|
|
SELAH KEMALOĞLU
O. Henry çevirisi ile başladı Mehmet Harmancı, 1952 yılında Varlık Dergisi'nin o zamanki sahibi Yaşar Nabi'ye bıraktığı bir Stainbeck çevirisi ile 50 yıl sürecek çevrimenliğe adım atıyor. Çeviriyi beğenen Nabi, ondan, O. Henry'nin öykülerini çevrimesini istemiş. Harmancı "O günden sonra hiç kimseye ne çevirilerimi götürdüm, ne de 'çeviri var mı?' diye sordum. Hep onlar getirdiler. Bu süre içinde 40'a yakın yayıneviyle çalıştım" diyor. 10 binden fazla kitap okudum Yaptığı işin büyük sorumluk yüklediğini belirten Harmancı, bunun için çok fazla araştırma yaptığını söylerken şunları ekliyor: "Mesela kitapta 100 yıl önce geçen bir olaydan bahsediliyor. Ben 100 yıl önce olayın geçtiği şehrin atmosferini bilmeli ve onu çeviriye yansıtmalıyım diye düşünürüm. Bunun için ufak oynamalar yaparım. 10 binden fazla yabancı kitap okudum. Bunları övünmek için değil, işimin gereği olduğu için okudum". Çehov'u benden okuyorsunuz! Harmancı, tam da burada çevirmenliğin yazı dünyasındaki yerine dikkat çekerek, devam ediyor: "Ancak bir şeyi hiçbir zaman unutmamak gerekir: Bir yazar, yazdığı kitabı başka dile çevrilecek diye yazmıyor. Kendi dili, kendi okuru için yazıyor. Meselâ ünlü bir yazar (adını vermiyor) 'Çehov'u okudum ve hayatım değişti' diyor. Ben bu söze bayılırım. Kendi kendime 'sen Rusça bilmiyorsun ki' diyorum. Çehov'u okuduğun zaman tam Çehov'u okumuyorsun; benim süzgecimden geçen Çehov'u okuyorsun." Neden kitap yazmayı düşünmediği sorusunu Harmancı şöyle cevaplıyor: "İyi yazarlar iyi çevirebilir ama iyi çevirmenler iyi yazamazlar (gülüyor). Yazmış olmayı isterdim. Ama hiç düşünmedim. Ben iyi çeviri yapmaya çalıştım. Ben bir edebiyatçı değilim, çevirmenim, bunu hep söylerim, kimse anlamıyor". "EN FAZLA ÇEVRİ YAPAN ADAM"
Türkiye'de benim kadar çeviri yapan yok. Dünya da da duymadım. Guinness Rekorlar Kitabı'na başvuru yapmamı söylüyorlar ama ne gereği var. Birinci ben olsam ne olacak.
İlk çevirdiğim O. Henry'nin "Yeşil Kapı" adlı öykü kitabını Yaşar Nabi, Hanry'i Hanri diye basmış. (Kitabın ilk baskısı üzerindeki siyah şeridi göstererek) sonra o yanlışı kapatmış, doğrusunu yazmış.
Kore Savaşına tercüman olarak gittiğimde uçakta Can Yücel ve Abdi İpekçi'yle tanıştım. 20-22 yaşlarında genç adamlar, tanınmıyorlar. Dönüşte tercüme bürosu açacaktık. Olmadı.
İlk çevirimden 140 lira kazandım ve bununla bir daktilo makinası aldım. Fakat çeviriden çok para kazanmadım.
Çocuk kitaplarından polisiye romanlara, tarih ve siyaset araştırmalarına kadar çok geniş bir alanda çeviri yaptım.
Alan Paton'un "Ağla Sevgili Yurdum" romanını çok sevdim ve 20 kitaplık bir seri çıkaran Köprü Yayınları'nı kurdum. Yayınevinin bütün işlerini tek başıma yürütüyordum. Anlayacağınız tek kişilik bir yayıneviydi. 'İngilizce sayfaları Türkçe görüyorum' Bu kadar kitap çevirdikten sonra Harmancı'nın hayatında derin izler ve şuuraltında melekeler oluşmuş:
Ben çok çabuk çeviririm. Meselâ kitabı okurken çeviririm. İlk kez kitabı okur, bu sırada çeviririm de. Önceden okuduğum bir kitabı çevirmek bana sıkıcı geliyor.
Her zaman elimin altında 4-5 kitap olur. Hepsini bir arada çeviririm. Birini bırakır diğerine geçerim. Mahsus çevirdiğim bir kitapta cümleyi yarıda bırakırım, başka kitabın çevrisine geçerim. Sonra yarıda bıraktığım kitaba bir hafta sonra geri döndüğümde aynı cümleyi yarısından okumadan çeviriye devam ederim. Bu da hafızamla oynadığım bir oyun.
Artık İngilizce bir kitabın sayfalarına baktığımda sayfayı Türkçe görüyorum. Bir fotoğraf gibi sayfa Türkçe olarak gözlerimde canlanıyor. Ancak Türkçeden İngilizce'ye bir cümle bile çeviremiyorum. Bana azap gibi geliyor. Bilmiyorum beynimde bir şey oldu herhalde. (Gülüyor)
Çevirdiğim kitapları tek tek sayamam. Hangi birisini sayayım... Ama gördüğümde bu benim çevirim derim.
Halen yılda 8 bin sayfa çeviri yapıyorum. (Gülerek); Bu yıllarda yaşlılıktan 7 bine düşmüştür.
|
|
|