AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
TCK, muhafazakarlık, milli yarar...

Bir süredir Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nın kadın, beden tanımına ilişkin kimi yönlerine değiniyor, bir yasanın özgürlük anlayışının temel olarak bu tanımlarda yattığını söylüyoruz. Zinayı suç kılma gibi düzenlemelerin, "ataerkil ve gelenekçi zihniyet"i besleyeceğini, insan ilişkilerinde "özgürlük, hak gibi kavramların gelenek altında ezilmesi"ni doğuracağını ifade ediyoruz.

Türk muhafazakarlığının ana çelişkisi de buradan ileri gelir. İnsan ilişkileri düzeyinde baskıcı, devlet-siyaset ilişkileri düzeyinde daha özgürlükçü siyasi dil, temelde parçalı ve paradoksaldır, gelişmeye kapalıdır.

İnsanın "iyi", ahlakın "verili ve değişmez" olduğuna inanan, "toplumun gelenek ve inanç üzerine kurulu doğal bir düzeni bulunduğunu varsayan", sorunu bu düzeni dışlayan devlet yapısında gören, çözümü ise "devleti kendisine yaklaştırma, diğer bir deyişle millet-devlet bütünlüğü" olarak ilan eden bu muhafazakarlık anlayışı sıkça "kendisini kokan bir akrebe" benzer.

Hep kendisi yönetimde olacak sanısıyla hukuk devleti yerine devlet hukukunu benimseme refleksi muhafazakar kesimin canını çok yakmıştır. Ve bu durum, yukarıda vurguladığımız çelişkinin sonucundan başka bir şey değildir.

Tarih tekerrür ediyor...

Örnek mi?

İşte Türk Ceza Kanun Tasarısı'nın "Temel Milli Yararlara Karşı Hareket"i cezalandıran 308. maddesi.

Madde, "temel millî yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla, yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için yarar sağlayan veya bu yönde vaat kabul eden vatandaşa, üç yıldan on yıla kadar hapis cezası" vermeyi öngörüyor...

Temel millî yararlar deyimini ise, "bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik, cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen temel nitelikleri, diplomasi ve savunma araçları, Türkiye'de ve yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşların esenliği, milletin içinde bulunduğu doğal çevre, ekonomik ve bilimsel olanaklarının temel unsurları ve kültürel varlığı" olarak tanımlıyor...

Bunda ne var diyeceksiniz... Çok şey var...

Bir kere temel milli yarar tanımı hem deyim itibariyle hem yasadaki tanımı itibariyle son derece muğlak...

Buna göre ve ülkedeki yerleşik yapıya göre devletin resmi görüşünün dışındaki, tesettürden tutun Kıbrıs sorununa, tarihi yorumlamaktan tutun Kürt meselesine her görüş, milli yarara ters düşme riskini taşıyor.

Yasa koyucu da bunun farkında, hatta arkasında. Nitekim yasanın gerekçesinde verilen milli yarara karşı hareket örneği tüyler ürpertici:

"Bugün Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye'ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin soykırımına uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması..."

Buna göre mevcut hükümet bile milli yararlara aykırı hareket etmiş sayılabilir. Temsili demokrasilerde hangi kararın ülkenin lehine olduğuna siyasetçiler karar vermez mi? Yasa gerekçesinde Kıbrıs'ta Türk askerinin çekileceği bir çözümün daha şimdiden milli yarara karşı olduğu belirtilmiyor mu?

Bu gerekçenin maddenin ve yasanın ruhunu belirlediği gerçeği bir yana, denebilir ki, bu ancak yabancı kişi ve kuruluşlardan para ya da doğrudan veya dolaylı yarar sağlandığı takdirde mümkündür.

Peki yabancı kuruluş ne demek? Dolaylı yarar sağlamak ne demek. Kim nasıl, tanımlayacak bunların kriterlerini?

Bugünün dünyasında çeşitli sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin, üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, hatta kimi resmi kuruluşların yurtdışı fon merkezlerinden önemli araştırma desteği aldıkları dikkate alınacak olursa yapacakları her türlü tarihi ya da siyasi çalışma, örneğin bu tür fonlardan faydalanan TESEV'in Kıbrıs konusundaki hazırlatacağı bir çözüm raporu, bu maddenin alanına sokulabilir.

Tartışmayı, farklı siyasi önerileri boğacak böyle hukuk, böyle özgürlük anlayışı olur mu?

En azından ben bu konuyu 1999'dan bu bu yana defalarca yazdım, Cemil Çiçek başta olmak üzere çeşitli bakanları defalarca uyardım.

Nafile!

Başa dönelim: Demokratlık parçalı olmuyor. Zina, kadın, beden, cinsellik meselesinde tutuculuk gerisini de getiriyor. En azından devletin kontrolü bizde olursa koşuluyla siyasi tutuculuğa zemin hazırlıyor.


31 Ağustos 2004
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED