T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Kriz ve gelenek...

İç ve dış dinamikler elele verince bir ülkeye çıta atlamaya da itebilir, çıta düşmeye de... Bu açıdan kritik günler geçiriyoruz. İç siyasette yaşanan tartışmalar ülkeye bir tür "istikrarsızlık atmosferi" pompalıyor. Bu atmosferin oluşmasında her kesimin, iktidardan muhalefete, basından sivil toplum örgütlerine herkesin biraz payı var. Trabzon'dan Konya'ya olup bitenler adeta psikolojik bir gerilim arayışıyla iç içe girmiş görüntü veriyor. Danıştay kararı gelebilecek en kritik zamanda ve en kritik sonuçla çıkıyor...

Türkiye'nin karışması da kolay, Türkiye'yi karıştırmak da...

Bunun ana nedeni ülkenin zeminin siyasi ve toplumsal kaygan olmasıdır.

Zemin kaygandır zira insana, yerel inisiyatife, katılıma yer vermeyen, demokrasiyi marjinalize eden bir "modernlik" anlayışımız, geleneğimiz var. Toplum değiştikçe, istekleri, talepleri çeşitlendikçe, siyasi sorunları arttıkça bu anlayışa daha çok sarılırız. Bu anlayışı hemen her köşede, hemen her siyasi eğilim içinde, üniversite aktöründen medya aktörüne kadar tüm kanallardan, bıkmadan usanmadan yeniden üretiriz. Demokrasiyi, kavramları, ilkeleri bu geleneğe uygun olarak yorumlarız.

Bu gelenek aslında kamu otoritesinin ekonomik, sosyal, kültürel her adımın, asayiş tedbiri olarak görülmesini ifade eder.

Tarihimiz, bazıları geride kalmış görünen, aslında süreklilik taşıyan bu insani yüzlü otoriter gelenekle ilgili yüzlerce örnekle doludur.

İşte bunlardan biri...

Dahiliye Vekaleti'nin 16 Ocak 1937 tarih ve 935 sayılı yazısı...

Bu tarihte, Dahiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya imzasıyla, CHP Halkevi başkanlarına ve genel müfettişlere 935 sayılı bir yazı gönderilir.

Yazıda Şükrü Kaya şunları söylemektedir:

"İstanbul'da sırt hamallarından bir yurttaşın, yükünün ağırlığı altında öldüğünü büyük bir teessürle haber aldım. Sırt hamallığı meselesi, aşağıda sureti bağlı 4.4.1936 tarihli 117/50 numaralı tamimle ne yapılmak lazım geldiği bildirilmişti. İstanbul'daki acı hadise gösteriyor ki memleketin bazı yerlerinde hâlâ bu kötü itiyat devam etmektedir. Tarihi, numarası yukarıda yazılı emir dairesinde tedbir alarak sırt hamallığının ortadan kaldırılmasını tekrar rica ederim.

"Bir de şehirlerde yoğurtçu, sucu, sefertası ile yemek taşıyan bazı kimseleri omuzlarında iki tarafta eşya asılı uzun sırıklarla geleni geçeni rahatsız ettikleri ve yollarda gelip gitmenin intizamını bozduklarından şikâyet olunuyor. Birçok vatandaşlardan alınan bu şikâyet çok haklı ve yerindedir. Mevzuunun derhal kaldırılmasını ve icraatı havi cevabınızı rica ederim..."

Verili ve hâlâ süren bir zihniyetin altını çiziyor bu örnek. Hükümet meselesinden, tesettür krizine, kamusal alan tartışmalarından, devletçi - ataerkil siyasi kültüre, bugün tartışılan sorunların tam öbeğine oturuyor.

Dönemin Dahiliye Vekili, ilk bakışta insani ve gerekli olandan, toplum kamu yararından, rasyonelden ve devlete düşenden yola çıkıyor. Ve tedbir üzerine tedbir buyuruyor. Bu da ilk bakışta doğal. Ama tedbir önerilerinin mantığına gelince iş değişiyor. Zira bunlar "pozitif değil, negatif; düzenleyici değil, yasaklayıcı..."

Aynı bugün olduğu gibi...

Şükrü Kaya, toplumsal işbölümünü kötü alışkanlık olarak görüyor ve çözüm olarak meslek dalını ortadan kaldırmayı öneriyor. "Kaldırımlarda yürüyüş intizamını" derken, kimlerin "görünebilir", kimlerin "görünemez" olduğunu tanımlıyor.

Aynı bugün olduğu, bugünlerde yapıldığı gibi...

Kamusal alanda "görünebilirlik - görünemezlik"; toplumsal olana müdahale, "ortadan kaldırarak" sorun çözdüğünü sanma, istenmeyen her gelişmenin bir asayiş sorununa indirgenmesi, bunlar bugünün de sorunları değil mi?

İlişki hep aynı. "İntizam", yine insandan önde geliyor; "nizam", talebe rağmen sağlanmaya çalışılıyor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi