T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 TEMMUZ 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Toz-duman ve Ferman

İnsanlık onuru, insan hakları; başkalarının tek taraflı buyrukları ve yargıları ile kalkmaz. Çünkü insanlık onurunu, insan haklarını bireye veren bu "başkaları" değil, Yaratacıdır. Şu halde, Vedûd, Rahman ve Rahîm olan Allah'ın, toz-duman kopmadan önce tuz-duman hali için ne dediğini öğrenmek ve toz-duman koptuğu zaman bunu uygulamak, yine Ferman'a uymak gerekir. "Tozdan dumandan ferman okunmaz" mazereti geçerli mazeret değildir. Yarım yüzyıla yakın bir zaman öncesinde, o sıralarda Kars'da bulunan ve yaşları küçük olan yeğenlerim İstanbul'a dede evine geldiklerinde, kardeşler arasında şakalı bir itişip-kakışmaya girişirlerken şu-Karslı azerî muhitinden getirdikleri -na'râyı atarlardı: - Ara garıştı, mezheb (y)itti, fırsattan istifâde! (Ara karıştı, kargaşa=anarşi başladı, din ortadan kalktı, kayboldu, fırsattan istifade zamanıdır.) O sıralarda bu savaş na'râsına "felsefi" açıdan baktığım için önem vermezdim. Sonraları farkına vardım ki "toplumbilimsel açıdan" doğru bir "gözlem" sonucu imiş!

Bugün, ABD ve İsrail, "mirsad-ı ibret"ten bakabilenler için, insanlığın medeniyet yolunda bunca bin yıl attığı adımlardan sonra, Adem'den bu yıla (2006) kadar, Ekim ayında tamamlanacak olan yedibin yıl boyunca bir arpa boyu bile ileri gidemeyip Adem öncesi sorumsuzluklarını sürdüren barbar (müstekbir) "nefilim"in halefleri olduklarını, Habil'in değil Kabil'in izleyicileri olduklarını hakkı ile isbat ettiler. Uyarıları dinlemediler. Sevgi yerine kini koydular. Üstelik ilahî sevgi ile alay ederek Beyrut'a gönderdikleri bombaların üzerine "sevgilerimizle" yazdıkları da oldu. Çok yakında "zalimler nasıl bir dönüşüme uğrayacaklarını bileceklerdir."

Tahrif edilmemiş ilâhî Tebliğ'de "ırkçılık" ve "üstün ırk" şeytanî saplantısının gölgesi bile yoktur. Musa'nın (A.S) tebliğinde de yoktu, fakat sonradan "Yahudilik", "hidayete erenler" anlamında bir seçkinlik ifadesi olmaktan çıkarılıp bir "ırk" adı haline getirildi. Mesih'e (A.S) bağlı olanlar bunu reddetti. Yazık ki Amerika'da bir çılgınlar topluluğu bu şeytanî sapmayı inanç olarak benimsediler. Bu arada, bu sapma, Kur'an-ı Kerim'in emrine uyup "tanışacakları" biribirlerini sevecekleri ve ilişki kuracakları" yerde, tepişmeleri için, başka milletler arasına da bir dinamit fitili olarak sokuldu. Uluslararası Hukuk, Tabiî Hukuk'u alaya alan, "güçlünün kanunu''na dayanan bir korsanlık, canavarlık, barbarlık alanı oldu. Uluslararası Hukuk alanına "çıkardan ve güçlünün çıkarından başka bir kıstas yoktur" kuralını hakim kılanlar, İç Hukuklar alanında da Tabiî Hukuk'un görünürdeki yenilgisini başlattılar. Oysa Tabiî Hukuk yaptırımlarını da Tabiat'den müsbet ilimlerden ve bu arada 'Toplumbilim'den olan bir Ferman'a sahiptir. "Tozdan dumandan ferman okunmaz" diyenler, kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın, iki müttefik Yeryüzü Canavarı'nın, Ye'cûc ve Me'cûc'un, Bâbil'in kim ve neresi olduğunu çok acı bir şekilde görecekler, "kendim ettim, kendim buldum" türküsünü kendi dillerince çağıracaklardır.

İmdi ey kardeşler, Ferman'ın başlıca okunacağı zamanlardan biri de toz-duman zamanıdır. Ne var ki bazı kimseler "Güçlü'nün kanunu" meş'um öğretisi tarafından çarpıldıkları için, toz ve dumanlı havadan hoşlanırlar, "ara garıştı, mezheb (y)itti, fırsattan istifade!" na'râsı ile onlar da gözlerine kestirdiklerine saldırmayı düşünürler. Oysa Canavar karşı tarafa da aynı telkini yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı Tarihi'ni unutmayalım: Ermeniler bize, biz ermenilere, Araplar bize, biz Araplar'a karşı dolduruşa getirildik ki, savaş sonrası bu tezviri ustalıkla yapanlar, asıl "fırsattan istifade edenler" olsunlar! Bu oyun devam ediyor. Araplar artık "sevgili amcaoğulları" olmaktan çıkarılıp "yok edilmeleri gereken düşman" oldu iseler de, kimbilir belki Kürtler'in kaybolmuş bir kabile oldukları keşfedildi! "Ermeni Soykırım Tasarısı" gibi PKK da Türkiye'nin iradesine ipotek koyma aracı kılındı. Bazı "tanınmış" Türk yazarları, bir yandan Canavar'a "asıl yılanın başı İran'da, orayı bombalayın" diyerek yol gösterirlerken, bazıları da -son olarak Kürşat Bumin Bey'in isabetle belirttiği gibi- "sınır ötesi operasyon" dolduruşuna gelmeye başladılar. Oysa, bu operasyonun durdurulacağı, böylece Irak'taki Kürt yönetiminin hâmisi konumunu büsbütün güçlendiren canavarlar ittifakının Kürt ve Türk düşmanlığını icat etmek için, bunun ardından başka iç oyunlar tertipleyeceği açıktır. Ferman'a, Tabiî Hukuk'a bağlılığımızı ve güvenimizi bozmayalım. Türk ve Kürt ve diğer bütün halkımızla gerçek uygarlık temsilcisi, Habil halefi, Adem Vârisi Yüce Sevgili'nin (S.A) ve toz ve dumanda da Fermanı okumaya devam eden Allah Velileri'nin bağlıları olmayı sürdürelim. Yakında, kana susamış olanlar, susuzluklarını kandıramadan husrana uğrayacakları, Sevgi'nin Adaleti Arz'a hâkim olacaktır. Müjde=İncil budur işte! Ey kendilerine Evanjelik=Müjde ehli adını takanlar! İblis'den müjde geleceğini mi sandınız? İblis'den gelecek tek müjde, cehennem müjdesidir. İsa'nın müjdesi; Kana susayanlara değil adalete susayanlaradır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi