AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yerinde olmak mı? Asla...

Türk medyasında yerinde olmayı asla istemeyeceğim kişi Ertuğrul Özkök... İçimde hiçbir ‘gıpta’ hissi yok, tersine zaman zaman içinde bulunduğu duruma onun nâmına üzülüyorum bile... Hem hemşehri, hem de kadim dostuz ne de olsa...

Patronlarının kendisini sevdiğini ve sevgilerini ilân etmekten hoşlandığını biliyorum elbette. Aydın Doğan kime kendisinden söz etmesi gerekse ağız dolusu övücü lâflar ediyor. Vuslat Doğan Sabancı’nın gözünde ise âdeta bir ‘dâhi’ o; bu konuda en ufak bir tereddüdü var idiyse, Vuslat Hanım, o tereddüdü, Nuriye Akman’ın son röportajı ile bütünüyle giderdi. Şu satırlar o röportajdan: “O kadar akıllı, zeki bir insan ki. Ondan bir sürü şey öğrendim. Birçok şeyi aşmış, çok kompleksiz bir şekilde yönetiyor.”

Röportajı okurken, patronun kızı olmasına rağmen, Vuslat Hanım’ın yerinde olmayı da arzulamayacağımı fark ettim. Bir yerde, “Yapmak isteyip de yapamayacağım hiçbir şey yok Hürriyet’te” diyor, ama ‘saçma’ ve ‘aptalca’ bulduğunu birkaç kez tekrarladığı ‘son sayfa güzeli’ uygulamasını neden kaldırtmadığı sorusunu, “Buna bir takım kadınlar da baktıklarını söylüyorlar” gibi zekâsıyla uyuşmayan bir atlatma cevapla geçiştiriyor...

Bundan siz ne çıkartıyorsunuz, bilemem, ama benim vardığım sonuç şu: Hürriyet’e ‘patron’ olmak insana ‘güç’ kazandırsa bile, patron o gücünü Hürriyet üzerinde kullanamıyor...

Ertuğrul Özkök’e gıpta etmeyişimin sebebi de bu işte. Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olarak ülkemizin en güçlü medya kişiliği o; gazetesine attığı bir manşetle, sütununda işlediği bir konuyla gündemi değiştirebiliyor... Ancak, onun da eli-kolu serbest değil, başında bulunduğu gazetede istediği her değişikliği yapamıyor...

Bu nokta üzerinde düşünmeye Vuslat Hanım’ın ‘arka sayfa güzeli’ itirafıyla başlamış değilim; aklımı başıma getiren, Ertuğrul Özkök’ün iki gün üstüste yazdığı yazılar oldu. İlk yazısı (5 Eylül) “Hürriyet’in o cümlesi değişir mi?” başlığını taşıyordu, ikincisi ise “Her ülkenin mâkul derin devleti olmalı” başlığını... Bu iki yazı dikkatle okunduğunda, Hürriyet yayın yönetmeninin, bizim meçhulümüz olan birilerine hesap vermeye çabaladığı, sütunundan ‘kutsallara dokunmama’ sözü verdiği çok kolaylıkla anlaşılıyor...

Hürriyet’in logosunun altında “Türkiye Türklerindir” yazar ya, “Değişir mi?” diye sorulan işte o cümle. “Genel yayın yönetmeniyle patron başbaşa verir, ‘Bugüne hitap eden gazete farklı bir logo ile daha iyi sunulur’ kanaatine varırlarsa elbette değişir” diye düşünenlerdenseniz, yanılıyorsunuz. Evet, sözgelimi Yeni Şafak’ın logo altı sloganı, şimdilerde “Aydınlık Türkiye’nin habercisi”; daha önce “Türkiye’nin birikimi” diye kendini tanıtıyordu Yeni Şafak; hatırlayanınız mutlaka vardır... Ondan şimdikine geçiş hiç de zor olmadı...

Hürriyet’te durum farklı. Çok liberal çevrelerde “O cümleyi çıkartmayı düşünmüyor musunuz?” diye soranlar oluyormuş; Ertuğrul Özkök, “Her defasında verdiğim cevap şudur” deyip iki noktayı üstüste koyarak gerçeği okurlarıyla paylaşıyor: “O cümleyi oradan çıkarmaya ne benim, ne de Hürriyet’in sahibinin gücü yeter...” Bu cümle yeterince açık olduğu halde, ardına “İstesek de çıkaramayız” pekiştirme cümlesini de yerleştiriyor... Başında olduğu gazetede kimbilir daha neler yapamıyor, ne büyük sınırlamalarla kısıtlı Hürriyet yönetmeni...

Herhalde ‘çok liberal’ olmadığım için, Hürriyet’in kendini tanımladığı cümle beni hiç rahatsız etmiyor da, birazcık liberalliğim yüzünden, sahibi veya yönetmeni olduğum gazetemde bazı şeylere dokunamayacağım düşüncesi müthiş tedirginlik veriyor... Trilyonluk işletmenizin tabelasını değiştiremediğinizi bir düşünün... Hürriyet, Erol Simavi üzerinden Aydın Doğan’a devredilirken yapılan anlaşmada kısıtlayıcı hükümler söz konusu olmalı... O anlaşmanın ‘kirvesi’ kimdi acaba?

İkinci yazı daha da göz açıcı. “Bazı aydınların tüylerini diken diken ettiğini biliyorum” diyerek şu cümleyi yazıyor Ertuğrul Özkök: “Her ülkenin, makul ölçüde derin devlet kurumlarına ve operasyonlaına ihtiyacı vardır.” Şunu da: “Devletlerin gizli yönetmelikleri vardır. Bu yönetmelikleri uygulayan gizli kahramanları vardır.”

Bu kadar iddialı cümlelerden sonra, insan, ister istemez, “Acaba hangi ülkelerde gizli yönetmelikler vardır?” sorusuna cevap almayı bekliyor. Kanunlar, kararnameler, yönetmelikler ‘bilinmeyi’ gerektirir. Bu sebeple, “Kanunu bilmemek mâzeret sayılmaz” kuralı hukukun temel kurallarındandır. Sadece uygulayanın bildiği bir yönetmelik olabilir mi? Özkök, yazısında, “Vardır” dediğine göre onun bir bildiği vardır...

Nuriye Akman’la görüşeceğini öğrendiğinde, Vuslat Hanım’a, “Dikkat et, konuşturur” uyarısında bulunmuş Ertuğrul Özkök. Doğru. Bu yılın başlarında, Hürriyet gazetesinin devlet ile ilişkisi konusunda Aydın Doğan’ı konuşturmuştu Nuriye Akman... Israrlı soruları ustalıkla atlattıktan sonra, Aydın Bey, ilgisiz bir soruyu cevaplarken, “Eh, tabii, Hürriyet devlet gazetesi daha çok” deyiverdiğini unutmak mümkün değil. O röportajda hazır bulunan birinden, o cümle ağzından çıktıktan sonra, Aydın Doğan’ın, başındaki kasketi yere çalarak, “Nihayet bana söylettin işte” dediğini öğrenmiştim...

Nasıl gıpta edeyim?


9 Eylül 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED