T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 11 MAYIS 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Laiklik tartışması niçin bitmiyor

Laiklik Türk Anayasası'na 1937 yılında girdi ve o günden bu yana konu üzerindeki tartışmalar bitmedi. Acaba niçin?

Acaba niçin bir İngiltere'de veya Fransa'da veya İtalya'da veya ABD'de laiklik tartışılmıyor da, Türkiye'de, aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bu kavram (aslında kavram değil kurum) hâlâ tartışılmaya devam ediyor?

Acaba bir Fransız laikliği veya İngiliz laikliği vb. ile Türkiye laikliği arasında nasıl bir uzlaşmazlık var bulunmalı ki, bu tartışmanın önü bir türlü alınamıyor.

Bazıları laikliğin tanımlanmasını isterken, bazıları da bu kavramın (aslında kavram değil, kurum; bunu ısrarla tekrarlamak gerekiyor) Anayasa'da zaten tanımlanmış olduğunu ileri sürüyor. Acaba hangi tez haklı?

Acaba niçin bu ülkenin bazı insanları bir tanım getirilmesi ihtiyacından bahsederken, diğer bazıları bu tanımın zaten var olduğunu ileri sürüyor.

Bu ülkede, laiklik uygulaması adı altında, özellikle de 1940'lı yıllardan başlayarak gerek dindarlar üzerinde, gerek din eğitimi ve Kur'an öğrenimi üzerine baskı uygulandığı kimsenin meçhulü değildir. Kadınların kılık kıyafetine sokaklarda saldırı gerçekleştirildiği ve bu zulmün laiklik adına düzenlendiğini de bilmeyen yoktur.

Baskı, dindarlar üzerinde ve din eğitiminin engellenmesi zımnında icra edildiğinden, 1950'li yıllardan başlayarak, özellikle baskı altında tutulanlar tarafından laikliğin ne olduğuna ilişkin açıklamalar getirilmeye çalışıldı. Ve mesela "laikliğin dinsizlik olmadığı"na ilişkin argümanlar geliştirme çabasına girildi. Ve herkes kendine göre bir tanım veya bir tasvir geliştirmek istedi.

TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın 23 Nisan münasebetiyle yaptığı konuşmada: 'Kurumlar saltanatı var' sözü ve 'Laiklik yeniden yorumlanmalı' önerisi umarım hatırlardadır.

Onun bu önerisine karşı YÖK Başkanı Erdoğan Teziç de cevaben: "Laikliğin yeniden tanımlanması gerektiğini düşünmüyorum. Zaten Anayasa'nın 24. maddesinde dinin siyasete karıştırılmaması yönünde laikliğin açık tanımı var." Demişti. Göndermede bulunulan 24. maddenin son fıkrası aynen şöyle: "Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz." Diyor.

İmdi Teziç, bu maddeyi laikliğin tanımı sanıyor. Oysa bu madde "devletin temel düzeninin din kurallarına dayandırılamayacağını" öngörüyor. Ve Hıristiyan Batı ülkeleri ile Türkiye arasındaki temel farklılık da işte, tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Hıristiyan Batı ülkeleri laikliği din ile devlet arasındaki ayrışmada görmüyor ve uygulamaları da bu istikamette yürümüyor. Hıristiyan Batı ülkeleri laikliği kilise otoritesi ile devlet otoritesi arasındaki ayrışma olarak anlıyor, öyle kabul ediyor ve öyle uyguluyor. Ancak bu "kavram" (işte burada kurum, kavram haline dönüşüyor) Türkiye'ye aktarıldığında, bu ülkede kiliseye karşılık gelecek bir kurum mevcut olmadığından, kilise yerine din kavramı ve kurumu ikame edilmiştir. Ve kafa karışıklığının kökeni, işte tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Hıristiyan Batı ülkelerinin kendi dinleriyle bir ihtilafı ve nizası yoktur. Oysa Türkiye'de bazı insanların kendi dinleriyle nizası var. Din denildiğinde tüyleri diken diken olan insanların yaşadığı bir yer bu ülke.

Hal böyle olunca, yani laiklik, asal anlamıyla dile getirildiğinde, yani laikliği kilise otoritesi ile devlet otoritesinin ayrışması biçiminde vaz ettiğimizde, bu ülkenin şartları itibariyle laikliğe ne yeni bir yorum, ne yeni bir tanım getirme imkânına yol bulunabilir. Ve mevcut kör dövüşü şimdiki haliyle sürüp gider. Laiklik din ve vicdan özgürlüğü ile karıştırılmaya devam eder. Ve en önemlisi, Hıristiyan Batı ülkelerinde nasıl olup da, laik olmalarına rağmen temel yasalarının referans noktasını dine dayandırdığını, buradan, Türkiye'den bakıp anlamak bir türlü mümkün olmaz..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi