AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K Ü L T Ü R
Sözcükleri harmanlıyor

Mehmet Harmancı, 70 yıllık hayatının 50 yılında İngilizce'den Türkçe'ye 400'den fazla kitap çevirdi. Çevirmenin eser üzerindeki etkisini hatırlatan Harmancı, bugün İngilizce bir metni Türkçe görebiliyor

  • SELAH KEMALOĞLU
    Büyük bir zevkle okuduğumuz kitapların kapaklarına küçük harflerle düşülen çevirmen isimlerini kaçımız hatırlıyoruz. Mehmet Harmancı, bu kitapların kapaklarına ismi tam olarak 400 kez yazılmış, Türkiye'nin en eski ve en fazla çevirisi olan çevirmeni. Henüz 18 yaşındayken çeviri serüvenine başlayan Harmancı, 50 yıldır İngilizce'den Türkçe'ye kitap çeviriyor. Çeviri bir edebiyat eserinin yazarın elinden çıktığı haliyle değil, çevirmenin süzgecinden geçtiği haliyle okunduğunu vurgulayan Mehmet Harmancı'yla çevirmenlik ve sözcüklerin diller arasında nasıl harmanlandığı üzerine konuştuk.

    O. Henry çevirisi ile başladı

    Mehmet Harmancı, 1952 yılında Varlık Dergisi'nin o zamanki sahibi Yaşar Nabi'ye bıraktığı bir Stainbeck çevirisi ile 50 yıl sürecek çevrimenliğe adım atıyor. Çeviriyi beğenen Nabi, ondan, O. Henry'nin öykülerini çevrimesini istemiş. Harmancı "O günden sonra hiç kimseye ne çevirilerimi götürdüm, ne de 'çeviri var mı?' diye sordum. Hep onlar getirdiler. Bu süre içinde 40'a yakın yayıneviyle çalıştım" diyor.

    10 binden fazla kitap okudum

    Yaptığı işin büyük sorumluk yüklediğini belirten Harmancı, bunun için çok fazla araştırma yaptığını söylerken şunları ekliyor: "Mesela kitapta 100 yıl önce geçen bir olaydan bahsediliyor. Ben 100 yıl önce olayın geçtiği şehrin atmosferini bilmeli ve onu çeviriye yansıtmalıyım diye düşünürüm. Bunun için ufak oynamalar yaparım. 10 binden fazla yabancı kitap okudum. Bunları övünmek için değil, işimin gereği olduğu için okudum".

    Çehov'u benden okuyorsunuz!

    Harmancı, tam da burada çevirmenliğin yazı dünyasındaki yerine dikkat çekerek, devam ediyor: "Ancak bir şeyi hiçbir zaman unutmamak gerekir: Bir yazar, yazdığı kitabı başka dile çevrilecek diye yazmıyor. Kendi dili, kendi okuru için yazıyor. Meselâ ünlü bir yazar (adını vermiyor) 'Çehov'u okudum ve hayatım değişti' diyor. Ben bu söze bayılırım. Kendi kendime 'sen Rusça bilmiyorsun ki' diyorum. Çehov'u okuduğun zaman tam Çehov'u okumuyorsun; benim süzgecimden geçen Çehov'u okuyorsun." Neden kitap yazmayı düşünmediği sorusunu Harmancı şöyle cevaplıyor: "İyi yazarlar iyi çevirebilir ama iyi çevirmenler iyi yazamazlar (gülüyor). Yazmış olmayı isterdim. Ama hiç düşünmedim. Ben iyi çeviri yapmaya çalıştım. Ben bir edebiyatçı değilim, çevirmenim, bunu hep söylerim, kimse anlamıyor".

    "EN FAZLA ÇEVRİ YAPAN ADAM"

  • Türkiye'de benim kadar çeviri yapan yok. Dünya da da duymadım. Guinness Rekorlar Kitabı'na başvuru yapmamı söylüyorlar ama ne gereği var. Birinci ben olsam ne olacak.

  • İlk çevirdiğim O. Henry'nin "Yeşil Kapı" adlı öykü kitabını Yaşar Nabi, Hanry'i Hanri diye basmış. (Kitabın ilk baskısı üzerindeki siyah şeridi göstererek) sonra o yanlışı kapatmış, doğrusunu yazmış.

  • Kore Savaşına tercüman olarak gittiğimde uçakta Can Yücel ve Abdi İpekçi'yle tanıştım. 20-22 yaşlarında genç adamlar, tanınmıyorlar. Dönüşte tercüme bürosu açacaktık. Olmadı.

  • İlk çevirimden 140 lira kazandım ve bununla bir daktilo makinası aldım. Fakat çeviriden çok para kazanmadım.

  • Çocuk kitaplarından polisiye romanlara, tarih ve siyaset araştırmalarına kadar çok geniş bir alanda çeviri yaptım.

  • Alan Paton'un "Ağla Sevgili Yurdum" romanını çok sevdim ve 20 kitaplık bir seri çıkaran Köprü Yayınları'nı kurdum. Yayınevinin bütün işlerini tek başıma yürütüyordum. Anlayacağınız tek kişilik bir yayıneviydi.

    'İngilizce sayfaları Türkçe görüyorum'

    Bu kadar kitap çevirdikten sonra Harmancı'nın hayatında derin izler ve şuuraltında melekeler oluşmuş:

  • Ben çok çabuk çeviririm. Meselâ kitabı okurken çeviririm. İlk kez kitabı okur, bu sırada çeviririm de. Önceden okuduğum bir kitabı çevirmek bana sıkıcı geliyor.

  • Her zaman elimin altında 4-5 kitap olur. Hepsini bir arada çeviririm. Birini bırakır diğerine geçerim. Mahsus çevirdiğim bir kitapta cümleyi yarıda bırakırım, başka kitabın çevrisine geçerim. Sonra yarıda bıraktığım kitaba bir hafta sonra geri döndüğümde aynı cümleyi yarısından okumadan çeviriye devam ederim. Bu da hafızamla oynadığım bir oyun.

  • Artık İngilizce bir kitabın sayfalarına baktığımda sayfayı Türkçe görüyorum. Bir fotoğraf gibi sayfa Türkçe olarak gözlerimde canlanıyor. Ancak Türkçeden İngilizce'ye bir cümle bile çeviremiyorum. Bana azap gibi geliyor. Bilmiyorum beynimde bir şey oldu herhalde. (Gülüyor)

  • Çevirdiğim kitapları tek tek sayamam. Hangi birisini sayayım... Ama gördüğümde bu benim çevirim derim.

  • Halen yılda 8 bin sayfa çeviri yapıyorum. (Gülerek); Bu yıllarda yaşlılıktan 7 bine düşmüştür.


  •  
    Zamana karşı yarış
    Andrzej Bartkowiak'ın yönettiği Beşikten Mezara, acımasız bir çete reisiyle deneyimli bir ajanının iş birliği üzerine kurulu.
    Garda çay buğusu, simit kokusu ve..
    Piyanist Tuluyhan Uğurlu, geçtiğimiz ay Sirkeci Garı Bekleme Salonu'nda verdiği 'Doğu Ekspresi' adlı konserini 'Garda Çay Molası' adıyla tekrarlıyor. Bugün akşam saat 20:30'da aynı mekanda Devlet Demiryolları'nın işbirliğiyle yapılacak konseri Anadolu garlarında yapılacaklar takip edecek. Konserlerde seyirciye yine tren nostaljisini yaşatmak için çay, pişmaniye, salep gibi ikramlar yapılacak. Garda, 19. yüzyılın sonlarında Orient Express yolcuları için yapılan tarihi bekleme salonunda verilecek 'Çay Molası'nda dinleyiciler, 200'e yakın tarihi görüntü eşliğinde hem Anadolu'dan Hicaz ve Bağdat'a, hem geçen yüzyıla gidecekler, hem de nefis bir piyano resitali dinleyecekler.
    Ayşe Çetiner'e, Bedia Muvahhit ödülü verildi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın düzenlediği İstanbul-Mekan-Tiyatro Festivali'nde sahnelenen "Gelin İle Kaynana" adlı oyunun öncesinde, oyunda rol alan sanatçılarımızdan Ayşen Çetiner'e Türk Kadınlar Birliği'nce Bedia Muvahhit Ödülü verildi. Türk Kadınlar Birliği, bu ödülü Bedia Muvahhit'in anısını yaşatmak için Şehir Tiyatroları'nda oynanan oyunlarda rol alan başarılı ve genç sanatçılara veriyor.
    Doğulu bakışıyla Doğu Batı'nın Doğu'ya baktığında gördükleri (ya da görmek istedikleri) bir kez de Türk ressamların gözünden aktarılıyor. Birol & Neslihan Can'ın 'Gerçek Oryantalist Can'lar' adını taşıyan sergileri Müzayede Sanat Galerisi'nde sanatseverleri bekliyor. 22 Haziran'a dek açık olan sergide 29 eser yer alıyor. Bilgi tel: 0 212 2336550
    Nirvana'nın şarkısı son çeyrek yüzyılın en iyisi Nirvana grubunun söylediği "Smells Like Teen Spirit'' adlı şarkı, VH-1 televizyon kanalınca son 25 yılın en iyi şarkısı seçildi. 100 şarkılık listede Nirvana'nın ardından Michael Jackson'ın 'Billie Jean'i ikinci oldu. Sanatçının 'Beat it' adlı şarkısı ise 40. sırada bulunuyor. 100 parçalık listeye hakim olan herhangi bir grup ya da şarkıcı bulunmuyor. Eminem 'Lose Yourself' ile 4'üncü, Madonna "Like a Virgin" ile 10'uncu sırada.
    Tek Kişilik Şehir üç gün Ankara'da Akbank Kültür Sanat Merkezi Prodüksiyon Tiyatrosu'nun, "Tek Kişilik Şehir" adlı oyunu bu akşam Başkentli tiyatroseverlerle buluşuyor. Oyun, 15 Haziran'a dek Ankara Sanat Tiyatrosu'nda perde açacak. Behiç Ak'ın yazdığı, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği "Tek Kişilik Şehir" "birey " kavramını sorguluyor.
    12 Haziran 2003
    Perşembe
     
    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED