T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 ŞUBAT 2006 SALI | ||
|
İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin bu derece kötüleşmesi, gerilimin "Medeniyetler çatışması" atmosferine sürüklenmesi, "iki dünya" arasındaki bütün farklılıkların düşmanlığa dönüştürülmesi kimin işine yarıyor? Gerilimin kaynağını ve sonuçlarını sağlıklı değerlendirmek zorundayız. İslam'ın küresel boyutta düşman ve tehlikeli olduğunun bir kanaat haline getirilmesinden kimler ne kazanıyor, bilmek zorundayız. Batı'nın 21. yüzyıl tasarımı, Medeniyetler Çatışması tezi üzerinden yürütülüyor. Bu tez ise "İslam düşmanlığı" üzerinden geliştirildi. "İslam tehdidi" ile son yıllarda neler kazandıklarına bakalım: İki ülke işgal ettiler. Müslüman ülkelerin birkaçı hariç hepsinde askeri üsler kurdular. Müslümanların yaşadığı coğrafyanın zenginliklerine el koydular. Etnik ve mezhep farklılıklarına düşmanlığa dönüştürdüler. Karikatür krizi ne ilkti ne de son olacak. On beş yıldır düşmanlığın dozu sürekli arttı, artmaya da devam edecek. Sanıldığı gibi bu, İslam'ın Batı'yı hedef almasından değil, Batı'nın İslam'dan paranoya derecesinde rahatsızlığından, Müslümanların yeryüzünün en önemli coğrafyasını kontrol etmesini hazmedememesinden, 21. yüzyılda bu kaynakları rahatça sömürememe korkusundan kaynaklanıyor. İslam düşmanlığının çok daha kötü, trajik sonuçlarıyla yüzleşeceğiz. Bu nedenle, belli ülkelerin, güçlerin İslam düşmanlığı üzerinden küresel hesaplar içine girmelerinin önü alınmalı. Düşmanlık, tarihi önyargılar istismar edilerek belli merkezler/devletler tarafından körükleniyor. İslam düşmanlığı bir insanlık suçu olarak nitelenmeli. Buna göre yasal düzenlemeler yapılmalı. Bu yapılmazsa, önlemler alınmazsa, süreç, Paris, Berlin, New York sokaklarında Müslümanlara yönelik toplu saldırılara kadar varacaktır. Şimdi yeni işgallere hazırlanıyorlar. Ön hazırlık için de karikatür krizini buldular. ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü İran'a saldıracak! Bütün Ortadoğu'yu ateş topuna dönüştürecekler. Huzistan eyaletini işgal edecekleri, böylece İran petrolünün yüzde 90'ını ve Hürmüz Boğazı'nı ele geçirecekleri, İran'ın askeri lojistik ihtiyaçlarını kesecekleri söyleniyor. Irak'tan, İsrail'den, Diego Garcia'dan ve Körfez'den kalkacak uçaklar ve füzelerle İran'a şok bir saldırı yapacakları söyleniyor. İsrail'in iki yüz ile beş yüz arası termonükleer bombası Müslüman ülkelere çevrilmiş halde beklerken, İran'ın hangi aşamada olduğu bile bilinmeyen nükleer çalışmaları için onlarca kenti yakıp yıkmaya hazırlanıyorlar. İsrail'e verdikleri 500 bunker-busting bombası ne için kullanılacak? George Bush'un 2002'de imzaladığı "önleyici saldırı"da "düşük yoğunluklu nükleer silah" kullanılmasına ilişkin belge ne anlama geliyor? İran'a yapılacak ilk şok saldırıda on bin kişinin öleceği hesaplanmış. Yüzlerce bilim adamı, mühendis ve din adamı hedef alınacakmış. Saldırıya en az yüz savaş uçağı katılacakmış. Yirmi nükleer tesis vurulacakmış. Müslümanların ölümü onlar için sadece bir istatistik. Irak'ta Birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana öldürdükleri yüz binlerce insanın kaydı bile tutulmadı. Bu saldırıyla İran'ın silahlanması on yıl geriye gidecekmiş. Tahran, İsfahan gibi birçok kent hedef alınacakmış. Saghand, Ardkan, Gehine, İsfahan, Natanz, Tahran, Buşehr ve Arak gibi bir çok bölgedeki tesisler bombalanacakmış. Dünyanın gözleri önünde yeni bir katliama hazırlanıyorlar. ABD'nin yeni savunma bütçesine ve Donald Rumsfeld'in açıkladığı yeni savunma doktrinine bakınca, küresel saldırının çok ötelere gideceği ortaya çıkıyor. ABD ordusu birçok cephede savaşa hazırlanırken, ölüm mangaları için 5.1 milyar dolar ayrıldı. İran'a saldırı, onbinlerce can alacak. İslam şehirleri harabeye dönecek. Ama en önemli sonucu, Batı ile İslam arasına aşılmaz duvarlar örecek, ilişkiler tamamen kopacak ve bu yüzyıla damgasını vuracak çatışmalar başlayacak. İngiliz askerlerinin Iraklı çocuklara ne yaptığını gördük. Artık örneklere ihtiyacımız yok. Aynı nefret her yerde. Korkunç bir açgözlülükle başkalarına ait her şeye saldırıyorlar. Saldırı bu kadar kontrolden çıkmışken, nefret sürekli beslenirken, tek yanlı diyalog söylemleri, kitleleri uyuşturan bir afyona dönüşmüyor mu?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |