T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 18 HAZİRAN 2006 PAZAR | ||
|
Cemil Meriç'in "Bu Ülke" adlı eserinin 1974'de yapılan ilk baskısı, büyükçe puntolarla basılmış 170 sayfalık çok hoş bir kitaptır. 2004'de, 30 yıl sonra yapılan 29. baskısı ise, küçük puntolarla basılmış olarak tam 339 sayfadır. Bugünün okurları, "Bu Ülke"yi bazı katkılar sayesinde öncesine nazaran iki katı şişmanlamış olarak elleri arasına alıyorlar. Cemil Meriç'in 1980'de basılan "Kırk Ambar" adlı eseri de büyük boy ve fakat yine büyük puntolarla dizilmiş olarak 487 sayfadır. Peki bu eserin Mahmut Ali Meriç tarafından neşredilen ilk cildinin, yani kendi ifadesiyle "Yirmi Ambar"lık ilk kısmının kaç sayfa olarak basıldığını tahmin edebiliyor musunuz? Küçük ve sık puntolorla tam 463 sayfa. Evet yanlış yazılmadı: 463 sayfa. Yani ilk "Yirmi Ambar", "Kırk Ambar"ın toplamına neredeyse eşit. İkincisi de bu evsafta basılırsa, genç okurlar, sadece iki cilde bölünmüş değil, aynı zamanda iki katına çıkmış bir "Kırk Ambar"la karşılaşacaklar demektir. Sayın Mahmut Ali Meriç bu şişmanlığın sebebini şöyle açıklıyorlar: 1. "Eklediğimiz dipnotlarıyla, özellikle de Cemil Meriç'in diğer kitaplarından aktardığımız yazılarla daha da büyüyen bu bölümleri iki ayrı kitap halinde sunmanın daha isabetli olacağını düşündük." (KA, s. 13) Merhumun evdeki dosyalarında kullanılmamış olarak kalmış nice metin bir vesilesiyle kitaba iliştirilmiş. Nasıl olsa adı: Kırk Ambar! Tıpkı Cemil Meriç'in dediği gibi: Ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı. 2. "... Türkçe'ye çeviren Dr. Sevim Kantarcıoğlu. Bu bölüm de Cemil Meriç'in Hümanizm dosyasından alınarak buraya eklendi." (KA, s. 103) Sayın Mahmut Ali Meriç, üşenmemiş, mevcut eksikleri kişisel katkılarıyla tamamlayarak kitapların yeni baskılarını zenginleştirmiş; hatta fırsat buldukça, dipnotlarda Cemil Meriç'in vefatından sonra yapılan yayımlardan da aktarımlarda bulunmuş. 3. "Son kısmı Cemil Meriç tarafından tamamlanamadığı için yazarın hiçbir kitabında yer almayan bu yazıyı, bulunması gerektiğini düşündüğümüz yere, yine Chevallier'den çevirerek, ekledik. (...) Cemil Meriç'in çalışması burada bitiyor. Gerisini Chevallier'nin kitabından çevirip özetledik." (UU, s. 228, 235) Kitaplar arasında gerçekleşen bu geçişler bir yana, kitapların kendi içlerinde de müdaheleler yapılmış, yeni bölümler ihdas edilip, yeni yazılar üretilmiştir ki bu tutum, tekrarlıyoruz, ilmî değildir, keyfîdir. 4. "Tek bir yazı olan 'Sakson Köleleri'nin ikinci kısmını yeni bir başlıkla ayrı bir yazı olarak sunuyoruz. (...) Daha önceki baskılardan farklı olarak ayrı bir bölüm olarak düzenledik." (BÜ, s. 189, 267) 5. "Ötüken Yayınları'nca 1978'de basılan Mağaradakiler'in bu ilk baskısında yer alan, ancak Cemil Meriç'in, kitabın 1980'deki 2. baskısında kullanmadığı yazılardan biri olan 'Suçlu Kim'e burada yer vermeyi uygun bulduk. (MA, s. 263) 6. "Büyük Siyasî Eserlerin Yankısı. Cemil Meriç'in "Batının gözüyle Siyasî Düşünceler Tarihi" başlığı altında bir gazetede yayımlanan yazısı için kaleme aldığı giriş'ten özet. (...) 'Araftakiler' bölümündeki yazıların çerçevesini çizerek onlarla bütünleştiğini düşündüğümüzden buraya aldık." (UU, s. 164) Örnekleri daha fazla çoğaltmaya gerek duymuyoruz. Çünkü bu kadarıyla bile Cemil Meriç'in "Bütün Eserleri"nin birtakım ciddi müdahalelerle yayımlandığı anlaşılmış olmalı. Bu müdahaleleri, ticarî açıdan bilemeyiz ama ilmen kesinlikle doğru bulmadığımızı belirtmeliyiz. Müdahelelerin bir ölçüsü, bir sınırı olmadığından, Cemil Meriç'in kitaplarının, -eğer hâlâ kaldıysa- ciddi okurları açısından içinden çıkılması fevkalâde müşkil bir labirente dönüşmüş olduğu muhakkaktır. Ve bu, tek kelimeyle teessüf verici bir hâdisedir. "Size ne?" diyebilirsiniz. Haklısınız. Gerçekten de bana ne! Ben bir yazar olarak susabilir ve pekâlâ birçokları gibi "Bana ne!" diyebilirim. Bazı kitaplarının baskı tarihlerinin yanlış aktarıldığını, bazılarının birbirine karıştırıldığını, hatta bazı baskıların bilinmediğini, en nihayet bu hataların 15 yıldır adım adım bütün ciddi bibliyografyalara bulaştığını gördüğüm halde nasıl bunlara işaret etmiyorsam, külliyatın başına gelenlerle de ilgilenmez ve bir yazar olarak, hem de buzdan bir dağ gibi susabilirim. İşin bu tarafını hiç düşünmedim diyemem. Lâkin şu soruya mâkul bir cevap vermeyi bir türlü beceremedim: - Bir okur olarak niçin susayım? Sanırım, ağan lâvların sebebini burada aramak gerekir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |