AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
G Ü N D E M
İran Şahı askeri darbeyi Menderes'ten sakladı

Dönemin Tahran Büyükelçisi Mahmut Dikerdem anılarında, 27 Mayıs darbesinden İran Şahı ve Gizli Servisi'nin önceden haberi olduğunu ve Menderes'ten gizlediklerini belirtti.
Marksist Hariciyeci olarak nitelenen diplomat Mahmut Dikerdem'e göre Menderes, Moskova ile olumlu ilişkiler kurmak istediği için ABD'nin şimşeklerini üzerine çekti.

  • ABDULLAH MURADOĞLU/ İSTANBUL
    Tarih tekerrürden ibarettir. Yaşadıklarımızı görünce bu klişeleşmiş kelimenin hiç de boş olmadığı anlaşılıyor. Dönüp dolaşıp aynı cendereye kafamızı sokuveriyoruz. 27 Mayıs'ta Amerika'nın rolü var mıydı ya da Türkiye'yi ABD'nin yörüngesine DP mi soktu? Soldaki genel kabulün aksine Niyazi Berkes ve Mahmut Dikerdem gibi solcu aydınlar farklı açılımlar sundular.

    Türkiye'yi Amerikan mandasına Menderes değil İsmet Paşa sokmuş!

    Merhum Prof. Niyazi Berkes, Milli Şef döneminde üniversiteden kovarak dışarıya göçürttüğümüz bir aydın. Burhan Oğuz "Yaşadıklarım Dinlediklerim" isimli hatıratında Berkes'in mektuplarına yer verdi. Berkes, bir mektubunda şunları söylüyor: "İnönü rejiminin Türkiye'yi eninde sonunda nasıl Amerikan mandacılığı doğrultusuna sokmaya muvaffak olduğu sonucuna vardığımdan bu Irkçılık-Turancılık olayı önemli bir test, bir dönüm noktası, bir nişantaşı rolü oynayacaktı. İnönü hakkında söylenen şeylere kişisel kıskançlıklar diye değer vermezdim. Şimdi 1919'dan 1950 sonrasına kadar kariyerine bakınca, bütün aşamalarda şaşılacak bir tutarlılık görmeye başladım: 1919 mandacılığı; Lozan'daki tutumu; İkinci dünya savaşı zamanındaki tutumu, 1945'ten itibaren Amerika'yı çekip getirmeye muvaffak olması. Hepsi birbirini tutuyor. Ülkeyi bugünkü duruma getiren ne Menderes ne Demirel. Onlar sadece İnönü'nün başlattığının mantıki sonuçları üzerinde yürüyorlar."

    Moskova'ya yanaşmanın bedeli

    'Marksist Hariciyeci' olarak tanınan Mahmut Dikerdem 27 Mayıs'ta İran Büyükelçisi'dir. Dikerdem'in "Üçüncü Dünyadan" başlıklı anılarında anlattıklarına göre Menderes, Amerika'dan yüklü miktarda kredi talep etti. Amerika bu talebi reddetti. Menderes de, yüzünü Moskova'ya çevirdi. Menderes-Zorlu ikilisini iktidardan düşürmek için ABD'nin ciddi nedenleri olduğunu belirten Dikerdem, "1947'den beri ABD'nin dümen suyuna girmeyi milli politika olarak kabullenmiş bir ülkenin hükümeti, ilk kez kendi başına bir harekete yelteniyordu. Soğuk savaşın hızını kaybetmediği bir dönemde NATO üyesi bir müttefikin ABD'den izin almadan Moskova ile diyalog kurmaya kalkışması NATO içinde ve Hür Dünya'da siyasi dalgalanmalara yol açacak nitelikte bir olaydı ve cezasız bırakılmamalıydı" diyor.

    Moskova ziyaretini ABD'den gizlemiş!

    Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ise 27 Mayıs'tan bir süre önce Dikerdem'e şunları söylemiş: "Şimdiye kadar Sovyetlerle ilişkilerimizde ABD'nin müttefiki gibi davranmayı önplanda tutuyorduk. Soğuk savaş döneminde ABD'nin müttefiki olmanın gereği Sovyetler'le ilişkilerimizi en alçak düzeyde tutmaktı. Bu dönemin sona erdiğinin işaretini, Sovyetler'le başbaşa görüşmelere başlamak suretiyle, bizzat Amerika vermiş bulunuyor. Bizim de Moskova'ya ikili müzakerelere girişmek, dondurulmuş ilişkilere canlılık vermek hem hakkımız hem çıkarımıza uygun. Bugüne kadar Sovyetler'in karşısına NATO bloku olarak çıkıyorduk, soğuk savaşın mantığı bunu gerektiriyordu. Mademki Amerikalılar Moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar, bizim de Sovyetler'le normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunlu. Amerikalılar'a danışmadan Moskova ziyaretini düzenledik, danışırsak Ruslar'la başbaşa görüşmemizi engellemek isteyeceklerini biliyorduk. Sovyet hükümeti önerimizi kabul ettiği gibi ziyaret tarihinin hemen açıklanmasını istedi. 15 Temmuz tarihi üzerine anlaştık."

    İran şahı da darbeyi biliyormuş

    Menderes'in Moskova'ya gitme kararının, CIA'yı harekete geçirerek DP iktidarının sonunu çabuklaştırdığı ileri sürüldü. Dikerdem'e göre, 27 Mayıs sabahı yayınlanan Milli Birlik Komitesi' bildirisinde NATO ve CENTO'ya bağlılığını vurgulaması söylentilere ağırlık kazandırdı. Bakın Dikerdem neler söylüyor: "Milli Birlik Hükümeti'nin NATO ve CENTO'ya bağlılığı dünyaya ilan edilmiş, eski dostlukların -ve de düşmanlıkların- olduğu gibi sürdürüleceği, ABD hükümetinin tam güvenini kazanmış bir diplomat olan Selim Sarper'in Dışişleri Bakanlığı'na getirilmesiyle açıkça belli olmuştu. Sanırım İran Şahı, Menderes ile Zorlu'nun Moskova'ya yakınlaşma siyasetine yöneldikleri kanısına varınca DP'nin askeri bir darbe ile düşürülmesinden rahatlık da duymuştu. Sonradan söylenenler doğru ise, İran gizli servisleri Türk ordusunda darbe hazırlıkları yapıldığından haberli idi. Bu istihbaratı İranlıların CIA kanalıyla aldıkları düşünülebilir, çünkü 1953'te Musaddık'ı deviren komployu başarıyla sonuçlandırdığından beri CIA'nın İran haberalma servisleriyle sıkı işbirliği halinde olduğu biliniyor. Belki de Şah, Menderes'in Moskova ziyaretinin kendilerine danışılmadan kararlaştırılması üzerine Amerikalıların DP iktidarını kaderiyle başbaşa bırakmayı uygun gördüklerini anlamıştı."

    ABD 27 Mayıs'çılara yüklü yardım yapmış!

    27 Mayıs darbesinin akabinde ordu içinde 275 general ve 7 bin subayı kapsayan bir tasfiye oldu. Merhum Alparslan Türkeş, tasfiye için gerekli bütçeyi Amerika'nın karşıladığını açıkladı. Hulusi Turgut'un yayına hazırladığı "Şahinlerin Dansı: Türkeş'in Anıları" adlı kitapta Merhum Türkeş şunları söylüyordu: "27 Mayıs olduktan sonra, biz idareyi ele alınca, önümüze bir başka problem geldi. O problem şuydu: Devletin elinde döviz olmadığı için, dış temsilciliklerimizde maaşlar ödenemiyor, masraflar karşılanamıyordu. Bu yüzden çok sıkışık vaziyetteydik. Ne yapalım diye düşündük. Dostumuz Amerika'ya başvurduk. Hatırımda kaldığına göre, 15 milyon dolar alarak, büyükelçiliklerimizin masraflarını karşıladık. Hatırımda kaldığına göre bu para, bağış şeklinde alınmıştı. Ordunun gençleştirilmesi hareketinde de yine paraya ihtiyaç vardı. O sırada NATO'nun Paris'teki Başkomutanı Hava Orgenerali Norstad, Türkiye'ye gelmişti. Projemizi kendisine anlattık. Bize yardım edin dedik. Bu iş için 12 milyon dolara ihtiyaç vardı. Para ABD'den temin edildi. Bu, NATO parası değildi. Bundan sonra , tasfiye hareketine girişildi."


    Bu ülke hep aynı acıyı mı yaşayacak?


    Abdullah Muradoğlu
    Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan. Üç Devlet adamı. Herşeyden önemlisi üç insan.

    44 yıl önce ipe çekmişiz.

    Bugün 27 Mayıs'ı savunanlardan, doğru dürüst biri kalkıp da "evet, doğru yapmışız asmakla" diyebilme dürüstlüğünü bile gösteremiyor.

    27 Mayıs'ın gerekçelerinden birisi 28-29 Nisan 1960'daki üniversite olaylarıdır. Bu olaylarda yer alan pek çok tanıdık isim var. Sadece iki isim vereceğim: Kemal Alemdaroğlu, Yalçın Küçük.

    İkisi de profesör. Biri 28 Şubat sürecinde parlamış bir eski rektör. Diğeri solun en radikal kanadını temsil etmiş yıllarca. Küçük, Ankara'daki üniversite olaylarının elebaşlarından, diğeri ise İstanbul'daki. Nisan'ın son haftasında gerçekleştirilen gösterilerin önceden organize edildiği, bazı cuntacıların öğrenci liderleriyle bire bir görüşmeler yaptıkları artık bir sır değil.

    Duyguları, idealleri kışkırtılmış delikanlıların bu tezgahtan nasıl haberleri olsun ki.

    Solcu gençler, Türkiye'yi Amerikan mandası yaptığına inandıkları Menderes'e karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi verdiklerini sanıyorlardı. Bu gösteriler, darbeye gerekçe kılındı. Gençlerin işkenceyle öldürülerek cesetlerinin Et Balık kombinelerinde kıyma yapıldığı dilden dile dolaşmış. Sonradan kuyruklu bir yalan olduğu ortaya çıktı.

    Ne zaman çıktı?

    İş işten geçtikten sonra.

    27 Mayıs ve sonrası öğrenci liderlerinden Rasim Cinisli Bey ile bir sohbetimizde ilginç şeyler anlatmıştı. Cinisli, sağ eksenli bir siyasi kişilik. Solcu öğrencilerin 27 Mayıs öncesinde kendilerini de sokağa çekmek istediklerini anlattı. Ve buna nasıl karşı koyduklarını da. 28 Nisan'dan bir gün önce, İstanbul üniversitesinde sağ görüşlü öğrenciler olarak Menderes aleyhtarı gösterileri tasvip etmediklerini gösteren bir eylem kararı alırlar. Kararın alındığı akşam merhum Prof. Ayhan Songar onu Aksaray'daki bürosuna çağırır. Büroda 27 Mayıs cuntasından, Ondörtler'den bir subay vardır. Çok az insanın bildiği eylem saatini dahi söyleyen Subay, Cinisli'den bu eylemi iptal etmelerini ister.

    Yoksa?.. Malum.

    Eylem iptal edilir.

    İşin kötüsü dönemin ana muhalefet partisinin İl örgütü, öğrencilerin karargahı olarak kullanılmış da. Sözkonusu parti, karışıklıklardan kendine bir pay çıkarmak istemiş demek ki.

    Çıkardı da.

    Kelle koltukta darbeye karışan "Ondörtler" ise bir gece yarısı evlerinden toplanarak sürgün edildi. Devrim, kendi çocuklarını yemişti.

    Geçelim.

    Asıl gelmek istediğim nokta, son günlerde benzerlerine tanık olduğumuz olayların artması.

    Gerekçeler farklı. Malzeme farklı. Türkiye yine karışık tezgahların hedefi haline mi geliyor? 12 Eylül öncesini yaşamış biri olarak konuşuyorum. O yıllarda, kışkırtıcıların sızmadığı bir grup, örgüt sözkonusu bile değil. Dışişleri eski Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ağzından kaçırmıştı. 12 Mart'la ilgiliydi. Belki hatırlarsınız.

    "CIA altımızı oymuş" demişti.

    Bir ülkenin milli istihbaratına sızmadan söz ediliyor. Düşünün yani.

    Bunları çok konuştuk.

    27 Mayıs'ın üzerinden 45 yıl, geçti, 12 Mart'ın 34 yıl. 12 Eylül'ün üzerinden 25 yıl geçti.. Postmodern darbe olarak nitelenen 28 Şubat'ı saymıyorum bile. Sol, 12 Mart ve 12 Eylül'den nefretle söz eder. 27 Mayıs sözkonusu olduğunda ise övgüler yağdırırlar. 12 Mart ve 12 Eylül'de Amerikan parmağı olduğu söylenir. 27 Mayıs'ta Amerikan izleri yok mudur? Türkiye'yi soğuk savaş döneminde Amerikan mandası haline Menderes mi getirdi?

    Gerçek, sanıldığı gibi değildir.

    Ama üç devlet adamını ipe çektik.

    12 Eylül öncesinde binlerce delikanlı kara toprağın bağrına girdi. Türkiye bir darbe sendromuna tutuldu. Demokrasi, özürlü hale getirildi. Ekonomik kayıpları saymıyorum bile.

    İlerici, gerici.. Alevi, sünni, Sağcı, solcu derken.. Şimdi de Türk, Kürt.

    Bir yirmi beş yıl sonra da kayıplarımızı saymaktan, kışkırtmalardan, tezgahlardan söz etmekten korkuyorum.

    Kendi adıma değil.

    Ülkem adına.



  • 18 Eylül 2005
    Pazar
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
    Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
    Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED