AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yerel Yönetimlerde Devrim: Bir Eyüpsultan Rüyası-2

Asîl bir insan tasavvurunuz yoksa, büyük rüyalar göremez, herkesi kucaklayıcı muhkem ve muhteşem dünyalar kuramazsınız. Fizik ve fizikötesi dünyaları aynı anda mezcedebilen bir dünya tasavvuruna sahip olan toplumlar, asîl bir insan tasavvurunu eksene alan bir dünyanın nasıl kurulabileceğini ve nasıl hayata geçirilebileceğini de çok iyi bilirler.

Batı uygarlığının Rönesans ve Reformasyon'dan itibaren geliştirdiği meydan okuma, önce insanı, tanrının konumuna yerleştirdi. Ardından da, insanın kâinâtla, tabiatla, kozmik dünyayla, Tanrı ile ve kaçınılmaz olarak da diğer inanlarla ve toplumlarla ilişkilerini târumâr etti. Sonuçta Tanrı'yı yeryüzünden "kovan" Batılı insan, kendisini Tanrı'nın yerine yerleştirdiği için tabiata, diğer insanlara, toplumlara ve kültürlere hâkim oldu ve dolayısıyla şiddete dayalı ilişki ve tahakküm biçimleri geliştirdi: Batılı insanın kendisini Tanrı'nın konumuna yerleştirmesi, insanlık tarihinde daha önce görülmemiş büyük trajedilerin yaşanmasına yol açtı: Bu süreçte Batılılar dünyanın yüzde seksenini sömürgeleştirdiler ve tüm diğer kültürlerin ve medeniyetlerin kendileri olarak varolma ve yaşama haklarına tecavüz ettiler:

Toynbee, 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde Batı uygarlığının, ürettiği saldırganlık ve tecavüzün sonucunda yeryüzündeki 26 medeniyetten 16'sını tarihten sildiğini, kalan 9 medeniyeti de fosilleştirdiğini söyler ve geçmişte ortaya çıkan medeniyet tecrübelerinden yola çıkarak önümüzdeki iki bin yıl içinde dünyaya yeniden dinlerin damgasını vuracağına, insan-tabiat-kâinât ve Yaratıcı arasında dengeli bir ilişki kurabilecek dinamiklere sahip tek din İslâm olduğu için de önümüzdeki yüz yıl içinde ise İslâm'ın yıldızının parlayacağına, tarih sahnesine yeniden çıkma irâdesi göstereceğine dikkat çeker.

Şu ân dünyamız esaslı ve çok yönlü bir bunalım yaşıyor: Seküler Batı uygarlığının siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel saldırısı sonucunda yaşanan bu bunalımdan müslüman toplumlar da nasiplerini aldıkları için sarsıcı bir medeniyet buhranı ile karşı karşıyalar.

Müslüman toplumların, bu medeniyet buhranını aşabilmelerinin en temel yolu, İslâm'ın bahşettiği asîl ve güçlü insan tasavvurunu hayata geçirecek köklü mekân tasavvurları geliştirmek ve herkesin rahat nefes alabileceği rüya-şehirler kurmaktan geçiyor. Fatih, bunu veciz bir şekilde şöyle dile getirmiş: "Hüner, bir şehr bünyâd eylemektir (kurmak); reayâ kalbin âbâd eylemektir".

Yaşadığımız medeniyet buhranının en sarsıcı sonuçlarından biri şehirlerimizin "göçmesi" oldu. Ancak son 10 yıldan bu yana Refahlı belediyelerin Türkiye'de yerel yönetimlerde sessiz bir devrim gerçekleştirdiklerini görünce geleceğe dâir ümitli olmamak elde değil: Henüz yeni şehirler bünyâd eylendiğini söyleyebilmek çok zor. Ama Refahlı belediyelerin bu 10 yıllık süre zarfında gerçekleştirdikleri çok esaslı üç büyük atılım var: Birincisi, İstanbul, Ankara, Konya, Kayseri, Sivas ve Çorum gibi büyük şehirlerimizin 50 yıllık altyapı sorunlarının çözüldüğünü, bu şehirlerde yaşayan insanlarımızın hiç olmazsa rahat nefes almaya başladıklarını gözlemledim ben.

İkincisi, yöneticiler, ilk kez halkla bütünleştiler. Örneğin Kâtibim Şenlikleri dolayısıyla Üsküdar Belediye Başkanı Yılmaz Bayat'ın sabah saat 06.00'dan 08.30'a kadar vapur iskelesinde bizzat kendi elleriyle Üsküdarlılara çorba dağıtması bunun en son ve en çarpıcı örneğidir.

Üçüncüsü de, şehirlerimizin kendi kaderlerine terkedilen ve tam bir kültür ve tarih yağmasına maruz kalan kültürel ve tarihsel dokusuna sahip çıktılar.

İşte İstanbul'da bu üç atılımın gerçekleştirildiği belediyelerden biridir Eyüp Belediyesi. Fatih'in "hüner, bir şehr bünyâd eylemektir; reayâ kalbin âbâd eylemektir" veciz sözünden hareketle yaklaşık 10 yıldır Eyüp'e esaslı bir ruh ve hayat kazandırmaya çalışan başkan Ahmet Genç ile Osman Sak ve diğer yardımcıları ve belediye yöneticileri, bu süre zarfında Eyüp'ün çehresini değiştirmeyi başarmışlar. Genç ve arkadaşlarının yaptıkları ilk ve en esaslı iş, İslâm tarihinin belki de en zorlu zaman diliminde İslâm medeniyetinin sertahtı işlevi gören İstanbul'un özü ve özeti demek olan Eyüp'ü, resmen ve alenen cinayet işleyerek katletmek anlamına gelen ruhsuz bir "sanayi şehrine dönüştüren zihniyeti yıkmak" ve sadece Eyüp'e değil, İstanbul'a ve Osmanlı'ya kimliğini ve ruhunu kazandıran "Eyüp'ün kültürel kimliğine sahip çıkmak" olmuş. Belediye'nin yaptığı altyapı, restorasyon, ağaçlandırma, sosyal hizmetler vb. çalışmalarını burada saymaya kalksam sayfalar dolusu bir şeyler yazmak zorunda kalırım.

Belediye'nin Eyüp'e kültürel ve tarihî kimliğini, dinamizmini kazandıran çalışmalara imza atması, örneğin Eyüp Sultan ve çevresine hayat kazandırması ve Feshane Kültür Merkezi'ni hayata geçirmesi bile bu belediyenin hayırla yadedilmesi için yeterlidir. Başkan Yardımcısı Osman Sak, "tutarlı ve esaslı kültür turizmi politikaları geliştirilmesine yardımcı olunduğu takdirde, sadece Feshane'nin Osmanlı medeniyetinin, kültürünün ve sanatının yenden canlandırılması ve tüm dünyaya tanıtılması konusunda yeterli işlevi göreceğine" dikkat çekiyor ve "böylelikle Eyüp'ün dünyanın en muhteşem ve en görkemli kültür merkezlerinden biri hâline geleceğini" söylüyor. Başta başkan Ahmet Genç olmak üzere diğer yöneticilerin bizzat kendi deyişleriyle "büyük düşünülmesi ve büyük rüyalar görülmesi hâlinde bizim dünyaya vereceğimiz çok esaslı şeyler olduğu ortaya çıkacaktır."

Bence Eyüp'ün en büyük şanslarından biri İrfan Çalışan gibi mütevazi ama birinci sınıf bir entelektüel Kültür Müdürü'ne sahip olmasıdır. Bu yıl yedincisi için hummalı bir şekilde çalışan İrfan Çalışan'ın düzenlediği Eyüpsultan Sempozyumları, büyük rüyalar görüldüğü takdirde nelerin hayata geçirilebileceğinin en çarpıcı öreklerinden biridir. Bu sempozyumlarda, sadece Eyüp'ün değil, İstanbul'un ve Osmanlı medeniyetinin kültürel ve düşünsel haritası çıkarılıyor ve her yıl sadece Türkiye'den değil, yabancı ülkelerden de yaklaşık 60-70 civarında bilim adamı yüzyıllardır süren bir sohbeti, bir medeniyetin ruhunu canlı tutmak için Eyüp'te biraraya geliyorlar. Dünya çağında isim yapmış Halil İnalcık ve Ahmet Yaşar Ocak gibi bilim adamlarımız, sempozyum için hayranlıklarını ve takdirlerini beyan ediyorlar.

Elbette ki, Eyüp'te daha yapılacak çok iş var, bunun bilincindeyim. Ama toplumla, bu toplumun medeniyet birikimi, ruhu ile özdeşleşmiş, büyük rüyalar görerek yaşayabilen bu genç ve dinamik kadro "yolda olduğu" sürece, Eyüp, daha büyük ve kalıcı işlere imza atılan örnek bir mekân olma imkânını hiçbir zaman yitirmeyecektir.


3 Eylül 2003
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED