AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Pagan / Batı Uygarlığının "sonu" ve İslâm'ın direnişi ve gelişi (3)

Kur'ân'ın insan tarifi müthiştir: İnsan, hem eşref-i mahlûkât (yaratılmışların en üstünü), hem de esfel-i sâfilîn (aşağıların en aşağısı) olabilecek özelliklere sahip olarak yaratılmış bir varlıktır.

İnsanlığa unuttuğu o esaslı şeyi hatırlatmanın tam zamanı şimdi: Allah, insana, yeryüzüne tek başına hâkim olmaya kalkıştığı andan itibaren yeryüzünü fitne fücûrun, felâketlerin kaplamasının önünün alınamayacağını hatırlatarak, insanın bu dünyada insanca yaşamasını sağlayabilecek peygamberler göndermiştir.

İnsanın unuttuğu şey, vahiydir. İnsanın, dünyanın, doğanın ve tüm varlıkların felâketlere dûçâr olmasına sebep olan şey, insanın, kendisini Tanrı gibi görmesi, hayatın merkezine yerleşmesidir.

İnsan bu dünyanın tek varlığı değildir. İnsan, kendisini, bu dünyanın yaratıcısı değil, diğer varlıklar gibi bir Yaratıcı tarafından yaratılmış bir varlık olarak kabul etme tevâzuunu, alçakgönüllülüğünü gösteremediği sürece, insanlık da, kâinâttaki diğer varlıklar da aslâ adâlet, hakkâniyet, huzur ve barış içinde yaşayamayacaktır. O yüzden insan kendini, Rabbini ve haddini bilmek zorundadır.

İnsan, sanki her şeyin yaratıcısı, her şeye çeki düzen veren yegâne güç kendisi imiş gibi hareket ettiği sürece dünyanın dengesi bozulacaktır: Böylelikle insan azmanlaşacak, yeryüzüne ve her şeye hâkim olmaya, her şeye çeki düzen vermeye kalkışacak; bu da insanın bencilleşmesine, içgüdülerinin kölesi olmasına; dolayısıyla insanın yeryüzünde hâkimiyet kurmasını mümkün kılacak araçları (bilimi, teknolojiyi yani araçları), her türlü iktidar aygıtlarını (parayı, seksi, gücü vesaire) putlaştırmasına; sonuçta gücün, paranın, iktidarın, içgüdülerinin kölesi olmasına yol açacaktır.

Böylesi bir ortamda ortaya çıkacak dinin adı paganizm (putperestlik), paganizmin kendisini yaymasının ve yaygınlaştırmasının aracı da barbarizm olacaktır.

İnsanlık tarihinde dayandıkları kök-paradigmalar bakımından üç tür medeniyetin varolageldiğini görüyoruz. Birincisi, pagan "medeniyet"ler; ikincisi, Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm, Şamanizm gibi ritüel düzenine ve hikmet dinlerine dayalı kadîm medeniyetler; üçüncüsü de İslâm'ın en son örneğini oluşturduğu vahiy medeniyetleri.

Paganizmin başlıca temsilcisi ve yeni şekillerde yeniden-üreticisi Batı uygarlığıdır: Paganizm, fizik gerçekliği (bu dünyayı) mutlaklaştırmış; insanı hayatın merkezine yerleştirmiş ve tanrılaştırmıştır. Bu nedenle pagan tecrübe, sekülerizmin (=bu dünyayı ve dolayısıyla insanı ve içgüdülerini putlaştırmanın) dölyatağıdır. M. Ö. 2500'lü yıllardan itibaren Yunan anakarası, İtalya ve kuzeyinde Mikenlerle başlayan ardından Minoslar, Etrüskler, Antik Yunanlar, Romalılar, modern Avrupalılar ve postmodern Amerikalılarla devam eden tecrübe, yaratıcı ama daha çok da yıkıcı pagan ve barbar uygarlık tecrübesinin en uzun ömürlü örneğini oluşturur.

Hikmet dinlerine dayalı kadîm medeniyetler, fizikötesini ve insanın iç dünyasını merkeze aldığı ve kutsadığı için John Millbank'ın deyişiyle "tersinden seküler" tecrübeleridir. Zaman ve mekân duygusundan "yoksun" oldukları, bu dünyaya ilgilenmedikleri, sadece insanın kendi iç olgunlaşması, doğa ve kozmik dünya ile uyumunu sağlamakla meşgul oldukları için ne yazık ki paganların barbar saldırıları karşısında her zaman direnme ve varolma imkânları geliştirememişlerdir. Amerika ve Afrika kıtasındaki kadîm medeniyetlerin pagan Batı uygarlığının saldırıları karşısında tarihten silinmelerinin ve yine bugünkü Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm ve Şintoizm gibi hikmet dinlerinin neo-pagan ve seküler Batı uygarlığının ekonomik, kültürel, siyasal saldırıları sonucunda hadım edilmelerinin ve fosilleştirilmelerinin nedenleri de burada gizlidir.

Vahiy medeniyet tecrübeleri ise fizik gerçeklik ile fizik ötesi gerçekliği mezceden, birini ötekine dışlatmayan, zaman ve tarih duygusundan yoksun olmayan dolayısıyla pagan "uygarlık" tecrübelerinin kaçınılmaz olarak ürettikleri şiddet ve saldırılara karşı her zaman direnme ve varolma kabiliyetleri geliştirebilmektedir. Pagan ve barbar Batılıların İslâm dünyası üzerine çullanmalarının en temel nedeni, bu direnme ve varolma dinamizmini yok etme kaygısıdır; ama sonuçta bu barbar, haksız ve haydutça saldırılar, sadece neo-pagan Batı uygarlığının sonunu hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Tanrı'yı yeryüzünden kovarak İnsanı tanrısallaştıran ama sonuçta insanı gücün, iktidarın, seksin, insanın içgüdülerinin kölesi hâline getirerek azmanlaştıran neo-pagan ve seküler Batı uygarlığının son temsilcisi Amerika'nın kurulduğu tarihten bu yana dünya üzerinde terör havası estirmesi ve Bağdat, Musul ve Basra'ya birkaç gün içinde gözünü kırpmadan binlerce bomba yağdıracak kadar azmanlaşması ve barbarlaşması aslâ tesâdüfi değildir.

Braudel, bu barbarlığın nedenini şöyle açıklar: "Tarihin hiçbir döneminde Batı dışında hiçbir uygarlık, dinden bu kadar ayrılmamış, kopmamıştır." (Uygarlıkların Grameri, s. 53).

Oysa İlerleme ve Din başlıklı çalışmasında tarih felsefecisi Christopher Dawson'ın da altını çizerek vurguladığı gibi "din, sosyal hayattaki yegâne büyük dinamik güçtür... Bir toplumun sekülerleşmesi, o toplumun hayatiyetini yitirmesi sonucunu doğurur; çünkü bir dinin ölmesi, bir ilerleme işareti değil, toplumsal bir çöküşün ve çürümenin göstergesidir" [s. 217]. (Dawson'ın bu önemli kitabı önümüzdeki hafta Açılımkitap'tan yayımlanacak).

Mezopotamya medeniyetlerinden İslâm medeniyetine kadar insanlığın en eski ve en görkemli medeniyet tecrübelerine beşiklik eden bir ülkenin masum insanlarına bilgisayar oyunu oynar gibi düğmelere basarak barbarca saldıran ve onbinlerce insanı katledecek kadar duygusuzlaşan ve vahşîleşen bir "şok ve dehşet"i teorik kökenleri paganizme, pratik kökenleri de barbarizme kadar uzanan neo-pagan ve neo-barbar bir uygarlığın haydutları yaşatabilirdi ancak.

İnsanlık, bütün insanlığı "bana benzeyeceksiniz" veya "bana boyun eğeceksiniz" barbarca dayatmasına karşı, kendi olarak varolmasını mümkün kılabilecek, insan, doğa, kozmik dünya ve Tanrı arasındaki ilişkileri yeniden uyumlu ve barışçıl bir şekilde kuracak, vahyin kuşatıcı, kucaklayıcı ve özgürleştirici soluğuna bugün olduğu kadar ihtiyaç hissetmemişti.

Çarşamba günkü yazıda paganların ve barbarların insanlığa ödettikleri kanlı ve tahripkâr faturanın dökümünü sunacağım.


24 Mart 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED