AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bir gazetecilik cinayeti

Bir kere cinayet tasarımı, Özdemir İnce gibi fanatik, daha "Fransız" ifadesiyle "jakoben" bir laikçiyi Fransa'ya başörtüsü olayını araştırmak üzere göndermekle başlıyor.

Ondan sonra gelsin yalanlardan oluşan bir kışkırtma furyası..

Avrupa'da, Fransa'da, Müslüman veya Türk isimli ama dine mesafeli insan bulmak zor değil. Türkiye'de bile zor olmadığına göre..

Gaye Petek Şalom konuşuyor, fanatik laikçi sözümona muhabir aktarıyor:

"Mini etekli kızı yatkılar"

Sıradan bir muhabir "5 N 1 K'dan sorgulamaya başlamaz mı?

-Kim, nerede, nasıl, ne zaman vs...

Yoo, böyle bir sorgulama yok. Aktar gerçekmiş gibi dosyana...

Ardından yazı, elbette Hürriyet haber merkezinin, yazıişlerinin önüne geliyor. "Mini etekli kızı diri diri yakmışlar" arkadaş!!! Vay caniler... Müthiş dolduruş...

-Hadi bunu sür-manşete çıkalım.

Orada bir Allah'ın kulu, genel yayın müdürü Ertugrul Özkök dahil, "5 N 1 K"yı hatırlamıyor. "Bu bir bayanın genel sözleri içinde geçen bir cümle. Bir iddia. Türkiye'de, dünyada ve Fransa'da milyonlarca insanın duygu, inanç, düşünce dünyasını tahrip edecek böyle bir iddianın gerçekliğini sorgulamak hiç kimsenin aklına gelmiyor.

Hürriyet'in Cumartesi günkü sür-manşeti "Mini etekli kızı diri diri yaktılar" şeklinde çıkıyor.

İşte tetik çekildi ve cinayet işlendi.

Hani bir tartışma vardı, "köşeler babamızın malı mı?" şeklinde...

Anlaşılan sür-manşetler babalarının malı... Tepe tepe kullanabiliyorlar. Okuyucunun doğru bilgi hakkını katlederek.

Ama cinayet çabuk aydınlanıyor ve Fransa'da vuku bulan "mini etekli kızın yakılması" olayının, İslam'la, müslümanarla, başörtüsü ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı, olayın tamamen sokak çeteleriyle alakalı bulunduğu ortaya çıkıyor.

Acaba Doğan Medya Center'da kaç kişinin yüzü kızarıyor, kaç kişi bu cinayetten yargılanıyor?

İşin ilginç yanı, olayların bu cinayetin teammüden işlendiğini gösteriyor olması.

Hayır, sadece başörtüsü ile ilgili negatif tavrı bilinen Özdemir İnce'nin dosya hazırlamakla görevlendirilmesiyle sınırlı değil cinayet...

Meğer Hürriyet, Avrupa baskısında basbayağı bir kampanya yürütmekteymiş! SPD'nin Türk asıllı milletvekili Lale Akgün ile, "başörtüsü aleyhine gönderilen mesajları yayınlamak" üzere işbirliği yapılmış. Avrupa'da böyle bir misyon üstlenen bir gazetenin, Fransa'nın başörtüsü yasağına sahiplenmesi normal diye düşünmek mümkün. Sadece "gazetecilik cinayeti" bölümünü ayrı değerlendirmek şartıyla... Özdemir İnce'ye tahsis edilen sütunda yer alan her türlü yorum, "ne de olsa babalarının malı" diye düşünülerek de olsa, anlayışla karşılanabilir. Ama sür - manşetin cinayet için kullanılması, okuyucunun doğru bilgi edinme hakkının gaspedilmesi anlamına geliyor ki, bugünkü ombdusman sayfasında Hürriyet'in bu cinayete nasıl bir kılıf bulacağına ibretle bakacağım.

.......

Bu gazetecilik cinayetinin altını çizdikten sonra, Fransa'nın başını çektiği başörtüsü yasağının hem Avrupa değerleri açısından hem de Türkiye'yi ilgilendiren yönü açısından başka boyutları bulunduğunun da işaretlenmesi gerekiyor. Neler bunlar:

-İşte bir çığlık. Hollanda'dan bir Türk bayan yazıyor: 1990'da buraya geldik. Her şey o kadar acımasızca değişiyor ki. Bazan hiçbir şeye anlam veremiyorum. Okula giden iki çocuğum var. Şu anda ana dil derslerini okullardan kaldırdılar. Din derslerini Müslüman olmayan kişiler veriyor. Sebep olarak "entegreye engel oluyor" gerekçesini gösterdiler. Entegre adı altında bizi asimile etmek istiyorlar.

Alın bakalım.... "İslam alerjisi" nerelere kadar uzanıyormuş.

Fransa'da üç yaşında çocuklar ana okuluna alınıyor. Neredeyse çocukların ana dilini öğrenme imkanı sıfır. Fransız eğitim sistemi tamamen asimilasyonist karakterde... Türk ana - babaları dinleyin bir, tedirginlikleri ilk cümlelerde ortaya çıkacak.

Türkiye'nin oradaki vatandaşlarının "Türk kalması" gibi bir derdi var mı? Yoksa "bırakınız Fransızlaşsınlar, bırakınız Almanlaşsınlar, bırakınız..." gibi bir yönelişle seyipledik mi oradaki vatandaşlarımızı?

Avrupa projesi bir "kimlik silme" projesi mi? Kim, hangi millet adına? "Uyuma" elbette evet, ama bu bir asimilasyona dönüşmeli mi?

"Başörtüsü yasağı" ile birlikte "eşitlik ve ayrımcılık"ı tartışmaya başladı Avrupa... İnsan haklarını, inanç özgürlüğünü, demokrasiyi tartışmaya başladı... Bizdeki kemalist laik takım ise hiç gümrüksüz ithal etti Fransız aşırı sağının kafasını... Bakıyorum, Kıbrıs'ta milliyetçilik yapmak istiyorlar, Fransa'da Fransızlık... Nasıl iş bu? Diyelim Fransa gibi Rum veya Yunan yönetimi de, başörtüsü yasağı getirdi, "Aferin Rumlara!" manşeti mi atacaklardı o zaman? Batı Trakya'da Yunan baskısı başörtülü kadınlara yönelseydi, bizdekiler bir "meşruiyyet gerekçesi" de oradan mı ithal edeceklerdi?

Bir İngiliz aydınının "laikliğin çıldırması", Le Monde'un "Chirac'ın korku politikası", Almanya Göç Mülteci ve Uyum sorumlusu Marie Luise Beck'in "farklı bir dinin dışlanması, uyum çabalarımız için zehir" diye nitelediği bir olay, Türkiye'nin laikçi muhitlerinde bayram sevinci uyandırıyor... Ne iş!!!

Ne iş bu, Fransa'nın aşırı sağda ve oradan intihalle Chirac çizgisinde somutlaşan sömürgeci mantığına Türkiye'nin sözümona "ulusalcı" dünyasından böylesine yoğun sempati akını!!! Fransız polisi, başörtüsü takmış Türkiye'li, Cezayir'lı, Fas'lı kızları okullardan sürüp çıkardığında bizim "ulusalcılar" zil takıp oynayacaklar mı?

Bu olay, Türkiye'de "İslam karşıtı" olmanın, dünya olaylarında her türlü saçmalığa nasıl kapı aralayacağının tipik bir göstergesi olmuştur. Tabii anlayana!!!


22 Aralık 2003
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED