T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
O K U R   S Ö Z C Ü S Ü 29 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf Ziya CÖMERT

Eskiden tabu kilisedeydi şimdi bilim kiliseleşiyor

Geçen hafta, Evrim hakkındaki kitabında akıllı tasarım ve yaratılış teorilerine de yer veren Prof. Adem Tatlı'nın üniversiteden ihraç edilmesi bir 'taassup' göstergesi olarak Yeni Şafak sayfalarında yer aldı. Necdet Sevinçel adlı okurumuz, bu haberdeki yaklaşımı eleştiriyor. Değerlendirelim

Birkaç yıl önce, Almanya'nın en büyük eğitim kurumlarından birinde, Bochum Üniversitesi'nde bilimsel etik alanında araştırmalar yapan Dr. İlhan İlkılıç'la görüşmüştüm. İlkılıç, o sıralar, dünya çapında bir bilim adamı olan Prof. Dr. Hans-Martin Sass'ın öğrencisiydi. İlkılıç, 'Müslüman hastalar'ın duyarlılıklarıyla ilgili araştırmalar yapıyordu. Bu kitap üç baskı yapmıştı ve Müslüman olmayan doktor ve hastane personelinin Müslüman hastalarla nasıl ilgileneceği konusunda önemli bir kaynak olarak görülüyordu.

Prof. Sass da, sadece İslam konusunda değil, başka dinlerin ve kültürlerin bilime, özellikle tıbba dair öğretilerine büyük önem veriyordu. Orada, Prof. Sass'la sohbet etmeye de fırsat bulduk. Prof. Sass, Müslümanlar'ın tababet anlayışına dair bilgilere çok değer verdiğini, bunları kendisinin de araştırdığını söylüyordu. Bana bile, böyle şeyleri bulmamı tavsiye etti.

Prof. Sass'ınki bilimsel bir ilgiydi ve aldığı terbiyeye göre, bilimde taassup olmazdı. Yani, bizim terbiyemize de uygun bir şekilde bilgi nerede olursa olsun almak istiyordu adam.

Bizim gibi Üçüncü Dünya karakterinden bir türlü kurtulamayan ülkelerde ne yazık ki olaya komplekssiz yaklaşılamıyor.

Geçen hafta, Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Adem Tatlı'nın Evrim'e dair bir kitabı Yeni Şafak'ta haber oldu. YÖK, Adem Tatlı'yı, evrim dışında bazı görüşlere da yer verdiği için -belki evrim dışındaki teorileri desteklediği için- üniversiteden ihraç etmişti. Haberimizde belli bir 'eleştiri' dozu vardı.

Okurumuz Necdet Sevinçel, bu habere şu eleştiriyi yöneltti: "Verdiğiniz bilgi doğru ise Darwin'in teorisi konusunda bir kafa karışıklığını hem gazeteniz hem sayın hoca taşıyor demektir. Bilim adamı tabiatı inceler, ilişkileri anlamlandırır soyut bir teori ile izah eder. Bu izah bir varsayımdır. Bu teori için ne kadar test yapıp doğrulatmış olursa olsun; bugünkü bilim anlayışı tabiatta mümkün bütün test olanaklarını kullanıp hepsinde de onaylatmadan bir teoriye ispat edilmiş gözüyle bakmamaktadır. Test sayısı artıp hepsinde de doğrulandıkça teori doğruya yakın görülüp onunla amel edilir. Ancak testler durmaz.

Bilim gözlemlenebilen testi yapılabilen konularla uğraşır. Ölümden sonra ne olur, onun konusu değildir.

Darwin bir bilim adamıdır, Evrim de onun teorisidir. Bu bal gibi bir bilimsel teoridir. Ancak yaratılış üzerine analiz yaparken Kur'an'ı, Said-i Nursi'yi delil olarak kullanamazsınız. Din ve bilim farklı platformdadır.

Darwin'in teorisini bilimsel metodlarla test edecek kabul veya red edeceksiniz: Vay dinsiz, ben bunu beğenmedim vs. vb sözleri etmek hakkınız yoktur. Gazeteniz bu haberi verirken aynı hatayı yapmış, biraz da vay taassup filan demiştir.

Benim önüme böyle bir kitap gelseydi sayın profesöre doğruyu gösterirdim. Yani siz yanlışı destekliyorsunuz."

Sevinçel'in mektubunda açtığı 'bilimin ilgi alanı' ve bilimin dini, dinin bilimi teyid edip etmeyeceği tartışmaları elbette çok geniş ve bu sayfanın amacını aşan tartışmalar. Darwin'in doğru düşünüp düşünmediği bile, haberle çok ilgili değil. Belki bu konuları, başka vesilelerle konuşuruz. Yeni Şafak'ın haberi, bir bilim adamının Evrim konusundaki kitabı sebebiyle üniversiteden ihraç edilmesiyle ilgiliydi. Biz, bir bilim adamının, yanlış ya da doğru görüşleri sebebiyle üniversiteden ihraç edilmesinin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Adem Tatlı'nın bir 'teori'yi benimsememesi, sağlıklı insanlar tarafından suç olarak görülemez.

Ayrıca, şimdiye kadar kimseye 'vaay dinsiz' demedik.

Bediüzzaman'ı doğru okuyanlar, onun 'ilahiyat' dışındaki alanlarda herkese yararlı olabilecek izahları olduğunu bilirler. Prof. Tatlı'nın Said-i Nursi'den iktibaslar yapması yadırganmış olabilir. İktibasların yerinde olmaması halinde bile bir profesörün üniversiteden ihracı taassuptur. Doğru olan, herhalde, bir başka makaleyle, Tatlı'nın görüşlerini çürütmektir.

Ne yazık ki, bilimde tipik Üçüncü Dünya kompleksleri sergiliyoruz. Taassubumuz, teori alanlarıyla da sınırlı değil. Ortaçağ kilisesinin taasubuna benzer taassuplarımız var. Farklı düşünen, akademik sürecin dışına atılıyor. Kilise tabiriyle, 'Aforoz' ediliyor. Bu yüzden, bilimadamlarımızın çoğu, düşünmemeyi mesleki bir nitelik olarak görüyor. 'Bilgi'nin itibar gördüğü özgür bilimsel ortamları bir süre daha özleyeceğiz.


Necip Fazıl, milat'tır

Bu topraklara ait bir ses işitilmemeliydi. Bu toprağın çocuğunun yüzünü güldürecek bir kelime söylenmemeliydi, yazılmamalıydı. Böyle tasarlanmıştı, 'matbuat' düzeni.

Bu 'kurgu'nun 'konfor'unu bozan ilk ses, Necip Fazıl'ın sesiydi. Bu toprağın insanıyla paylaştığı bir 'mesele'si, bir 'dava'sı vardı. Onların şairi, romancısı, tiyatro yazarı, hikayecisi, denemecisi, hatibi, gazetecisi, herşeyi olmak zorundaydı. Oldu da.

Ona laf yetiştirmeye çalışan Babıali kalemşörlerinin hepsinden zekiydi. O hayattayken, ona kem söz söyleyenlerin hepsi cevabını aldı. Niceleri, ancak o ahirete göçtükten sonra buldu, ona söz söyleme cesaretini.

Bizde, 'kalem'le işi olan herkes, ister kabul etsin, ister reddetsin, isterse ondan hiç hoşlanmasın, ona borçludur. O, hepimizin 'üstad'ıydı.

Ben daha önce yazmıştım, babamın, benim üzerimdeki en önemli hakkı, çocukluğumda bizim evde bulunan Büyük Doğu ciltleridir. Değerli okurumuz Gürhan Zengin, Üstad'ın vefat yıldönümünün Yeni Şafak'ta yeterince hatırlanmadığı görüşünde.

25 Mayıs'ta Necip Fazıl'ın vefat yıldönümüyle ilgili sadece bir yazı (Rasim Özdenören'in yazısı) ve bir haber yayımlandığını belirtiyor Gürhan Zengin. 26 Mayıs'ta ise, Düşünce Günlüğü'nde geniş bir yazı ve anma programlarıyla ilgili bir haber.

Başka bir bakışaçısıyla, Üstad'ı çok iyi tanıyan Rasim Özdenören'in yazısının bile güzel bir 'hatırlama' olduğu da düşünülebilirdi.

26 Mayıs'tan sonra da Necip Fazıl yazıları yayımlandı Yeni Şafak'ta. Düşünce Günlüğü'nde Yahya Düzenli'nin yazısı, Ekonomi sayfasında Mustafa Özel'in yazısı, sonra Rasim Özdenören'in bir yazısı daha...

Benim diyeceğim şu: Haklıdır, daha fazlası yapılabilirdi. Yeni Şafak, 12 yıllık yayın hayatı boyunca Necip Fazıl'la ilgili bir çok yayın yaptı, yapmaya da devam edecek. Arşivlerimiz incelendiğinde, görülür. Yine de, bazı şeyleri iyi hatırlamadığımızı söyleyen okurlarımızın varlığından memnunuz. Gürhan Bey'e ve tüm kadirşinas okurlarımıza teşekkür ediyoruz.


TV programları

Azerbaycanlıyım.Gazetenizi cok yakından takip etmekteyim. Bütün Yeni Şafak çalışanlarına müteşekkir olduğumu bildirmek isterim. Ancak dün Yeni Şafak, Kanal 7'nin İpek Yolu programında Karabağ'la ilgili bir bölüm olacağını duyurdu. Arkadaşlarla toplandik gece 02:30 kadar bekledik. Beklediğimizin aksine Orta Asya'dan bir bant sundular. Bence biraz daha dikkatli olursalar çok güzel olur. Rüstem Nuriyev

Rüstem Bey, çok sık olmasa da bu tür şikayetlerle karşılaşıyoruz. Ancak bu problem daha çok TV kanallarının ani program değişikliklerinden kaynaklanıyor. TV kanalları, gazetelere program içeriklerini gönderiyorlar. Sayfa bu içeriğe göre hazırlanıyor. Sonra bazı değişiklikler yapıyorlar ve çoğunlukla değişiklikleri de gazetelere bildiriyorlar. Sözünü ettiğiniz değişiklik, gazeteye bildirilmemiş olabilir. Takdir edersiniz ki, editör arkadaşlarımızın olmayan bir programı kendiliklerinden sayfalara yazması mümkün değil. Selam ve saygılar.


Ecevit'in hastalığı

Hastalık, insanların görüşlerinden, siyasetlerinden, partilerinden tamamen ayrı bir şey. Bugünlerde, eski Başbakan Ecevit, ölüm kalım mücadelesi veriyor. Böyle bir durumda, gerekli 'insani' hassasiyeti göstermemiz gerekiyor. Yeni Şafak, Ecevit'in hastalığı döneminde bu hassasiyete uygun davrandı. Son örneği, dünkü Yeni Şafak. Başlık: "Doğum günün kutlu olsun'. Murat Dombeyci, 'Ecevit'in fişi çekilmeyecek' başlıklı haberi eleştiriyor. Bu başlık kötü bir maksat taşımıyor. Haberlerimizdeki genel üslup, bu tür 'argo' yorumlara uzak olduğumuzun göstergesidir. Başlıklardan sadece "Ecevit'in durumu Şaron'unkiyle aynı' başlığı Yazı İşleri masasında eleştiri aldı. Ne yazık ki, zamanında görülüp önlenememişti o başlık. Sayfanın editörü Can Çevik, iyi niyetli olmasına rağmen, o açıdan bakmadığını sadece sözkonusu teknik durumu yansıtmayı hedeflediğini söyledi. Evet, başlığın amacı Ecevit'i Şaron'a benzetmek değildi ama öyle de anlaşılabilirdi. Biz her halükarda, bize güzel hassasiyetleri hatırlatan okurlarımız olduğu için seviniyoruz.


  • TUBA SELÇUK
    İlahiyatlara yönelik ayrımcı tutum konusunda sesimiz olmanızı istiyoruz. İlahiyat mezunları genç beyinlerle buluşmazsa lise cinayetlerine daha çok aşina olacağız.

  • EFE HACIHALİLOĞLU
    "Parlak'ın saldırı öncesi şaşırtan telefon trafiği" haberindeki Ayhan Parlak isimli şahıs Ata Ocakları Genel Başkanlığı görevini hiç yapmamıştır. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına size ulaşmayı uygun gördük.

  • UMUT ÇOBANOĞLU
    Ülkenin beraberliğe ihtiyacı olduğu puslu zamanlarda halka yol gösterecek seçkin aydınlara ihtiyac var. Yeni Şafak ailesinin bir ferdi olarak zor zamanlardan her zamanki duruşunuzu koruduğunuz için teşekkür ediyorum.

    Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi