T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ | ||
|
Yukarıdaki soruyu, pek alâ, "Şiir mi öndeydi, şair mi?" veya "Şair mi şiirin(in) önündeydi, şiir mi şairin(in)?" şeklindeki yan/alt sorularla açımlayabileceğimizi düşünüyorum. Bendeniz, -elbette istisnaları muaf tutuyoruz- hayli zamandır 'şair'in 'şiir'i(ni)n "önüne" geçtiği kanaatine varanlardanım. Bundan, 'şiir'in geri çekildiği anlamı çıkarılmamalı. Kaldı ki, bu husustaki bakış açımı çeşitli vesilelerle bu köşede dile getirdim. Oysa, burada mesele farklı; yani şiirin can çekiştiği, öldüğü şeklindeki 'hokkabaz'ların gülümseten iddiaları değil, bahis konusu olan. Mesele şu: Şair, âdeta, kendi varlığını/varoluşunu şiire borçlu olduğu hissinden/kaygusundan uzaklaşmış ve şiiri, kendi egosunu etrafa saçmanın bir 'aracı' hâline getirmiştir. Dahası, "şair" diye nitelenmenin -bunun türlü yolları ortaya çıktı yakın zamanda- 'rant'ına, hem de hayli sefilce göz koymuştur. Evet, 'şiir' adına talihsizliktir yaşanan: Son yıllarda çıktığı vitrinden bir türlü inmek bilmeyen, afişe oldukça ve popüler tüketim nesnesi kılındıkça yaptığı işin sahih anlamından hızla uzaklaşan 'şair', neredeyse toplumsal bir 'soytarı' hâline gelmeye başlamıştı. 'Eser'in çok geri kademelere itildiği bu vasatta, toplumun ilgisi bir şekilde şairlerin (ve edebiyatçıların) yazma uğraşlarının dışında kalan ve esasen başkalarını pek de ilgilendirmeyen veya ilgilendirmemesi gereken yönlere, örneğin onların yaşama biçimlerine, bireysel ilişkilerine, aşklarına, cinsel tercihlerine vs. çekildi. Dahası, şairler (ve edebiyatçılar) magazin dünyasının gündelik ihtiyaçlarını karşılayan birer konu mankeni, arsız birer figürü olmayı kendilerine lâyık gördüler. Utanma ve mahremiyet hislerini tümüyle yitirdiler.. Ukalâlıkları, boşboğazlıkları, lâfazanlıkları, densizlikleri ayyuka çıktı.. Kimileri, yaşça büyük ve donanım, görgü, tecrübece bakımından da kendilerinden zengin sayılanlara bile 'şiir ve şairlik dersi' vermeye kalkıştı. Kimileri, tabasbusun ve riyakârlığın engin denizinde yüzmeyi bir marifet sandı. Kimileri, bukalemun mîzaçlı olmaktan hiç yüksünmedi.. Kimileri, 'ne oldum delisi' hâline geldi.. Kimileri, işi 'ticaret'e döktü; örneğin, roman furyasında oraya-buraya savruldu.. ... Peki, netice ne oldu? 'Şair', ahlâkını yitirdi!.. Kendini, şiiri(ni)n önüne koymanın trajik vebâliydi bu.. Kendini (şair) 'gösteren'i (şiir) kıyıya çekip, 'gösterilen' konumuna gelmenin zehir saçan iştahasıydı, karşımızda duran.. Bana öyle geliyor ki, sözünü ettiğim 'dangalakça' süreç biraz daha devam edecek. Ama onun da bir sonu var! Günün birinde 'şiir', yani 'eser' hakikî yerini, anlamını yeniden bulacak.. Hece'nin aralık sayısında, "Şiir geri mi çekiliyor?" başlıklı dosya konusunu görünce, biraz da bunları düşündüm...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |