş gibiydi; öyle de oldu. Nazlı Ilıcak, şüphesiz, çoktan hak etmiş olduğu şeref madalyasını Anayasa Mahkemesi'nin elinden aldı..."

Bu "şeref madalyasını" pek yakında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyacağım. Herhalde, Anayasa Mahkemesi üyeleri de, benim vesilemle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden "şeref madalyası" alacaklardır!!!

Ayvalık'ta marş

Dönelim, gene marş meselesine. Olur olmaz, her yerde marş söylemek, 28 Şubat'la birlikte yeniden âdet haline geldi. Çoğu insanımız, bu işin komikliğinin farkında ama, itiraz edemiyor. İtiraz edecek medeni cesareti gösteremiyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Ayvalık'taydım. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği, 10 Kasım akşamı, panelin sona erişi münasebetiyle bir resepsiyon verdiler. Batı musikisi ve Türk pop müziği dinlendi. Gecenin sonuna doğru, biri sahneye fırlayıp Ata'nın hatırasına 10'uncu Yıl Marşı'nı söylememizi teklif etmez mi!

Birer ikişer, kimi isteksiz, kimi can u gönülden destekleyerek, ayağa kalktı. Ayaklarını yere vurarak, ellerini sallayarak 10'uncu Yıl Marşı'nı okumaya başladılar.

150 kişi içerisinde, bir ben, bir de yanımda oturan Anap milletvekili Ekrem Pakdemirli, koltuklarımızı muhafaza ettik; marşa katılmadık. Aynı masayı paylaştığımız bir bürokrat, bizden cesaret alarak, yerinden kıpırdamamıştı. Ama herkesin teker teker kalktığını ve biri kendisi olmak üzere, sadece üç kişinin oturduğunu görünce, o da kalktı; fakat marşı söylemedi. Hemen fotoğraf makinesini aldı, herkesin resmini çekmeye başladı. Böylece, marşa iştirak etme mükellefiyetinden kurtuluyordu.

Zeytin panelinin kapanışında, 10'uncu Yıl Marşı'nın yeri ne? Böyle olur olmaz her yerde marşlar okuyarak militarist bir toplum görüntüsü verdiğimizin farkında değil miyiz? Nazi Almanyası'nda mı yaşıyoruz? Yoksa savaşa asker mi uğurluyoruz? Gazileri mi karşılıyoruz?

Maçta marş

Baktım Türkiye - Avusturya maçında da, 5 kere aynı marşı seslendirdiler. Gerçi, marş, milli heyecanın doruğa çıktığı bir karşılaşmaya, zeytin resepsiyonundan daha çok uyuyor, ama, 10'uncu Yıl Marşı'nın farklı bir mesajı var. Türkiye'nin "laikçileri", ilgisi olmamasına rağmen, marşa "irtica karşıtı" bir anlam yüklediler. Marşın, bir anlamda bekâretini bozdular.

10'uncu Yıl Marşı'nın bir siyasi tavrı yansıttığı o kadar açık ki, Yeni Şafak'ın haberine göre (15 Kasım 2001), Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin dekanı Prof. Dr. Osman Zümrüt, Kur'an derslerinde 10'uncu Yıl Marşı'nı ezberlemeyen ve söylemeyen öğrencileri hafız da olsalar sınıfta bırakmış.

Basma kalıp düşünceler

Medeni cesaret, sürü psikolojisine teslim olmadan, haksızlıklara ve zulme karşı, fertlerin direnmeyi göze alması demektir. Bireysel tepkiler ile insanları düşünmeye sevk etmek, onlara farklı bir düşünce dünyasının kapılarını aralamak mümkün.

Kartel basınından beslenenler, zaman içinde, serbest düşünme ve yorum yapma kabiliyetini de kaybediyor. Geçenlerde bir örneğine daha rastladım: "Efendim, emin olsak ki, başörtülü kızlar, gerçekten dinî gerekçelerle örtünüyorlar, o takdirde, onları müsamaha ile karşılayacağız. Ama onlar, başörtüsünü bir siyasal simge olarak takıyorlar" diyordu başı açık hanım muhatabım.

Siyasal simge takmaya hakları olup olmadığını, bu siyasal simgenin hangi anlama geldiğini, kimin ne amaçla başını örttüğünün nasıl anlaşıldığını tartışmadım bile.

Yalnız şu soruyu sordum: "Bu insanlar niçin sizi ikna edecekler? Siz kimsiniz? Başı örtülü hanımlardan ne gibi bir üstünlüğünüz var? Onlar ikinci sınıf vatandaş mı? Hayır hanımefendi, hiç kimse haklarını kullanmak için sizi ikna etmek mecburiyetinde değil."

Türkiye'nin dört bir yanında, İlâhiyat Fakülteleri'ne, başörtülü kızları almıyorlar. Önce, diğer fakültelerde uyguladılar yasağı. Daha geniş bir başörtülü öğrenci kitlesinin bulunduğu İlâhiyat Fakülteleri'ni geçen yıl ele aldılar. Marmara İlâhiyat'ta, genç kızların direnişi sayesinde, yasaklar geçtiğimiz yıl bertaraf edilebilmişti.

Bu sene, uygulama alanını genişlettiler. Sivas Cumhuriyet, Ankara ve Marmara Üniversiteleri İlâhiyat Fakülteleri'nde yasağa karşı direniş sürüyor.

Zulme karşı direniş bir anayasal haktır. Ve insanlar, medeni cesaret sahibi oldukça, hukukun üstün olduğu bir Türkiye'ye kavuşmak kolaylaşacaktır.


17 Kasım 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED