T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 MART 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Rahmet ve sevgi

Bir kimsenin seçimlerini, davranış ve tutumunu sevmemek, ona derhal öfke, gazab, buğz ve kin duymamızı gerektirmez. Sevgi ehline yakışan; hele bu seçim ve tutumlar bir aklî veya ruhî hastalıktan ileri geliyorsa, merhamet ve şefkat duyarak o kişinin komplekslerinden, maruz kaldığı darbe dolayısı ile içine düştüğü girdabdan kurtulmasına yardımcı olmaktır. Allah merhametlilerin en yücesidir. Sevgili'yi de "Rahmeten lil-Âlemîn" olarak göndermiştir. Tutulduğu nezle dolayısı ile öksürüp tıksıran birisine nasıl kin duymamız gerekmeyip sadece mikrop bize bulaşmasın diye sakınırken bir yandan da herkes bilgi ve tecrübesine göre "nane-limon vs." tavsiye ediyorsa, eşcinsellik olgusu ile karşılaştığımızda yapacağımız yine budur: Bu hastalığın çevreye ve gelecek nesillere bulaşmaması için gerekli tedbirleri alırken, hastaya da yardımcı olmak, şefkatle yaklaşarak girdabdan kurtarma amacı ile elimizi uzatmak!

Bedenî hastalıklarda olduğu gibi, böyle "hâl hastalıkları"nda da nasıl kin ve cezalandırma duygu ve isteği yanlış ise, merhamet duygusu ve tedavi isteği yerine "bu gibi durumda merhamet ve şefkat göstermek bile faşistçe bir tutumdur, girdabdakine ne demeye el uzatırsın? O halinden memnun, bırak da o seni elinden-eteğinden, paçandan yakalayıp girdaba çeksin!" demek de aynı derecede yanlış, üstelik salaklığın doruğunda olmaya delâlet eden bir yanlıştır.

Son günlerde sözü edilen "kovboylar" filmi dolayısı ile bu satırları yazmak istedim. Beni dinlerlerse, değil onsekiz, yüzonsekiz yaşından büyük olanlar da bu kabil filmleri seyretmemelidirler. Merhum Fethi Gemuhluoğlu, kırk yıla yakın bir süre önce bana şu öğüdü vermişti: "Hal sârîdir = bulaşıcıdır; bu hâlde olanlarla hem-hâl olana da bulaşmasından korkulur." Ben de bu sebeple bu yazıda "hâl hastalığı" deyimini kullandım.

"Genler"den gelme durumu; "her-mafrodizm" gibi durumlarda ve hormon bozukluklarında, bedenî düzeyde mümkündür, "hal hastalığı" genlerden gelmez, özellikle henüz "ayırdetme gücü"nün gelişmediği çağda, küçüklükte maruz kalınan bir "travma", yahut kötü örneklerle dolu olan bir çevrede yetişme dolayısı ile bir "hal sirayeti", bu gibi hal hastalıklarına yol açar.

İnsanları Allah'a yöneliş ve ilâhî sevgiye nail oluşdan alıkoymak isteyenler; "girdabdan kurtuluş" ümîdini tamamen yok etmek için bu meş'um ayartıcılığı üstlenirler: -Tanrı yoktur ki senin halini değiştirsin! Hem de halinde ne varmış ki? İki gönül bir olunca girdab da seyrân olur, güle oynaya dibi bulursunuz!"

Oysa ilâhî sevgiye, takvâya erenler, sevgiden aslâ ayrılmayan ümitlerini şöyle ifade ederler: -La havle ve lâ kuvvete illâ billah! Ey halleri dönüştüren! Halimizi en iyi hale dönüştür! Siz de böyle söyleyin ve derhal elinizi uzatın! Sizi bu girdabdan çıkarmaya geldik!" Girdabdan çıktıktan sonra da derhal yapılacak ilk şey; bir süre sonra yine girdaba düşmemek için "Kurtuluş Gemisi" (Sefînet-un-Necat)ni bulmaktır. Kurtuluş Gemisi; Nuh'un Gemisidir, Sevgililerin Gemisi'dir, Yüce Sevgili'nin ve Ehl-i Beyti'nin gemisidir. Onlar bizzat kurtuluş gemisidirler.

İmanı tam olanın Allah'dan ümîdini kesemeyeceği ve "bakhs" ve "rehak"dan, yâni akıl ve gönül ekranlarına bulaşan virüslerden koruyucu bir anti-virüs programa sahip olduğu Kur'an-ı Kerim'de müjdelenmiştir. (Cinn Sûresi) Şu halde "hal hastalıkları" da; bedenî hastalıklar gibi "kötü" sorununda sınıfta kalmamızı gerektirmez ey dünya okulundaki arkadaşlarım!

"Darwin'den fazla Darwin'ci olanlar" niçin bu kurama böylesine sarılıyorlar? Bu kuramın İslâm'ı yıkacağını mı sanırlar? Aslâ! Bu kuramın kanıtlandığını varsayalım: İslâm bundan aslâ zarar görecek değildir! Asıl amaçları bu kuramı "bilimsel gerçek" olarak kabul ettirmek de değildir. Yapmak istedikleri şudur: Hiçbir mantıkî bağı olmadığı halde, bu "bilimsel gerçeğin tabiî sonucu olarak, demek ki Tanrı yokmuş!" demek, böylece doğuracakları sayısız fesad içinde, girdaba düşenleri kurtuluş ümîdinden yoksun kılmaktır. Tuzağa düşmeyin ey sevgi yolcuları! "Yaradılış kuramı" tuzağına da düşmeyin! Mutlak varlık bir kuram değildir, en açık apaçıklıktır. Şu halde bu zahmet ve gayretiniz niye ey Darwin'den çok Darwin'ci olanlar? "Tekâmül vardır, şu halde Tanrı yok tesadüf vardır" sözündeki saçmalığı görmüyor musunuz? -Dam üstünde saksağan, şecere üstünde orangutan, imanın köküne vurdum Kazmay'nan! - Hayır! Şecere-i tayyibe'yi, Tûbâ'yı yıkıp deviremedin insan kardeşim! Aklın varsa - niçin? diye sormazsın!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi