T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Burası New York, karşısı Türkiye!

İletişim ve ulaşım teknolojisinde yaşanan başdöndürücü gelişmeler, zaman ve mekân algımızı, zaman ve mekânla, dolayısıyla insanlarla, doğayla ve dünyayla kurduğumuz ilişki, iletişim ve etkileşim biçimlerimizi, günlük hayatımızın akışını ve işleyiş biçimini hızla dönüştürüyor ve hepimizi sanal dünya vatandaşı yapıyor.

Çağımızın yaşayan en imajinatif düşünürlerinden Paul Virilio, bu hızlı değişimle birlikte, “mekânda seyahat” kavramının yerini, zihinsel / sanal olarak yaşanan seyahat kavramının ve pratiğinin aldığını söylüyor. Önceden mekanları bilfiil seyahat ediyorduk; artık sinema, televizyon ve internet, mekânla ilişkimizi ve temasımızı iptal etti; bizi ekran vasıtasıyla kısa bir zaman dilimi içinde tüm dünyayı sanal olarak dolaş(tır)abilecek bir konuma ulaştırdı. Mekânsal seyahat'in yerini zihinsel / sanal seyahat'in almasının, günlük hayatımızı, duygu dünyamızı, insanlarla, doğayla kurduğumuz ilişki, iletişim ve etkileşim biçimlerimizi makro ve mikro düzlemlerde nasıl köklü değişimlere uğrattığına biraz yakından bakmakta yarar var.

Bu durum, makro düzlemde, özel alan kavramının ve mahremiyet duygusunun ortadan kalkmasına yol açıyor: Artık her şey kamusal alanda cereyan ediyor. Ancak kamusal alan da, bildiğimiz kamusal alandan oldukça farklı özellikler taşımaya başlıyor. Artık kamusal alan dediğimiz şey de bir şekilde ortadan kalkıyor ve hem kamusal alan, hem de özel alan, medyatik alan tarafından işgâl ediliyor: Her şeyin medyatik alana taşındığı ve görünür kılındığı bir ortamda her şey siyasallaşıyor.

Aslında her şeyin siyasallaşması, siyasetin bildik işlevlerini yitirmesi anlamına geliyor. Siyasetin artık kitleleri heyecanlandıracak, bağlayacak bir faaliyet biçimi ve alanı olmaktan çıkmasının nedeni burada gizli işte: Her şeyin medyatik veya sanal düzlemde görünür alana taşınması, kaçınılmaz olarak, görünür alana taşınan her şeyin siyâsî bir simge ve eylem olarak algılanmasına yol açıyor.

İşte bugüne kadar Müslüman toplumlarda bastırılan İslâmî duyarlıkların, kimliklerin, âidiyet biçimlerinin bir anda görünürleşmesi, hem Müslüman toplumlardaki, hem de küresel ölçekteki seküler elitlerin ürkmelerine, kâbuslar görmelerine ve İslâmî duyarlıkları, âidiyet ve kimlik biçimlerini sembolize eden her şeyi, önce bastırma girişimleri içine girmelerine, bu girişimlerin başarılı olamadığının anlaşıldığı durumlarda ise protestanlaştırma / sekülerleştirme gibi dönüştürme projeleri geliştirmelerine yol açıyor.

İletişim ve ulaşım teknolojisinde yaşanan gelişmelerin mikro düzlemdeki (daha örtük) sonuçları ise, kitlelerin olup bitenler karşısında duyarsızlaşmaları, yabancılaşmaları, herkesin kendi adacığında yapayalnız yaşama ve varolma çabası içine girmesi ve insanların duygu dünyalarının tahrip olması şeklinde tezâhür ediyor.

Makro düzlemde de, mikro düzlemde de yaşanan hızlı değişimler, siyâsî, ekonomik, askerî, teknolojik iktidar / güç aygıtlarını ellerinde bulunduranlar seçkinlerin, kitleleri daha sofistike, daha ayartıcı ve baştan çıkarıcı şekillerde kontrol etmelerini kolaylaştırıyor. Böylelikle kamusal ve özel alanı da kuşatacak güce ulaşan medyanın gücü, siyâsî güç odakları ile ekonomik çıkar çevreleri tarafından gücün medyasına dönüştürülüyor.

Kültürel İncelemeler “okul”unun kurucularından Raymond Williams günlük hayatı anlamlandırabilmek için “duygu yapıları”nda gözlenen değişimlerin araştırılmasını önermişti. Medya, zaman-mekân engelini ortadan kaldırarak, doğrudan duygu dünyamıza ve duygu dünyamızı harekete geçiren bilinçaltı dünyamıza hitap ve nüfûz ederek âidiyet, kimlik ve duyarlık biçimlerimizi belirleyebilecek, yönlendirebilecek, şekillendirebilecek ve hatta tanımlayabilecek bir konuma ulaşmış durumda.

İşte Rıfat Bali, Tarz-ı Hayat'tan Life Style'a: Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar başlıklı kitabında, son yirmi yılda dünyada yaşanan ve Türkiye'ye de yansıyan bu köklü değişimlerin arkeolojisini çıkarıyor. Bali, kitabında sosyolojik bir gözle, Türkiye'de ekonomi, medya ve siyâset dünyasında yaşanan nevzuhur değişimlerin dökümünü yapıyor. Küresel ölçekte yaşanan değişimlerin Türkiye'ye de yansıyan örneklerinden yola çıkarak, sermayeleri sadece para, iktidar ve haz olan ve kitlelerin acılarına, sıkıntılarına, sorunlarına duyarsızlaşan mutlu, azgın ve çağdaş barbar bir azınlığın kalın duvarlarla çevrilerek toplumdan soyutlanan yeni “hayat-dünya”larının resmini çiziyor.

Ekonomiye, medyaya ve siyasete hâkim olan ve Beyaz Türkler olarak adlandırılan yeni seçkinler sınıfının özelliklerini şöyle özetliyor Bali: “Tüketim, insanların kimliklerini belirleyen en önemli unsur haline geldi. Gündelik yaşam renklendi ve Amerikanlaştı. Gazeteciliğin tanımı değişti ve iktidarı temsil edenlerle içli dışlı olan gazeteci tipi türedi. Köşe yazarları bu dönemin yeni aristokratları oldular. Beyaz Türkler, 'kara kalabalıklar'dan uzaklaşıp korunaklı sitelere yerleştiler. İyi yemek, puro ve şaraptan anlamak, statü simgesine dönüştü. Pera nostaljisi, gayrımüslimlere yönelik ilgi birarada gitti. Siyasetçiler, imajlarıyla gündeme gelir oldular.”

Tam bir kast sistemine dönüşen ve topluma yabancılaşan ve toplumun sorunlarına duyarsızlaşan nevzuhur Beyaz Türkler'in kendilerini nasıl toplumdan soyutladıklarını Bali, “Burası New York, Karşısı Üsküdar” başlığıyla yayımlanan bir yılbaşı kutlamaları davetiyesi reklamının çok iyi özetlediğini düşünmüş ve reklam metnini olduğu gibi kitabına almış.

Artık birbirinden tümüyle kopuk iki Türkiye var demek ki: Birincisi, Beyaz Türkler'in toplumdan, toplumun duyarlıklarından, sorunlarından soyutlanmış “küçük Amerikası”; ikincisi de, işsizlikle, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve ekmek kavgası ile boğuşan, kendi haline terkedilen sahipsiz büyük çoğunluğun Türkiyesi.

Bali'nin kitabına ulaşmak için İletişim Yayınları'nın telefonunu veriyorum: 0212-516 22 60 (üç hat).

TEŞEKKÜR

Erciyes Ünv., Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi ABD'den Doç. Cüneyt TURAN ve Anestezyoloji ve Reanimasyon ABD'den Y. Doç. Kudret DOĞRU ve ekibine, oğlum Burak'ın başarılı bir ameliyat geçirmesi dolayısıyla gösterdikleri özen ve çabadan ötürü teşekkür ederim. YK.


19 Ağustos 2002
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED