T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çabuk bıktınız...

Görüşlerine değer verdiğim bir siyasi gözlemci, uzun yıllar önce, "Medyayla kurulan parti medyayla yıkılır; sen esas medyaya rağmen kurulan parti üzerinde yoğunlaş" demişti. Medyanın olağanüstü desteğiyle ülkemize gelen Mehmet Ali Bayar'ı, biraz da, "Bakalım, kulağımda çınlayan dost tespitini haklı çıkaracak mı?" merakıyla izliyorum.

Gördüğüm şu: Genç diplomattan 'mâkul çoğunluğu' kucaklayacak bir 'sağ' parti lideri çıkarmak için kollarını sıvayanlar, ülkeye geldiği ilk gün, desteklerini çekiverdiler... Sebep de, Bayar'ın, programına, "Adapazarı'nda cuma namazı" maddesini koydurması... Bu yetti.

Bayar'ı ülkemize tanıtan gazetede önceki gün (25 Nisan 2002) "Siyasete namazlı giriş" başlığı altında şu dokundurma yer aldı: "Bayar konuşmanın bir yerinde, 'Cuma namazını Adapazarı'nda kılacağım' vurgusu yapıyor. / Bu beni çok ama çok rahatsız etti. / Yanlış anlamayın namaz kılması değil. İnanmış bir Müslümanın namaz kılmasında bir ayıp yok. / Bunu 'duyurması' ve 'siyasi programının bir parçası' olarak görüp göstermesi hoş değil. En azından 'yeni' değil. (..) Ha tabii bir de, merak ediyorum; siyasi hayatına 'Adapazarı'nda namazla' başlayacak olan Bayar, acaba şimdiye dek hep namaz kılar mıydı? / Namaz siyasetle birlikte mi başlıyor, yoksa Washington Merkez Camii'nde de kılınmakta mıydı?"

Bu dokundurmanın sonunda yer alan soruya, Zaman gazetesini Bakü'da temsil etmiş Nedim Yalçın'dan, "Bayar, Bakü'da görevliyken, her cuma namaza gelirdi" tezkiyesi yetişti. Washington'dan tanıyanların gözlemi de aynı: "Bayar, cuma günleri, Türkiye büyükelçiliğinin yanındaki merkez camiine giderdi."

Bayar'ı Türkiye'ye tanıtan gazetenin tepkisi bu açıklamalara rağmen durmadı. Ertesi gün (26 Nisan), gazetenin birkaç yazarı daha "Desteğimi çekiyorum" korosuna katıldı. Önce 'antrenör', ilk tanıtan olma şerefini taşıdığı 'mâkul çoğunluk önderi' ile arasına mesafe koydu; onu aynı gün başkaları izledi...

Önce antrenörün satırlarını okuyalım: "Bayar, babasının mezarını ziyaret edeceğini ve cuma namazını orada kılacağını söylemiş. / Doğrusu bu cümleye ben de takıldım. Mehmet Ali Bayar'ı eskiden beri tanıyorum. Bu tür şeyleri 'siyasi amaçla' kullanacak bir insan katiyen değildir. (..)'Namaz kılacak mısınız' gibi bir soruya, ben ondan şöyle bir cevap beklerdim: 'Bu benimle Allah arasında bir şeydir. O nedenle müsaade ederseniz bu soruya cevap vermeyeyim.' Bunu söyleseydi, beni şaşırtmaz, tanıdığım Mehmet Ali Bayar budur derdim."

Bu satırları, "Cuma namazına alenen giden birini merkez sağda liderlik arayışında desteklemem" ilânı olarak anlayabiliriz sanıyorum.

Aynı gazetenin son kurultayında parti meclisine seçilmeyi başaracak kadar CHP'li olan bir yazarı da, yazısının altına şu notu düştü: "Bayar ve düş kırıklığı. / Türkiye'ye ayak basar basmaz kendisine bayrakla Kuran-ı Kerim armağan edildi. O da daha öncekiler gibi öptü başına götürdü. / Bu tutum beni düş kırıklığına uğrattı. / Demek ki merkez sağdaki dini politikaya alet etme geleneğini Mehmet Ali Bayar da sürdürecek. / Tıpkı Menderes, Demirel (cumhurbaşkanlığı dönemi hariç) ve Çiller gibi... / Yazık..."

Ne güzel değil mi? Geçmişte Bülent Ecevit'in siyasi danışmanlığı da yapmış olan 'antrenör' ile CHP'li yazar, merkez sağı biçimlendirmeye kalkışmalarındaki garabeti görmüyor, solun 'din' konusundaki vurdumduymazlığını sağa da sıvamaya kalkışıyorlar. Bayar'ın tavrını neredeyse kendilerine 'ihanet' olarak görecekler.

Sağ kesimi babalarının çiftliği gibi gören başkaları da tartışmaya katılmakta gecikmediler. Herhalde hayatında bir kez bile 'sağ' bir partiye oyu nasip olmamış Sabah'tan Hıncal Uluç da bu konuda kalem oynatmaktan geri durmadı: "M. Ali Bayar talihsiz bir başlangıç yapmıştır. M. Ali Bayar , daha ilk adımda, ötekilerin izinde olduğunu göstermiştir. / İçi, dışı farklı, tavizci, dini şovlardan oy uman bir klasik lidere daha bu ülkenin ihtiyacı yok. Onlardan bizde fazlası ile var. / M. Ali Bayar , ona ümit bağlayan büyük kitleleri daha geldiği gün fena halde hayal kırıklığına uğratmıştır.. / ..Ve de bu imajı değiştirmesi artık çok zor olacaktır.. / Ben peşin desteğimi çektim bile.. "

Onlar itiraz ediyorlar, "Desteğimi çektim" diyorlar, ama M. Ali Bayar, başına geçeceği partiyi, 'sağ' partilerden oylarını sakınmış kişilerin, oy vermemeye devam etseler bile beğenecekleri biçimde oluşturmak niyetinde. "Kadronuz kimlerden oluşuyor?" diye soran Radikal'den Funda Özkan'a verdiği üç ismin, "Aydın Giz, Cem Duna ve Süheyl Batum" olması, Bayar'ın bütün dinlere ve inanışlara hoşgörülü baktığına işaret ediyor...

Şaşırdığınızı biliyorum. Belki eşinin İngiliz asıllı olması sebebiyle eski büyükelçi Cem Duna'yı kast ettiğimi sanmış olabilirsiniz. Hayır. M. Ali Bayar geldiğinden beri ekranlarda hemen arkasında gördüğünüz saçları ağarmış yakışıklı yüz, Aydın Giz, ataları yüzyıllardan beri ülkemizde yaşayan Hıristiyan bir vatandaşımız. Türkiye-İsviçre İşadamları Derneği başkanı da olan Aydın Giz siyasete meraklı biri. Yakın geçmişte Cem Boyner'in de yanındaydı. Prof. Süheyl Batum ise, çok az sayıda üye kaydeden seçkin bir 'Kemalist' derneğin yönetiminde... Dahası da var, ama şimdi söylemem.

Yerlerinde olsam, Bayar'ı desteklemekten bu kadar çabuk vazgeçmezdim; DTP beğenecekleri bir parti olabilir...


29 Nisan 2002
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED