![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]()
Ve, Arafat, Beyrut Zirvesi'ne katılamıyor… Bu yazının yazıldığı saatlerden çok önce, Arafat'ın Beyrut'a gitmeyeceği açıklanmıştı. Şaron, büyük bir strateji hatası yaparak, Arafat'ın Ramallah'tan ayrılması halinde, tekrar Ramallah'a dönmesini "garanti" edemeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine Arafat, Ramallah'ı terketmeme kararı aldı. Bu yazının yazıldığı saatlerde ise, ortalık iyice karışmış gözüküyordu. Arafat'ın, zirveye bağlantı yoluyla ekrandan hitap etmesi, Lübnanlı yetkililer tarafından engellenince, hem Filistinliler, hem de Suudiler zirvenin dünkü oturumlarından çekildiler. Arafat'ın kuşatılmasına tepki veren Suudiler'in zirveden çekilmesi demek, 11 Eylül sonrasının en kritik gündemi olan "Suudi Barış Planı"nın fiilen ortadan kalkması demektir. Bunun açık anlamı, 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan "terörle mücadele" arayışının meşruiyet zeminini kaybetme noktasına gelmesidir. Niye mi? 11 Eylül'den sonra terörle mücadelenin gerektiği konusunda bir uluslararası oydaşma olduğu açıktı. Bütün sorun, bunun hangi araçlarla gerçekleştirileceğiydi. Bu köşede, öncelikle "sadece güce dayanan bir terör mücadelesinin" başarılı olamayacağını defalarca söyledik. Ardından, terörün, sadece ekonomik refahı paylaşan ülkelerin çıkarlarını kollayan bir güvenlik mekanizmasının küreselleşmesi yüzünden, yani "yoksulların dışlanmasını kurumsallaştırılması" sebebiyle tetiklendiğini ekledik. Bunu gidermek için, refahtan pay alamayan ülkeleri de içerecek yeni bir siyasal meşruiyet sistemi ve bu meşruiyete dayanan bir "yeni pax" oluşturulması gerektiğini ifade ettik. ABD'de 11 Eylül'ün yarattığı travmaların beslediği otoriterliklerin bunu gölgelemesine rağmen, genel gidişat içinde meşruiyet arayışını sıfırlayacak bir "düğüm noktası" oluşmamıştı. Bir bakıma "yeni bir meşruiyet arayışı" için ortaya konan çabalarla, otoriterlik yönündeki keskinlikler paralel gidiyordu. Bunun, önümüzdeki on yılları nasıl etkileyeceği ise Filistin sorununda alınacak olumlu mesafelere bağlıdır. Zaten Filistin sorunu, dünyada yeni bir barış ortamı tesis etmek bakımından mutlaka çözülmesi gereken bir problemdir. İkincisi, 11 Eylül sonrasında ABD'nin terörle mücadele etme refleksini kullanarak Rusya'nın Çeçenler'e ve İsrail'in Filistinliler'e karşı aşırı güç kullanımına girdiği, özellikle Şaron yönetiminin tam bir istismar pozisyonu alarak, Filistinliler'e dönük artırdığı şiddet politikası, terörle mücadele etme politikalarının zemin kaymasına uğradığını gösterdi. Bunu önlemek ve 11 Eylül'de meydana gelen alçak terör eylemlerine karşı alınması gereken pozisyonları, dünya barışının yeniden tesis edilmesi ve dışlanmış toplulukların küresel bir meşruiyet sistemine katılmasını sağlamak üzere yönlendirmek ABD'nin göreviydi. ABD, Filistin'de meydana gelen olaylarda Şaron'a göz yumarak, küresel bir meşruiyet sisteminin patronu olma fırsatından giderek uzağa düşüyor. Arafat üzerindeki "kuşatma"nın devam etmesi ve Suudi Barış Planı'nın şimdilik de olsa suya düşmesi, dünyadaki tüm kriz bölgelerini ilgilendiriyor. Tüm kriz bölgeleri de yüzlerini zaten ABD'ye çevirmiş durumdalar…
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |