T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 ŞUBAT 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

İslamofobi ile mizahı karıştırmak

Avrupa basını ikiye bölünmüş durumda. Üç ay önce Danimarka'da bir gazetede yayımlanan karikatürleri France Soir'a taşıyan yayın yönetmeninin işten el çektirilmesi gazeteleri ve gazetecileri ikiye bölmüş durumda. Tahmin edildiği gibi, meslektaşlarının işten el çektirilmesini protesto eden gazeteciler "ifade özgürlüğü"nün dokunulmazlığını öne çıkarıyorlar. Karikatürler hakkında olumsuz düşünceler taşısalar bile bu dokunulmazlığı savunmak adına bunlara sayfalarını açtıklarını belirtiyorlar. Karikatürlere yer veren ve vermeyen gazeteleri belli bir kriterden hareketle sınıflandırabilmek imkansız gibi. Avrupalıların "blaspheme" sözcüğüyle karşıladıkları "küfr"e en çok karşı çıkmaları gereken kimi muhafazakar gazeteler bu konuda çok "hoşgörülü" davranırken, kimi "sol" eğilimli gazetelerin karikatürlere hiç yüz vermediği gözleniyor. Mesela: Muhafazakar Alman gazetesi Die Welt, Katolik Norveç dergisi Magazinet, İtalyan Corriera della Sera, monarşist muhafazakar İspanyol ABC gibi gazeteler karikatürlere yer verirken, İspanyol sol El Pais, sağ El Mundo bu işe bulaşmamış. İngiltere'de durum daha ilginç: Hiçbir gazete karikatürlere yer vermemiş. Guardian, söz konusu desenlerin gereksiz olduğundan söz ediyor.

Bu örnekleri veriyorum, çünkü Türkiye'den de tamamen haklı itirazların yükseldiği bu karikatürlerin "Batı"da da bir tartışmaya yol açtığı ve sonuç olarak Avrupa basınını ikiye böldüğünü unutmayalım istiyorum.

Önceki akşam bir Fransız dergisinin henüz açık olan anketinde 70 bine yakın okurun karikatürlerin yayınlanması-yayınlanmaması ekseninde ortadan ikiye bölündüğünü gördüm. Bunu da şunun için hatırlatıyorum: Müslümanları derinden yaralayan bu çizgiler hakkında "Batı"nın tamamının zil çalıp oynadığı şeklinde yanlış bir kanaate varmayalım.

Bakın mesela: Liberation gazetesinden Pierre Haski, karikatürlerin gazetelerine taşınıp taşınmaması tartışmasının kendilerini nasıl yorduğunu anlatıyor. Sonuç olarak, "Müslümanlar ve terörisleri" kabul edilemez bir biçimde birbirine karıştıran en "karikatürel karikatürü" hemen saf dışı bırakmışlar. Birkaç çalışması Türkçe'ye de çevrilen Gilles Kepel, Müsümanların bu yayınlar karşısındaki tepkisine hak veriyor. Gand Üniversitesi'nden profesör Dirk Voorhoof'un konuya ilişkin değerlendirmesi çok daha dikkat çekici: Profesör, Avrupa'da İslam'a yönelik saldırıların nasıl "hoşgörü" ile karşılandığını o kadar güzel açıklıyor ki: İngiltere'de mahkeme Salman Rüştü'nün kitabına ilişkin olarak "küfr" gerekçesiyle açılan davayı "küfr"ü engelleyen yasaların sadece Hıristiyanlığı koruduğunu belirterek reddetmemiş miydi?

Voorhoof, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1994 ve 1998'de biri Alman diğeri İngiliz iki yönetmenin filmlerinin gösteriminin ülkelerinde yasaklanması üzerine önüne gelen davalara ilişkin verdiği kararlarda, Avrupa Konvansiyonu'nun "çoğunluğu şoke edici" düşüncelerin ifadesine de izin veren 10. maddesini hatırlamayarak söz konusu yasakların "demokratik bir toplumda zorunlu" yasaklar olduğuna hükmettiğini de güzel anlatıyor doğrusu.

Toparlayacak olursak: Unutmayalım ki, ifade özgürlüğü bazı Avrupa ülkelerinde (özellikle Fransa) "küfr" söz konusu olunca da "genel olarak" dokunulmazdır. ("Genel olarak" diyorum, çünkü Vinci'nin "İsa'nın son yemeği" tablosundan esinlenerek Paris caddelerine asılan "uygunsuz" bir afişin "inananları incittiği" gerekçesiyle mahkeme kararıyla nasıl indirilmesinin üzerinden çok zaman geçmedi.) "Küfr"e özellikle "Katolik ülkeler"de "hoşgörü" gösterilmesinin nedenleri arasında tarihte bu ülkelerde yaşanan "antiklarikal" mücadele başta gelmektedir şüphesiz. Yani sonuç olarak baskıcı olduğuna karar verilmiş bir kuruma karşı bir silahtı söz konusu olan. Peki ya Danimarkalı'nın çizgileri? Bu düzeysiz ve tehlikeli çizgiler ise tamamen farklı bir amaca, "İslamofobi"ye hizmet etmektedir. Çizer dünyadan o kadar habersizdir ki, yayımladığı karikatürlerin doğrudan, Danimarka'dan başlayarak dünyanın dört bir yanında yaşayan Müslümanları hedef aldığının farkında değildir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi