T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Rezalet, sadece Adalet ve İçişleri bakanlarının sorunu mu?

İçişleri Bakanı ve özellikle de Adalet Bakanı bu hükümetin adeta yumuşak karnı... AKP'nin üç yılı aşkın iktidar döneminde ortaya çıkan krizlerin önemli bir bölümünün tarafı Adalet Bakanı ise bir diğer bölümünün tarafı da İçişleri Bakanı.

Bu durum, özellikle Orhan Pamuk davasının, başından bu yana bir skandala dönüşmesi nedeniyle apaçık bir gerçeklilik haline geldi.

Üstelik bu iki bakan, icraatları, açıklamaları, yaptıkları ve yapmadıklarıyla kendi hükümetleriyle de çelişkiler yaşıyor.

İsterseniz Mardin'in Kızıltepe ilçesinde 11 yaşında Uğur Kaymaz ve babasının, polisler tarafından -hadi infaz değil de bir yanlışlık diyelim- evlerinin önünde yaylım ateş açılarak öldürülmesi olayından başlayalım. Arkasından Kadınlar Günü nedeniyle gösteri yapan kadınlara yönelik polis şiddetinin Türkiye'de ve dışarıda ne kadar tartışıldığını hatırlayalım.

İçişleri Bakanı bu iki olaya da adeta seyirci kaldı. Üstelik de Uğur Kaymaz olayına karışan polis şefinin bir süre sonra terfi ettirildiğini öğrendik. Ardından Şemdinli patlamaları... Türkiye'yi ayağa kaldıran iddiaların üzerinden daha birkaç hafta geçti. İçişleri Bakanı günler sonra olay yerine gidebildi. O da Başbakan'la birlikte.

Adalet Bakanı'na gelince...

Hangi birini saymalı? Üç üniversitenin birlikte düzenlediği Ermeni Konferansı ile ilgili çıkarılan krizi hepimiz yakından takip ettik.

Krizin, Adalet Bakanı'nın, bu toplantıyı düzenleyenleri vatan hainliği ve memleketi arkadan hançerlemekle suçlaması nedeniyle daha da derinleştiğini hatırlatmaya bile gerek yok.

Üstelik, hükümet içinde Başbakan Erdoğan'ın ve Dışişleri Bakanı Gül'ün Adalet Bakanı'nın yaklaşımını eleştiren, hatta kınayan karşı çıkışlarını da biliyoruz.

Konferansa katılanların toplantıya girerken ve çıkarken polislerin gözü önünde (adeta müsamahasıyla) fiili saldırıya uğradıklarını naklen yayınlardan izlemiş bulunuyoruz. Sonra Hrand Dink'in mahkumiyeti meselesi var. Yeni Ceza Yasası'nın bütün uyarılara rağmen değiştirilmeden yasalaşan 301'inci maddesi uyarınca hakkında dava açılan diğer yazar-çizerlerin durumu var. Tabii aynı maddeden açılan Pamuk davası var. Davanın eski Ceza Yasası'na göre açılmasının ancak Adalet Bakanı'nın izni ile olabileceğinin duruşma gününe yakın keşfedilişi var. Mahkemenin izin için duruşmadan bir gün önce bakanlığa yazı yazması var!

Ya da bu gerçek bilindiği halde hiç bir şey yapmayarak Orhan Pamuk ve onun gibilerin biraz daha süründürülerek böylece bazı 'millici', 'milliyetçi' çevrelere göz kırpma uyanıklığı var. Muhtemelen 301'inci maddeyi değiştirmek ve bu gibi olayların önünü kesmek varken, davanın sonucunu bekleme inadının temelinde de bu yatıyor.

Aslında rezalet, düşüncesini açıkladığı gerekçesiyle bir yazar için dava açılmasıyla başlamış oldu. Hükümetin açıklamaları olayı süsledi. Ne dedi yetkililer? "Merak etmeyin Orhan Pamuk mahkum olmaz. Mahkemeyi bekleyin." Hrand Dink'in mahkumiyeti için ne demişlerdi?

(Tepki gösteren Avrupalılara) "Hele bir Yargıtay'ın kararını bekleyin.'' Sonunda açılması başlı başına bir rezalet olan Orhan Pamuk davasının duruşmasının da rezaletle sonuçlanması üzerine Başbakan tepkilerini dile getirmek zorunda kaldı.

Hem Orhan Pamuk'a hem de ona destek olmak üzere mahkemeye gelen aydınlara, yazarlara ve Avrupalı, çoğu parlamenter izleyiciye yönelik saldırıları kınadı. Bu saldırılara karşı tedbir almayan ve seyirci kalan polisi de eleştirdi.

Polisin bağlı olduğu bakanlığın adı bilindiği gibi İçişleri Bakanlığı. Yani Başbakan açıkça İçişleri Bakanı'nı eleştirmiş oldu. Buna karşılık Başbakan Avrupalıları da Türk adaletine baskı yapmakla suçladı. Bütün bu olaylara, Hükümet yetkililerinin Pamuk ve Dink davalarıyla ilgili açıklamalarına ve bazı generallerin Şemdinli olayının hemen sonrasındaki beyanlarına bakarak siz karar verin. Her çevreden baskıya, etkiye açık, idarenin bir organıymış gibi muamele gören bu yargıyı Avrupalı parlamenterlerin Pamuk'a gösterdiği destek mi etkiler yoksa bu tür sorumsuz açıklamalar mı?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi