T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 MART 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Huzurevi' sakinleri gücenmiştir herhalde

Adını 'huzurevi" koymuşuz. Niçin bu adı seçtik acaba? Bana sorarsınız, uygunsuz bir ad derim. Bizde zaten âdet böyle değil mi? Bir şeyi (her ne ise) illâki onu "süsleyen" ve süslediği ölçüde anlamsız kılan bir ad ile adlandıracağız.

Yaşlı insanların bir bölümünün daha iyi hizmet alabilmek için seçtikleri bu kurumları biz de niçin "Emeklilik Evi" filan gibi çok daha sade ama doğru olarak adlandırmıyoruz, anlaşılır gibi değil. Ayrıca unutmadan hemen ekleyeyim ki, bu kurumları doğru adlandırmak bu kurumların ülkede uygulanan (eğer varsa!) "sosyal politika" çerçevesinde önemli bir yer işgal ettiklerinin anlaşılmasını da sağlayacaktır.

Bu kurumların özellikle Avrupa'da ne derece önemli olduğunu bilmeyenimiz yoktur herhalde. Avrupa'da yaşam süresi uzadıkça bu kurumlar daha bir önem kazanmış, "sosyal politika" çerçevesinde kendilerine belki de en fazla kaynak ayrılan hizmetler haline gelmiştir. Yani özetle, "sosyal politika" gibi bir derdi olan ülke yöneticilerinin "huzurevleri"ni -kapıya dayanan büyük sorunlara rağmen- tartışmadan "huzur"a ulaşmalarının imkanı yoktur.

Bu hatırlatmaları Başbakan Erdoğan'ın önceki gün ülkemizdeki "huzurevleri" sakinlerine ilişkin yaptığı açıklamayı düşünerek yapıyorum. Ayrıca hatırlatayım ki, Başbakan bu açıklamaları "Avrupa Göçmen Yaşlılar Federasyonu ve Türk Geriatri Vakfı" tarafından düzenlenen kongrede yapmıştır. Fazla uzağa gitmeden hemen söyleyebiliriz: Kongrenin düzenleyicilerinde biri olan "Avrupa Göçmen Yaşlılar Federasyonu"nun varlığı bile, tek başına, "huzurevleri"ne yönelik düzenlemelerin bugünün dünyasında nasıl önem kazandığının açık bir delilidir. Yani şöyle: Avrupa ülkelerinin yaşları ilerlemiş "göçmenler"i de epeydir, bu kurumların kendilerine yönelik türlerini talep etmektedir.

Başbakan Erdoğan'ın "huzurevleri sakinlerine" yönelik yaptığı değerlendirme -açıkça söyleyecek olursak- "sosyal devlet"in vazgeçemeyeceği bu kurumlara hakkını vermekten çok uzaktır. Başbakan, besbelli ki iyi duygularla, ülkesinin "evlatları"na anababalarını bu kurumlara "bırakmamalarını" tavsiye etmektedir. Görüldüğü gibi, Başbakan'ın burada kullandığı sözcük ("bırakmak") "huzurevleri"nde yaşamayı seçen yaşlıları "bırakılmış-terkedilmiş" insanlar olarak takdim etmektedir.

Başbakan'ın bu kurumlara ilişkin açıklaması ülkede yakın zamanlara kadar bu kurumlara yönelik hâkim anlayışı (akla hemen "Darülaceze"yi getiren) paylaşmaktadır. Bu anlayışa göre, anababaların yaşlılıklarındaki bakımları çocukların üzerinedir, "gelenek ve göreneklerimiz" bizim "huzurevi" gibi kurumları aklımızdan geçermemizi yasaklamaktadır... "Bugün analarını bırakanlar, yarın kendileri de bırakılıcaktır. Bizim dinimiz, insanı en şerefli mahluk olarak kabul etmiştir." Başbakan ayrıca, Türkiye'de "huzurevlerine bırakılmış" insanların çoğunluğunun "üst gelir grubuna mensup kişiler" olduğunu, "daha fakir kesimlerde, annne babasını huzurevine bırakanların sayısının az olduğunu " da hatırlatıyor.

Ne dersiniz, Başbakan bu yorumunda haklı mı? "Çekirdek aile modeline geçiş" beraberinde bu onaylanmaması imkansız uygulamayı da mı getirmiştir?

Başbakan'ın samimiyetinden kuşkumuz yok. Ancak bu açıklamalar aile hayatında "kapanmış bir sayfa"nın tekrar açılmasını talep eden açıklamalardır. Kabul etmeliyiz ki, Türkiye de artık eski Türkiye değildir. "Çekirdek aile" artık bu ülkenin de bir gerçeğidir. Dolayısıyla, geriye dönüşü olmayan bu süreçte devlet de üzerine düşeni yapacak, yaşlılara yönelik "huzurevleri"nin (adını değiştirmekten başlayarak!) sayısının hızla artması için gerekli kaynağı ayıracaktır.

Hem unutmayın; bugün devletin ve bazı vakıfların yönetiminde olan iyi donanımlı "huzurevleri"nde yaşayan yaşlılar iyi bakım ve tedavi hizmeti alabilmeleri, günlerini -evdekine kıyasla- çok daha aktif ve neşeli geçirebildikleri ve çok önemli olarak bağımsızlıklarını koruyabildikleri için hayatlarından çok memnundurlar. Bu sınırlı imkanlar keşke isteyen her yaşlıya sunulabilse... O zaman yüzde kaç yaşlının oğlu ya da kızından gelecek bakımı, yüzde kaçının ise "bağımsızlığı" tercih ettiği görülecektir bu ülkede de.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi