Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

D İ Z İ

El bebek gül bebek büyümediler...

Onlar Türkiye'yi yöneten kabinenin üyeleriydi. Dadıları yoktu. Gaz lambasının ışığında ders çalıştılar. Zorluklar içinde yaşadılar. Her biri kendi dalında başarılı oldu.

AK Parti hükümetinde yeralan bakanların pek çoğu toplumun düşük gelirli ailelerinden geliyor. Babaları dişlerinden tırnaklarından artırarak çocuklarını okuttular. Onlar da oyun sahalarında, çeşitli kültürel ve sosyal etkinliklerde geçirmeleri gereken zamanlarda tarlada, inşaatlarda çalıştılar, çobanlık yaptılar ya da sokaklarda simit, su, gazoz, şekerleme sattılar. Amaçları aile ekonomisine küçük de olsa katkı sağlamak ya da harçlıklarını çıkarabilmekti. Onların öyle süslü oyuncakları da olmadı, oyuncaklarını kendileri ürettiler. Telden, şeker pancarından, tahtadan arabalar yaparak oynadılar. Oyun bahçelerini, okumak için geldikleri kentlerde zengin çocuklarının yaşadıkları semtlerde gördüler ya da senede bir kaç gün uğrayan kasaba panayırlarında. Hayatı pek çok akranlarına kıyasla daha erken yıllarda tanıyarak piştiler, olgunlaştılar. Bunların yanı sıra her biri, okudukları okulların en başarılı öğrencileri arasında yer almayı başardılar. Aslında her birinin hayatı birer başarı öyküsü.

"Kağıtlı şeker var, taze simit var"

Avrupa başkentlerinde en üst dereceden ilgiyle karşılanan AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan, otuz beş kırk yıl önce, küçük bir çocukken kendi harçlığını çıkarmak için çalışmak zorunda kalıyordu. O günleri Erdoğan şöyle anlatıyor: "İlkokulu Piyale Paşa İlkokulu'nda okudum. Okul yıllarında okul harçlığımı temin etmek için kağıtlı şeker satardım. Hafta sonlarında top sahalarına gider, su satardım. Yol parası vermemek için Kasımpaşa'dan Eminönü'ne yürüyerek gider, nane, limon ve okaliptüs şekerlemeleri alıp satardım. Bunun yanında, akşamdan bayat simit alırdım, anneciğim onu buhara yatırırdı. O zaman simit 10 kuruştu. Ben 2,5 kuruşa tanesini alır, 5 kuruşa satardım. Ayrıca okulda da kart postal satardım. O zamanın parasıyla haftada 5 TL. taksitle ilk kitabımı aldım.

Otuziki dişe keman çaldıran buzz gibi gazooz

Başbakanı Abdullah Gül de dadılar tarafından el bebek gül bebek büyütülen bir paşazade değildi, dört dörtlük bir emekçi çocuğuydu. Ne var ki Gül, tabiatı gereği diğer işçi çocukları gibi değildi, gazoz satmayı denemiş, çekingenliği ve utangaçlığı nedeniyle becerememişti. Kayseri'de çocuklar erken yaşlarda esnaflığa, ticarete alıştırılır, çocuk istikbal vaadetmezse, yani sınavı geçemezse okutulmasına önem verilir. Abdullah Gül de ortaokulda iken, amcası bir yaz tatilinde Hisarcık gazozlarını içi buzlu bir yağ tenekesine doldurup eline tutuşturuyor. Amcasının, "Buz gibi gazoz", "otuz iki dişe birden keman çaldıran buz gibi gazooz diye bağıracaksın" şeklindeki öğüdünü yerine getirir, sesi o kadar cılız çıkar ki ilk deneme başarısızlıkla sonuçlanır. Böylece Gül'e esnaf ve tüccarlık değil, okumak düşüyor.

Fırına odun sürdü, ekmek pişirdi

Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, delikanlılık yıllarında babası Nuray Bey'in Ankara Ticaret Gazetesi'ndeki ofisinden ayrılmazdı. Tüzmen'in ticari konulara olan yatkınlığı o günlerden başlıyor. Başbakan Yardımcısı Abdullatif Şener de eğitim hayatını ekonomik zorluklarla boğuşarak sürdürdü. Baba Bedirhan Bey, Devlet Demir Yolları'nda işçiydi. Şener de ortaokul yıllarında az simit satmadı. Bir diğer Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de, babası Abdullah Usta'nın çalıştığı fırınında ekmeğin sıcak kokusunu duydu, fırına odun sürdü, eli yandı, terledi, babasına yardım etti. Mehmet Ali Şahin yazları kardeşleriyle birlikte Ekincik köyünde tarlada ekin biçti, harmanda düven sürdü. Adalet Bakanı Cemil Çiçek üniversite yıllarına kadar, Yozgat'ın Musabeyli Boğazı köyündeki tarlalarında kardeşleriyle birlikte çalıştı, sırtından terler aktı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Erzincan'ın Refahiye ilçesine bağlı Kayı köyünde tarla belledi, ekin biçti.

Bakan Mumcu esnaflıktan yetişti

Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu da erken yaşlardan itibaren esnaf olan babasının yanında çalıştı. Babasıyla birlikte pazarlara çıktı. Süleyman Efendi, Yalvaç'ın akil ve yedd-i emin esnaflarından. Yalvaç pazarı törenlerle, dualarla açılıyor her hafta. Törenlerin önemli isimlerinden biri de Süleyman Efendi. Bu ahi geleneği Yalvaç'ta yüzyıllardır sürüyor. Erkan Mumcu dürüst esnaflığın kokusunu çocuk yaşlarda bu törenlerde aldı. Mumcu, babasının konfeksiyon dükkanında çalıştı okuldan arta kalan vakitlerinde. Süleyman Efendi, "Oğlum benim gibi bir esnaf olmasın" diyerek lise yıllarında oğlu Erkan Mumcu'yu dışarılara, Adana'ya, İzmir'e mal almaya yolladı. Mumcu, İstanbul Hukuk'ta okurken de babasına yardım etmeyi sürdürdü. İstanbul'daki toptancılardan aldığı malları Yalvaç'taki babasına göndermeye devam etti. Baba-oğlu dayanışması üniversite bittikten sonra da devam etti, ortaklığa dönüştü.

Koyun güderken ders çalışırdı

Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Akçakocalı fakir bir çiftçinin çocuğuydu. Çok zor şartlarda eğitim hayatını sürdürdü. Ortaokulu Bilecik'te, Liseyi Kütahya'da yatılı okudu. Yaz tatillerinde tarlada çalıştı, fındık topladı, çobanlık yaptı. Lise yıllarında eğitimini ailesinin yardımını almadan, kendisi çalışarak sürdürdü.

Kendi işlerini kendi takip etti. Yakış'ın Akçakoca'daki dayı oğlu Osman Güçlü anlatıyor: "Çok mağdur büyüdü. Birlikte aynı ilkokulda iki yıl okuduk. Ben halamın evinde kalıyordum. Yaşar bey çok uysal, efendi biriydi. Hiçbir arkadaşıyla kavga ettiğini görmedim. Birlikte çobanlık da yaptık. O hem çobanlık yapardı hem kitap okurdu. Lise yıllarında bir Fransız kızla yazışırdı. Yaşar bey Fransız kıza Türkçe, kız da Yaşar beye mektupla Fransızca öğretirdi. Daha o yıllarda Fransızcayı çok iyi konuşurdu. O tatillerde hep bir yerlerde çalışmıştır, boş kalmamıştır."

Yaşar Yakış liseden sonra Mülkiye'ye girdi. Üniversite yıllarında da çalıştı. Okul bitince hariciye mesleğine girebilen az sayıdaki fakir Anadolu çocuklarından biriydi. Başarılı bir diplomat olarak emekliye ayrılıp siyasete girdi. 1960'lı yılların ortasına doğru başında memur olarak girdiği Dışişleri Bakanlığı'nda 40 yıl sonra bakan olarak karşılandı.

Küçük yaştan esnaf

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan Edirne'de babasına ait bakkal dükkanında da çalıştı, çiftçilik de yaptı. Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, dedesi Ali Babacan'ın Şereflikoçhisar'da kurduğu, daha sonra da Babası Hilmi Babacan'ın eğitimi nedeniyle Ankara'ya taşıdığı iş yerinde çalıştı. Ev tekstili imalatıyla uğraşan babasının yanından ayrılmayan Ali Babacan dede-baba mesleğini üniversiteden mezun olduktan sonra da sürdürdü. Aile işinin ilerlemesinde Babacan'ın aldığı eğitimin de büyük katkısı oldu. Baba Hilmi Babacan, "Ali Babacan'ın ticarete atılması nasıl oldu?" sorusuna, "O küçük yaştan beri bu havayı teneffüs etti" diyerek cevap veriyordu. Baba Hilmi Babacan da üniversite mezunu. Babası Ali Babacan, yani Devlet Bakanı Ali Babacan'ın dedesi, oğlu iyi bir eğitim alsın diye iş yerini Ankara'ya taşıyacak kadar önem veriyordu çocuklarına.

Yapmadığı iş kalmadı

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, PTT'de veznedar olan babası, onu bir meslek öğrensin diye attara çırak verdi. Aksu, sülfürik asiti o zaman tanıdı, amonyak yapmayı, gümüş kaplamayı öğrendi. Aksu'nun çocukluk yıllarında yaptığı iş sadece attarlık değildi. Yaz tatillerinde çalıştığı bir başka iş de marangozluktu. Babası Muzaffer Bey, tanıdığı bir marangozun yanına oğlu Abdulkadir Aksu'yu, "Eti senin kemiği benim" diyerek çırak verdi. Aksu, marangozhanede keresteden tahta yapmayı ve ona şekil vermeyi öğrendi. Lise yıllarında ayrıca noterde de çalışan Aksu, daktilo kullanmayı da o yaşlarda öğrendi.

İnşaat boyacısıydı

Kültür Bakanı Hüseyin Çelik lise ve üniversite yıllarında inşaatlarda çalıştı, inşaat boyacılığı yaptı. Çelik okul giderlerini ve harçlığını yazları çalışarak karşıladı.

Orman Bakanı Osman Pepe, Tekel'de işçi olarak çalışan babasını erken yaşlarda kaybetti. Pepe yaz tatillerinde inşaatlarda çalıştı, fındık topladı. Eğitimini de başarıyla tamamladı. Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu da çocukluk yıllarında keres-tecilikle iştigal eden babası-nın yanında çok çalıştı. El emeğinin alın terinin kıymetini o yıllarda anladı.

"Akşama kadar kardeşimle tarlada ot toplardık"

Tarım ve Köy İşleri Bakanı Prof. Sami Güçlü de Konya'nın Sarayönü kazasına bağlı Kuyulusebil kasabasında küçük yaşlardan itibaren köy hayatının her safhasına katıldı. Tarlada geçen günlerini Prof. Sami Güçlü, "Sabah erken saatlerde kardeşi Mustafa ile birlikte at arabasıyla tarlaya gider, akşama kadar yabancı otları temizlerdik ellerimizle. Akşamüstü otları arabaya yükleyip yorgun olarak eve dönerdik. Ben 11, kardeşim 9 yaşındaydı. O yıllarda tarımda makinalaşma bu kadar ileri değildi. İnsan emeği fazlaydı. Her köy çocuğu gibi ben de ne iş düşerse yaptım. Hayvan otlattık, gece tarlada yattık, orak kullandık" sözleriyle anlatıyor. Prof. Güçlü, merhum babasına rahmetle anmayı da ihmal etmiyor: "Babam okuma yazmayı askerde öğrenmişti. Hayatı tanımamız, kendimize güven duymamız için bana ve kardeşime daha o yaşlarda tarlaya göndererek sorumluluk veriyordu. Yıllar sonra kardeşimle biraraya gelip o günleri değerlendirirken babamızın ne kadar doğru bir iş yaptığını takdir edip hayırla yadediyoruz. Babam okumamızı, iyi bir meslek sahibi olmamızı çok istiyordu. Bu nedenle ben ilkokulu bitirmeden Kuyulusebil'den ayrıldık. Ben iktisatçı, kardeşim Mustafa da iyi bir doktor oldu."

"Sevgili inekler, muhterem öküzler"

Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın da bir köylü çocuğuydu. Ortaokul yıllarında yazları babası ve kardeşleriyle Gölköyü'nde hayvan otlattı, ekin biçti, harmanda düven sürdü. Okumaya düşkün olan Mehmet Aydın, yaz tatillerinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılan Doğu ve Batı klasiklerini keyfince okuyamamaktan şikayetçiydi. Tarlada, harmanda iş vardı, çalışmak zorundaydı. Düven sürerken okumaya daldığı için öküzler aynı yerde dönerek harmana zarar vermeye başlayınca babası Osman efendi dayanamıyor, "Haydi gel, kitabını şu haymenin altında oku. Belli ki kafayı takmışsın" derdi. Elazığ İmam-Hatip Okulu'nda okuyan Mehmet Aydın, hitabet derslerinde başarılı olabilmek için harman yerinde prova yapıyordu. Harmandaki öküzlere, "Sevgili inekler, muhterem öküzler" diye seslenerek elindeki bir kitaptan ya da ezberindeki metinleri sanki karşısındaki bir kalabalığa hitap ediyormuş gibi okuduğu oluyordu.

Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen Ahlat'ta, Sanayi Bakanı Ali Coşkun Kemaliye/Başpınar köyünde, Devlet Bakanı Beşir Atalay Keskin'in Armutlu köyünde tarlada çalıştı.

Devam Edecek...



Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
 

Abdullah Muradoğlu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED