T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 MART 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Alkışın farklı dilleri

Bedenin de farklı dilleri hatta lehçeleri oluyor. Bir beden hareketi bir dilde bir anlama gelirken başka bir dilde başka bir anlama gelebilir. Hatta aynı harekete katılan çok küçük bir nüans, bir mimik, hareketin bütün anlamını değiştirebilir. Kimi dillerde bir tapınma anlamına gelebilen bir baş hareketi, başka bir dilde sadece bir selamlama biçimini veya bir durumu onaylamayı ifade edebilir. Çoğu kez aynı hareketin ne anlama geldiğini anlamak için hareketi kimin ve hangi bağlamda yaptığını da bilmek gerekir.

Alkış hareketinin de bir çok dilde farklı anlamları olabilir. Arap Cahiliyesinde alkış tapınma ritüellerinin bir ânını temsil ediyor mesela. Genellikle onaylayıcı ve takdir edici bir hareket olarak anlaşılan alkışın günümüzde bir ölünün ardından bir saygının ifadesi olarak sergilendiğini görebiliyoruz. Ancak hiç kuşkusuz Abbas Güçlü'nün Genç Bakış programı alkışın anlam içeriğini oldukça zenginleştirmiştir. Her diyaloga tepkisini alkışla ifade eden kalabalığın neyi niçin alkışladığını ayırt etmek için üst düzeyde bir alkış dili gerekiyor.

Farklı alkışların birbirine karıştığı program, geçen hafta ODTÜ'ye, ATO Başkanı Sinan Aygün'le birlikte konuk olmuştu. Biliyorsunuz, bir süre önce de Muğla Üniversitesi'ne Kenan Evren'le birlikte konuktu. Orada Evren "bugün olsa aynı şeyi hiş düşünmeden yapardım" diyerek, bir çoğunun açıkça siyasi bağlamla ilgili olduğunu itiraf ettiği idamlar, işkenceler ve sair icraatlarından dolayı hiçbir rahatsızlık duymadığını açıkça söylemişti. Konuşması esnasında alkışın biri bitiyor diğeri başlıyordu. Bir darbecinin, bırakınız bu kadar çok alkışlanmış olmasını, dinlenmeye değer bulunmuş olmasını bile, Türk gençliği adına kaygı verici bulan eleştirilere, gençlerin alkışlarının tek anlamlı olmadığı ve bu eleştirilerin önemli bir kısmının protesto amaçlı olduğu söylendi.

Bu hafta da konuk Sinan Aygün, mekan da ODTÜ olunca bir alkış hermenötiği için iyi bir ortam oluşacağını hissettim. Başka üniversitelerde karşıt görüşlü öğrenciler mevzilerini alır ve alkış sesleri gerçekten kendi içinde oldukça çeşitlenir. Ama ODTÜ'de alkış sesleri bu anlamda tekdüze gidiyordu. Hiçbir yoruma mahal bırakmaksızın soranlara yönelik alkışlar coşku ve tasdik, Aygün'ün cevaplarına yönelik alkışlarsa neredeyse istisnasız protesto-küfür ifade eden alkışlarla karşılandı. Neler sormadılar Aygün'e? Kirli Irak savaşında kendi şirketlerinin pay alma mücadelesinde sergilediği performanstan girildi, bir kapitalist olma vasfına kadar, kişiliğiyle ilgili bir çok konu sorgulandı. Yaptığı her savunma, her açıklama alkışlarla protesto edildi. Ulusalcılığının faşizme varan boyutları sorgulandı. Burada kimse can alıcı soruyu, yani 28 Şubat'tın aktörleriyle olan derin ilişkilerine dair soruyu, yöneltemedi. Çünkü bu düzeyde soruyu soranlar sorulandan daha az angaje değillerdi ilişkilere. Faşizm hafif bir kıyafet tebdili yaptığında solcuların çoğu onu tanıyamıyor. Yine de Aygün'ü fena terlettiler. Gerçi Allah var! Aygün kendisini savunurken oldukça kıvraktı. Her soru için uygun bir açıklaması vardı. Ama her açıklaması da protesto edilmeye devam etti.

Bir tek açıklamasının aldığı alkışlar diğer alkışlardan ayırt edilebiliyordu. O da bütün bu olumsuzlukların, faşizmin, kapitalistliğin, darbeciliğin hepsinin Atatürk'ten anladığı şey olduğunu ifade etmeye başladığında gelen alkışlardı. Seyircinin zaafını bir anda keşfeden Aygün kaçırmadı bu fırsatı, yapıştırdı ilkeyi: "Ben ne yapıyorsam" dedi "Atatürkçülük adına yapıyorum. Atatürk benim solcu olmamı istiyorsa solcu olurum. Sağcı olmamı istiyorsa sağcı olurum..." Bu kadar... Kulağım beni yanıltıyor olamaz. Başka seyreden varsa, aksini söyleyebiliyorsa buyursun. Ama ODTÜ'nün külyutmaz, McDonalds'ı püskürtmeyi başarmış (dolayısıyla her zaman sempatiyle baktığım, hatta gurur duyduğum) öğrencileri, Aygün'ün bu sözlerini bu sefer protestoyla değil, takdirle alkışladılar. Şimdiye kadar kendisine yakıştırdıkları bütün olumsuzluklarla böyle bir sığınağa kaçmasına resmen göz yumdular.

Formül gayet basit, ne yapmışsan yap, nereden gelmişsen gel, göster Atatürkçülük etiketini, geç. Bu paso ODTÜ'de bile bu şekilde geçiyorsa, ülkemizde daha ne kapıları açabiliyordur? Bilmeyen yok, ama ODTÜ'de, mezun olduğum okulda, bu oyunun bu kadar net sahnelenebilmesi, doğrusu bana dokundu.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi