T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İslamcılık

Bugünlerde "eski-yeni" bağlamında yine tartışma konusu olan İslamcılık üzerine iki yıl önce tarih ve tanımla ilgili bir girişten sonra şunları söylemiştim:

...Bana "İslamcı" dediklerinde, ister Meşrutiyet dönemindeki, ister günümüzdeki mânasında İslamcılık ile kendi dâvam ve konumum arasında bir aynılık ve âidiyet ilişkisi kuramıyorum. Ama benim de -kavramların karıştırması sakıncası biryana- İslamcılık diye adlandırabileceğim bir dâvam vardır, bu dâva şuurlu bütün Müslümanlar'ın ortak dâvasıdır ve bu tanımlamada İslamcı ile Müslüman aynı kimliktir. Bana göre İslamcı, Müslamandır, Müslüman da "düşünce ve inançtan davranışa, ferdi hayattan ictimâi hayata kadar bütün alanlarda, ilişki ve eylemlerde Allah'ın irade ve rızasını gözeten, buna aykırı bir inanç, düşünce ve eylem içinde olmamayı hayatının düsturu ve gayesi edinen kimse"dir. Benim İslamcım dünyayı tanır, başka inançlar, dünya görüşleri, hayat tarzları hakkında doğru bilgi sahibi olur, ancak bunları büyütmez, kendini hiçbir alanda geri ve aşağı görmez, "iyi kötü, ileri, geri, güzel çirkin" değerlendirmelerini kendi ana kaynaklarına, değer ölçütlerine göre yapar, kendine ait değerlendirmelerde -herhangi bir alanda- geçer not alamazsa kusuru kendinde arar, telâfiyi kendi ölçütleri ve dinamikleri ile gerçekleştirmeye yönelir. İslamcı/müslüman vahye ve İslam aklına dayanır, beşeri ve tarihi katkısı olan kurum, değer ve kuralların eskiyeni olursa bunları yine kendine ait araçlarla (tecdit ve ictihat yöntemiyle) yeniler.

Meşrutiyet dönemi İslamcıları'nın hayatlarını araştırdığınızda onlar arasında da dini pratikleri eksik olanları görürsünüz. İslamcılık inanç, tasavvur ve şuurla ilgili olduğu için bu bakımdan eksiği olmayan İslamcılar da, dindarlık yönünden eksiklikler, kusurlar, ihmaller içinde olabiliyorlar.

Günümüze yakın zamanlarda biraz kavram değişikliğine de uğrayan İslamcılığın mensupları, temsilcileri de böyle. Bunların amelce kusurlu olanlarının kusur gerekçeleri farklı; kimi eğitim almamış, kimi yaptığı "İslamcılık" faaliyetini cihad ve en önemli/öncelikli amel olarak biliyor, diğer kusurlarını bunun örteceğini düşünüyor, kiminin de İslam anlayışı bu gibi kusurları kusur saymıyor.

Benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim de İslamcılık anlayışı ve uygulaması alanında gerçekleşiyor, bu değişim, İslamcılığın yaygın anlamından benim İslamcılık tanımlamama doğru oluyor. İslam ile siyaseti ve ideolojiyi aynılaştıranlar, İslam'ın siyaset ve ideolijiyi aştığını bilmeyenler şimdi bunun hatalı olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi ile, İslamcılığın; yani Müslüman kalma ve yaşama mücadelesinin de kendi mahiyetine ve amacına uygun kurallar, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını almaktayım.

Siyasal İslamcılık nisbeten yeni bir terim; İslam'ın istediklerinden (Müslümanlar'ın yükümlülüklerinden) bir kısmının, belli bir dönemin şartları içinde öne alınmasıyla ve gerçekleştirilme stratejileriyle ilgili. Bu "bir kısmı"ndan maksat da İslam'ın siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik talepleridir. "Bütün olmadan parça da olmaz" düşüncesinden yola çıkan (siyasal) İslamcılar, "inancın, ibadetin, eğitimin, medeniyetin olabilmesi için siyasi iktidarın da Müslümanlar'ın elinde olması gerekir" diyorlardı. Bu düşünce dün de, bugün de yanlış değildir, ancak Müslümanlar'ın bütün misyonu, siyasi iktidar şartına bağlı değildir, siyasi iktidar başkalarının elinde olduğu zaman da hem İslam, hem de Müslümanlar ve onların insanlığa rahmet olan dini temsil ve tebliğ vazifeleri devam eder. Ben buna da İslamcılık dediğim için "İslamcılık bitmez" diyorum. İslamcılığın muhtevasını yalnızca siyasi iktidar ile sınırlamak doğru değildir, hiçbir devrin İslamcısı da dâvasının sınırını böyle çizmemiştir. Dün siyasi iktidar da Müslümanlar'ın elinde olsun diye çalışanlar, bu amaçlarına ermedikleri zaman ve zeminlerde yine İslamcı olarak misyonlarını -geri kalan alanlarda, ama iktidar mücadelesinden de vazgeçmeden -sürdürüyorlardı. Bugünün Müslümanları -ki bana göre hepsi aynı zamanda İslamcıdır, işte bunların bir kısmı- yaşadığımız dünyanın şartları içinde yeni bir siyasi islamcılık çizgisi/hedefi belirlediler: Demokratik, laik, çoğulcu bir düzen içinde (bunlar Müslümanlar'ın talebi değil, verili şartlardır), başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermedikçe İslâm'ı, azami ölçülerde yaşamak. Bunun içinde bütün şubeleriyle sosyal hayat da vardır.


23 Şubat 2003
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED