T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Haldun DOMAÇ

Nobre'nin cezasını kim verecek

Samsunspor-Fenerbahçe maçının ardından üç isim gündemin ilk sırasına oturdu;

Nobre, Serdar Tatlı ve Kerem. Kuşkusuz bunların içinde Nobre'yi ayrı bir yere koymak şart. Öncelikle belirtelim; Hakemleri aldatmaya yönelik hareketleri yapan ilk futbolcu Nobre değil, sonuncusu da olmayacak. Nobre'yi farklı kılan, bu türden dürüst oyuna aykırı eylemleri sıkça yapıyor olması. Ç.Rizespor maçında elle attığı gol, G.Birliği maçında rakibini iterek attığı gol, Samsun'da kaleciye geçtikten sonra kendisini yere atması onun bu eylemi istem dışı değil, bilerek yaptığını, aldatmayı iş haline getirdiğini gösteriyor. O halde Nobre'nin bu eylemlerinin cezalandırılması gerekiyor. Peki kim tarafından? Bence cezayı F.Bahçe vermeli. Benimki ütopik bir düşünce biliyorum.

Bırakın cezayı Fenerbahçe olayı haklı gösterecek bir savunma gardı alırsa hiç şaşırmam. Ancak bu ülkenin sporunda lider olmuş bir marka cezayı kesmeli. Federasyonun yapacakları sınırlı. Çünkü hakem olayı gördü ve düdüğü çaldı. Eğer bu görüntüler ile ceza verilirse, emsal oluşur ve Türk futbolu bir kargaşa ortamı içine çekilir.

Şimdi gelelim Serdar Tatlı'ya... Kimse çıkıp; "Ben 100 metreden görüyorum da Serdar Tatlı 15-20 metreden nasıl görmüyor demesin." Maçı televizyondan izledim. Hareketin olduğu anda pozisyona "penaltı" dedim. Ancak ağır çekimde olayı net olarak süzebildim. Çünkü Nobre rolünü iyi oynamıştı. Aynı şekilde pozisyonun ardından Samsun'da bulunan Cömert Arslan'ı aradığımda spor yazarlarının pozisyona penaltı dediğini söyledi. Yani oturduğunuz yerden ahkam kesmek kolay değildi. Bunu yazarken, Tatlı'nın hatasız olduğunu savunmuyorum ama kolay pozisyonda teslim olmadı Tatlı.

Ayrıca maçın ardından özür dilemesi adamlığının bir göstergesi. İşin üzücü yanı Serdar Tatlı'nın ayağının kaymasını bekleyenlere fırsat doğması. Nitekim fırsatı kaçırmadılar. Bu sezon ne kadar zor maç varsa, sırtına yüklenen Tatlı, bir anda "Kötü hakem" yaftasını yedi. "Peki geçen hafta Malatya-Galatasaray maçının ardından bu hafta ona Samsunspor-Fenerbahçe maçına veren MHK'nin hiç mi suçu yok?" Mustafa Çulçu, Antalya'da yapılan TSYD seminerinde Tatlı'ya duyulan güvenden memnun değildi. Başkanlığı döneminde bu güveni ortadan kaldırdı. Bir de kaleci Kerem var. Olayda kusuru yok. Ancak olaydan sonra hakem Serdar Tatlı'ya yaptıklarını iyice izlemeli. Tatlı'ya göğüs vurmalar, sözle saldırılar. Hakkını savunmak şiddet ve öfkeyle olmaz.

Özetle, Fenerbahçe futbol kamuoyunda bir yara daha aldı. Sorumlusu kim? Sorumsuzca davranan Nobre. "İyiler enünde, sonunda kazanır" diyenlerin yapması gereken kötüleri iyilerden ayıklamak olmalı.


G.Saray'ın hakem keyfi

Türkiye'de hakem hataları hep oluyor. Ancak camialar hakem hataları lehlerine olursa sessiz kalıp, hakemi övmeyi, rakiplerin lehine olunca, ortalığı yangın yerine çevirmeyi ihmal etmiyor. Birini diğerinden ayırdığımı sanmayın. Nitekim G.Saray-G.Antep maçından sonra mikrofon uzatılan Ergün Gürsoy, Bülent Tulun ve Eric Gerets, hakemi çok beğendiğini söyledi. Fatih Gökşen, Kuddusi Müftüoğlu'na övgü düzerken, "Kendisi elle atılan bir golü gören ilk hakemdi" diyerek, F.Bbahçe'ye gönderme yaptı.

Peki Kuddusi Müftüoğlu, sütten çıkma ak kaşık mıydı? Hayır. Önce Ümit Karan'ın Hasagiç'in ayağına kasti olarak basmasını es geçti, ardından Hasan Şaş'ın Özgür'e yaptığı sakatlayıcı hareketi sadece faulle geçiştirdi. Müftüoğlu'nun bu pozisyonlarda kasıtlı kararlar vermediğine eminim. Ancak şimdi soruyorum; "Bu iki pozisyonun muhatabı Mondragon ve Necati olsa ve Galatasaray puan kaybetse yöneticiler ve Gerets ne diyecekti?"


Direkler arası Aziz Yıldırım

Direkler arasında sarkaç gibi izliyorduk maçları Şükrü Saraçoğlu'nda... En uygun yerde üç beş maç izlediğinizde bile bel kayması, boyun fıtığı riski altındaydık. Stadın tribünleri yıkılıp, yapılırken, "Bizim çilemiz ne zaman bitecek?" diye iç geçiriyorduk. İşte o çile geçtiğimiz günlerde bitti, Aziz Yıldırım'ın katılımıyla duayen spor yazarı "İslam Çupi"nin adını taşıyan tribünümüz açıldı. Şimdi yazacaklarımdan sonra "Şu gazeteci milletini mutlu etmek de imkansız" diyeceğinizi biliyorum ama yine de yazacağım. Tribünde iki ciddi sorunumuz var. Birincisi; oturma yerleri tek sıra. Yani 26 kişi bir sırada oturuyor, sadece baştan ve sondan iki giriş yapabiliyoruz. Sıkıntı Başkan Yıldırım'a anlatıldı, bir çözüm bekliyoruz.

İkincisi; oturduğumuz yerin sahaya olan uzaklığı. Yani bir pozisyon hakkında yaklaşık 100 metreden karar vermek zorundayız. Bu da sağlıksız bir durum. Oysa çözümü basit. Başkan Yıldırım, 1907 tribününde maç izleyenlere uçak konforu sunup, her koltuğun arkasına birer televizyon ekranı koyduğuna göre, basın tribününden 8-10 televizyonu esirgemez.


Anelka gerçeği

Anelka, Samsun'da bir gol attı, iki asist yaptı. Soru şu; "Son haftaların durgun starı nasıl değişti?"

Bir; 10 Şubat'ta transfer dönemi sona erdi. Anelka'nın sezon sonuna kadar Fenerbahçe'den ayrılma ihtimali ortadan kalktı.

İki; Dünya Kupası için geri sayım başladı. Anelka; Henry, Trezeguet, Cisse gibi forvet oyuncuları arasına girip, milli takıma seçilebilmesi için çalışması ve iyi oynaması şart.

Özetle, gerçek Anelka'yı sanıyorum bundan sonra izleyeceğiz.


Skor ve ötesi

Beşiktaş, son üç maçta seri galibiyetler alınca, keyifler yerine geldi. Yeni transferler Bobo, Gökhan Güleç ve Tomas Jun baş tacı. Galibiyetlerin mimarı ve gençleştirme operasyonunu başlatan Tigana, yere göğe sığdırılamıyor. Peki tablo göründüğü kadar kusursuz mu?

Beşiktaşlıların tadını kaçıracak biliyorum ama bazı noktalara işaret etmekte yarar var. Beşiktaş geçen sezon yine iddiasız olduğu dönemde Rıza Çalımbay'ın yönetimindeydi ve ligin ikinci yarısında oynadığı 17 maçta 12 galibiyet, 4 beraberlik almış, sadece Galatasaray'a yenilmişti. Bu nedenle Tigana'ya övgüler için erken. Ayrıca Tigana'nın yıl sonunda kalacağı da garanti değil. Şimdi gelelim yenilere... Gökhan Güleç, Sergen'in de dediği gibi, Türk futbolunun geleceği. Hızlı, çabuk, adam eksiltiyor, boş koşular yapıyor, hücum presinde etkili. Bobo'nun ilk intibaı hiç olumlu değil. Bir maçta yargıya varmak zor ama bana bir büyük takımın gol yükünü taşıyacak görüntüsü vermedi.

Üstelik kiralık. Hadi iyi çıktı, Beşiktaş onun bonservisini aldı diyelim, ya Tomas Jun? Trabzonspor'un malı. İyi oynarsa Trabzonspor bu oyuncusunu verir mi? Verse bile ucuza kapatabilir misin?

Sonuç, gençleştirme operasyonu için adım atmak yerinde ama Tigana'nin durumu belli olmadan, kiralık oyuncularla, ayrıca Sergen ve Tümer'e bel bağlayarak yeni sezonun temellerini atmak, odunsuz soba yakmaya benziyor.



Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi