|

Ya bu rolü oynayacaktım ya da ölüp gidecektim!

Filmdeki repliğe gönderme yaparak Yeraltı'ndaki Muharrem rolünün önemini vurgulayor Engin Günaydın: "Ya bu rolü oynayacaktım ya da ölüp gidecektim. Her an kaçabilirdim, Zeki 'olmuyor' deseydi, 'Evet, evet olmuyor hemen gidelim' diyebilirdim. Çok zordu ama ben sonuçtan memnunum" diyor

Röportaj: AYSEL YAŞA
00:00 - 14/04/2012 Cumartesi
Güncelleme: 22:00 - 13/04/2012 Cuma
Yeni Şafak
Ya bu rolü oynayacaktım ya da ölüp gidecektim!
Ya bu rolü oynayacaktım ya da ölüp gidecektim!
Açık söylemeliyim röportaja giderken heyecanlıydım. Canlandırdığı karakterlerin hepsi sorunlu adamlar ve o da çok sosyal olmayı sevmiyor, konuşmaktan hoşlanmıyor zannediyordum ki... Fena halde yanıldığımı anladım. Burhan ağabeyimiz artık yanlışları ve anormallikleriyle Ankaralı memur Muharrem olarak karşımızda. Oyuncu Engin Günaydın, Yeraltı filminde takdire şayan bir oyunculuk sergilemiş. Zeki Demirkubuz'un iyi yönetmenliği ve Günaydın'ın muhteşem oyunculuğuyla ortaya sarsıcı bir film çıkmış. Biz de Günaydın'la sakin bir yerde buluştuk, filmi konuştuk, bol bol güldük durduk!

Bir Burhan Altıntop kolay yetişmiyordu ama Muharrem de hiç fena değil. Muharrem nasıl yetişti, zor muydu?

Oyunculuk bir kamp gibidir. Bazı roller bir kampa girdiğiniz zaman gerçek dilini bulabiliyor. Ben Yazı Tura'dan beridir hiçbir rolle bu kadar ilgilenmemiştim. Rolün mekanına yakınsanız oynaması da kolaylaşıyor. Öbür türlü rolü oynamak zor, bir çay istemek bile çok zor. Role hazırlanırken dizi yapmadım, bütün engellerimi kaldırdım ve iyi bir performans sergilemek üzere bu işe başladım.

Bu rolde sizi böylesine etkileyen neydi?

Senaryo çok iyiydi. Rolde iyi oynarsanız olabiliyor, iyi değilseniz felaket bir hal alabilirdi. Muharrem'in bir repliği var ya filmde 'Ya bu meseleyi çözecektim ya da geberip gidecektim' diye. O bana da uygun bir durumdu. Ya bu rolü oynayacaktım ya da ölüp gidecektim. Her an kaçabilirdim, Zeki 'olmuyor' deseydi. 'Evet, evet olmuyor hemen gidelim' diyebilirim. Çok zordu ama sonuçtan memnunum.

Muharrem nasıl bir adam?

Muharrem özel bir adam gibi duruyor halbuki değil. Son derece sıradan, herkese çok yakın. Biz insanlar sosyal hayatta, hayatımızı devam ettirebilmek için başka bir hayat karakterine bürünürüz. Sonra özel hayatımıza döndüğümüzde kendi kişiliğimizle karşılaşırız. Çok konuşmayız onla. Hep sosyallikteki büyük başarıyla yetiniriz. İş dünyası kadar iç dünya da çok konuşulmaya değer bir yerdir oysa ki. Herkes iç dünyasında yaşıyor, ama buradaki büyük dertler hiç konuşulmuyor.

Aslında biraz hayata, kendimize ve diğer insanlara karşı iki yüzlülük gibi...

Çift karakterli olmak bu ülkeye mahsus mu yoksa insanlığın bir hali mi bunu tam bilemeyeceğim. İnsanlar şizofrenliğe itiliyor bu ülkede. Dışımız gelişirken, içimiz zayıflıyor. İnsan kendisine uzaklaştıkça büyük bir sıkıntıya düşüyor. Duygularından uzak, matematiksel kararlar veren, belirli bir saatte uyanan bir android oluveriyor.

OLAYLARI GEÇ ALGILIYORUM
Bir anti kahraman Muharrem. Filmde neden böyle davrandığını anlatıyor bize. Hatta bazen ona hak da veriyoruz ama siz olumluyor musunuz?

Çok kaba bir adam. Kendi içerisinde ukala. Egoları çok yüksek. Problemler buradan kaynaklanıyor. Muharrem aslında benimle hiç alakası olmayan birisi. Fakat yalnız kalması, kendi içine dönmesi benimle olan tek bağlantısı. Bu bir yalnızlık filmi ve hepimiz de yalnızız bu hayatta.

Çok mu yalnızsınız?

Hayır. Muharrem kadar değil. Yine kendimizi kurtarmışız. Arkadaşlarımız var, onlarla ilişki kurmayı becerebiliyoruz. O bunların hiçbirini yapamıyor. Muharrem bir insan için korku aslında. Ben Muharrem olsaydım ne olurdu? (Gülüyor) Düşünmek bile istemiyorum, korkunç!

Vavien'deki Celal'le Muharrem arasında çok fazla benzerlik var. Siz senaryoyu okurken bunu fark ettiniz mi?

Etmemiştim ama şimdi siz söyleyince düşünüyorum da, haklısınız. İkisi de iç dünyasında planlar yapan adamlar. Bir de ikisi de anti kahraman. Bizim sinemamızda karakterler hep kahraman özellikleri taşır, kararları ve söyledikleri nettir. Ama bu tip karakterlerin netlikleri hep fludur.

Zeki Demirkubuz'la ikinci filminiz bu. Enerjiniz mi tutuyor, yoksa filmlerine gözünüz kapalı mı güveniyorsunuz?

Yazgı filminde çok gençtim. Kafam karışıktı, mesleği yapsam mı yapmasam mı diye düşünüyordum. Zeki'yi de sinemayı da iyi bilmiyordum. Sinemayı hala iyi bildiğimi söyleyemem zaten. Ama şimdi Zeki'nin başkalarının anlattığı gibi sert birisi olmadığını gördüm. Kolay tarif ediyor, zihin okuyor. Tekrar bir proje olsa yine çalışırım onunla.

Zeki Demirkubuz 'Engin olmasa film eksik kalırdı' demiş

Evet ya! Valla bu cümle hakkında ne düşündüğümü soruyorlar da ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben olayları anında algılayabilen biri değilim. Çok sonradan anlıyorum. İki sene sonra Zeki'nin ne demek istediğini daha rahat anlayabilirim.

BİR KİMLİĞİM YOK!
Filmlerinizi de böyle geç mi algılıyorsunuz?

Evet, aynen! Ben Zaga'yı Avrupa Yakası zamanında, Avrupa Yakası'nı Vavien zamanında, Vavien'i ise çok daha sonrasında izledim. İzledim derken iyi anlayabildim yani. Geç algılama var ya zaman geçmesi gerekir. Şimdi röportajlar, görüşmeler, vizyon derken benim kafam karışıyor!

Oturup izliyorsunuz değil mi filmlerinizi?

Evet, mecburen. Bu projeler benim kimliğimi oluşturuyor. Mesela bana Yeraltı'nda oynayan adam diyecekler. Benim şimdi bir kimliğim yok. Televizyonda Burhan Altıntop'tum sadece. Kendimi izlediğim zaman 'vay be' falan demiyorum. Kendimi izlemek sadece bir test benim için.

Hırslı biri değilsiniz.

Hırslı biri olsam çok daha hızlı hareket ederdim. Ben bu sakinliği ve ritmi seviyorum. Hiçbir şey için acelem yok. Çok fazla teklif geliyor. Onu da yapayım, buna da el atayım diye bir derdim yok.

Bugüne dek, buna Burhan Altıntop da dahil kusurlu adamları canlandırdınız. Rol tercihinde bir kriter mi bu?

Doğru. Çünkü insan kusurlu bir yaratıktır. Kusurlarıyla öğrenir ve kusurlarıyla kendisini oluşturur. İdeal insan görmedim ben. Biraz konuştuğunuzda hiçbirinin ideal olmadığını görürsün. Herkes çok kusurlu ama sanki ideallermiş gibi bir havaya giriyorlar. Ben de ideal değilim. Çok kusurluyum ve onlardan da memnunum.

AKILLI İNSANLARI SEVMİYORUM
Kusurlarınız neler?

Daha iyi yapabileceğim şeyleri beceremiyorum, yanlış yerlere gidiyorum, iyi araştırmıyorum, araba kullanamıyorum, yön bulamıyorum, kendi başıma bir şeyler yapamıyorum. Yani bir ton kusurum var. (Gülüyor)

'Akıllı bir adam kendine karşı acımasız değilse, gururlu olabilir' repliği var filmde. Akıllı olmak önemli mi?

O ilk söylediğiniz cümleyi mesela algılamakta zorlanıyorum. İlk önce iyi anlıyorum, oynuyorum, sonra da unutuyorum. Ben akla bazı zamanlarda ihtiyaç duyarım. Akıl olayından pek haz etmem. Sanatı akılla yapan insanlardan pek hoşlanmam. Aklını çok iyi kullananlar da canımı sıkıyor benim. Yakınlık kurduğum herkes kusurdur, kusurludur.

Delilik sınırını düşünürsek bu sınırın neresindesiniz?

Aslında bizde zihni ferah bırakmayı delilik olarak algılıyorlar. Sorun buradan kaynaklanıyor. İnsanın zihninin ferah olması, tatile çıkması gibi bir şeydir. Ne güzel işte! Fakat sorun şu; ya geri dönüşü yoksa… (Gülüyor.) Aslında biz burada çok besleniriz, partimizi burada veririz. Geri dönüş olduğu sürece bence hiçbir sorun yok. Delirmenin bize büyük faydaları da vardır ama geri dönüş şart!

Filmde de cevap aranıyor ya gerçek ne şu hayatta?

Ben çok hayalci birisiydim ama hayal kurmanın sadece hayalde kaldığını iyi de öğrenmiş birisiyim. Bir de sıkıntıya düştüğümde hep gerçeğe bakmasını doğru bulurum. Gerçeğe bakıyorum. Birileri beni sevmiyorsa sevmiyordur, hadi bana eyvallah! Çünkü gerçeğe baktığınızda size her şeyi söylüyor zaten. Gerçek her anlamda gerçeği size fısıldar.


Televizyonda komediye yeşil ışık!

Avrupa Yakası'ndaki Burhan Altıntop karakteriyle hafızalarımıza kazınan Günaydın, yeni dizi projesi için iddialı konuşuyor: "Bu aralar televizyonda şansım olduğunu düşünmüyorum. Diziler çok uzun ya. Ben oynayamam o kadar. Ama biraz daha makul olursa bir komedi performansı sergilemeyi düşünürüm."


İstanbul ne olduğu bilinmeyen bir tayfa
Setiniz Ankara'daydi. Ankara sıkıntısı durumu var mıydı?

Ben Ankara'da okuduğum için, orayı biraz tanıyorum. Güzel acıkılır orada, mutfağı iyidir. Öyle bir sıkıntı hali olmadı. Ben Ankara'dan memnunum.

Ankara sıkıntıysa İstanbul ne?

Büyük sıkıntı. Kıyaslanamayacak kadar hem de. Ritmi bozuk, aklı bozuk, düşüncesi bozuk, ne olduğu belli olmayan bir tayfa İstanbul. Ankara'da yine bir netlik var. Bir kişilik, düşünceler görebiliyorsun. İstanbul'da her şey olur. Delirmiş gibi yani.

İstanbul'u sevmiyor musunuz?

İşim olduğu için İstanbul'dayım. Yoksa bu şehirde yaşamanın çok da meraklısı değilim. Gidemiyorum da. İstanbul insana büyük bir adrenalin veriyor, kabul ama yaşanmıyor yine de burada.

Buraya ilk geldiğiniz zaman şehir hakkında ne düşünmüştünüz?

Bizim arkadaşlarla esprimizdir, herkes de yapar ya. Seni yeneceğim İstanbul! Bu sefer olmadı ama! Denize bakıp bakıp arada söylüyoruz hala. (Gülüyor.)

Geldiğiniz ilk günden bu yana İstanbul'dan neler öğrendiniz?

Çok büyük dostluğu öğrendim İstanbul'da. Çok korkutucu bir şehir. Anında parçalar seni, 'defol, git' der. O anlamda güçlü dostluklarım oldu. Büyük fırtınalarda birbirimize sarıldık. Büyük tehlikeleri de öyle atlattık.

İstanbul'da özellikle gitmek istediğiniz, sevdiğiniz yerler var mı?

Boğaz'da yürümeyi, Kuzguncuk ve Moda'yı çok çok severim. Sahildeki her yer boylu boyunca yürünebilir, hayal kurulabilir.

Hayalleriniz neler?

Sahneler… Filmler sahnelerden oluşuyor ve onların hayalini kurmak güzel. Ben böyle bir sandık gibi düşünüyorum. O sandığa hayallerimi atıyorum. Biriktiği zaman yazmaya başlıyorum. Onu bir film haline getiriyorum. Şimdi şehirde geçen bir komedi filmiyle ilgili hazırlıklarım bitti gibi.

Yönetmenliği düşünüyor musunuz?

Yok, hayır. Belki yaşlılıkta olabilir. Yaşarsam tabi!



12 yıl önce