|

Avrupa Türkiye'den korkuyor

Ekonomik krizle birlikte Avrupa'da 4-5 yıl öncesine göre bakışın değiştiğini belirten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 'Avrupa tarihinin parçasıyız ve belirli güçlerinden biri olacağız. AB'yle birlikte uluslararası alanda etki potansiyelimiz olağanüstü düzeyde çarpan hızıyla artar' dedi

İbrahim Karagül
00:00 - 28/02/2013 Perşembe
Güncelleme: 00:55 - 28/02/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Avrupa Türkiye'den korkuyor
Avrupa Türkiye'den korkuyor
Stratejik Derinlik'ten sonraki bu ilk kitabınız Başbakan Başdanışmanlığı dönemindeki konuşmalarınızı içeriyor. Türk dış politikasını yönetirken korkuları ve önyargıları değiştirebildiniz mi?

Ben bu kitabın yayınlaması esnasında, yani tekrar bazı okumalarını yaptığımda Türkiye'nin son 10 yılda nereden geldiğini kendi tecrübelerimiz ışığında bir kez daha görme imkanı da buldum, gerçekten bir zihniyet devrimi yaşandı. Artık kimse Türkiye'yi eski dış politika anlayışlarına geri döndüremez, böyle vaatle dış politika yönetmeye çalışanların halk desteği alması da mümkün değil. Artık Türk halkı dış politika konusunda zihinlere ve gönüllere yerleştirilen bazı engelleri ve prangaları aştı, daha iddialı bir ülke istiyor Türk halkı, bütün dünyada saygın bir ülkenin vatandaşı olmak istiyor.

ÖNCE ZİHNİYET DEVRİMİ

Biz önce zihniyet devrimini gerçekleştirdik, sonra bunun kurumsal altyapısını oluşturduk. Dünyada artan dış temsilimizle Türkiye'nin dünyadaki genel görünümünü değiştirdik. Bugün Türk Başbakanı ile yan yana bulunabilmek için liderler çaba sarf ediyor. Türkiye ile birlikte aynı kulüpte, aynı inisiyatif içinde olmak önemli bir işaret bölge ve dünya için. Dünyada, Birleşmiş Milletler'de veya bölgesel alanda hiçbir inisiyatif yok ki biz 'bunu beraber yapalım' diye bir teklif almayalım. Bunlar ülkemizin artan itibarının açık göstergeleri. Bu anlamda 10 yılda büyük bir zihniyet ve kurumsal devrim yaşandığına inanıyorum.

GÜÇLÜ OLMAMIZ KORKUTUYOR
AB konusunda da bir nitelik değişimi var. 5-6 sene önceki AB kamuoyunda Türkiye algısı da bir değişime uğramış olmalı...

Tabii. Bırakın daha öncekini 4-5 sene öncesine göre, özellikle Avrupa'daki kriz öncesine göre bile bakışlar çok değişti. Bir kere Avrupa'yla AB'yi ayırarak söylüyorum. Avrupa tarihinin parçasıyız biz ve parçası olacağız, belirleyici güçlerinden biri olacağız. AB ile birlikte uluslararası alanda etki potansiyelimiz olağanüstü düzeyde çarpan hızıyla artar. Biz bu senaryoyu AB'ye eskiden beri anlatmaya çalışıyoruz. Gelin bizi üye yapın, sizin stratejik etkiniz de çarpan etkisiyle artsın, bizim etkimiz de. Onlar hep bizim maliyetimizi düşündüler 80'li, 90'lı yıllarda. O zaman çok zayıf olduğumuz için, maliyetli olduğumuz için almayanlar bu sefer çok güçlü olduğumuz için rezervli yaklaşmaya başladılar. Şimdi birçok Avrupa baş şehrinde en fazla tedirgin olunan husus Türkiye bu gücüyle girdiğinde Avrupa Parlamentosu'nda öyle bir blok oluşturur ki Avrupa'nın kaderini eline alır. Tamam da zayıf olduğumuzda zayıf olduğumuz için, güçlü olduğumuzda güçlü olduğumuz için almıyorsunuz. Bizim ise özgüvenimiz tam. 2006'da fasıllar askıya alındığında zannettiler ki karalar bağlayıp AB'nin önünde 'aman Ankara Protokolü'nü uyguluyoruz' diyeceğiz. Bu olmadı, olmayacak inşallah. Aslında limanları açmak tek başına bir talep değil. Orada yapılmak istenen, bir dayatmayı Rum Kesimi üzerinden bize kabul ettirebilmekti. Bugüne geldiğimizde kim kaybetti, kim kazandı?

ASYA STRATEJİMİZ DE VAR
Türkiye, Şangay ittifakında yer alacak mı? Ama asıl önemli olan, Türkiye'nin esaslı bir Asya stratejisi var.

Kesinlikle Türkiye'nin bir Avrupa stratejisi olduğu gibi bir Asya stratejisi var ve bunu belli aralıklarla revize ederek sürdürüyoruz. Şangay İşbirliği Örgütü'ne, aslında 3 senedir çalışmalarımız sürüyordu; şimdi bu çalışmaları geçen sene tamamladık, diyalog ortaklığı statüsü kazandık; ilk fırsatta da bunun anlaşmasını imzalayacağız. Asya stratejisine özel bir önem veriyoruz ve o anlamda Asya'nın bütünlüğünü kapsayan yapılarla ilişkilerimizi pekiştiriyoruz. Bütüncül stratejinin bir parçası.

Bu durum AB'ye veda anlamına geliyor mu?

Gelmiyor. 2003'ten beri stratejimizin dışlayıcı bir strateji olmadığını söylüyoruz. AB ilişkimiz derinleşerek sürecek. Ümit ederiz AB de Türkiye'nin stratejik dengeler içindeki önemini kavrar ve gerekli iradeyi gösterir.

Sınırlar değişmeden entegrasyon sağlanır
Ortadoğu'da ve dünyada yeni bir dil inşa etmekten bahsediyorsunuz; ama, benzer bir dili içeride nasıl inşa edeceğiz; bir zemini var mı?

Geldiğimiz noktada, yani içeride süreç ilerledikçe bizim hem iç huzurumuz ve barışımız takviye edilecek; hem Türkiye'nin kalkınması, Güneydoğu, Doğu bölgemize yansıyacak ve oradaki insanlarda aidiyet hissi pekişecek, oradaki insanlardaki geleceğe beklenti, ufuk açılacak, hem de, sınırın hemen ötesindekilerle sınırları değiştirmeden entegrasyon yaşayacağız. Bu Kuzey Irak için de geçerlidir, Suriye'nin kuzeyinde her kesim için de geçerlidir.

YENİDEN TAHKİM SÜRECİ

Zaten bu dil birlikte inşa edilir. Yani içeride siz otoriter bir dil kullanırken dışarıda demokratik bir dil geliştiremezsiniz. İçerideki yeni dilin iki dayanağı var. Birinci dayanağı, tarih ve ortak değerler, ortak kader bilinci. İkincisi modern, çağdaş bir devletin vatandaşları olmaktan gelen güçle bu dilin oluşturulması. Yani referanslarınız hem insanların psikolojilerine ve aidiyet duygularına hitap edecek, hem de modern siyasi dilin unsurlarını taşıyacak. Bu süreç öylesi bir tahkim sürecidir. Biz de günlük siyasi kavgaların değil böyle uzun dönemli bir idealin peşinde koşuyoruz.

ESED TÜM SURİYE'Yİ GÖZDEN ÇIKARDI

Esed, Halep'i gözden çıkarmış. Yani, tarihte de var ya bir Şam-Halep ayrışması, böyle bir şey olabilir mi bilmiyorum ama. Aslında Suriye'yi gözden çıkarmış. Kendisinin ve kendi etrafındaki bir küçük zümrenin çıkarı için Suriye'yi gözden çıkarmış.

Sıra, ikinci faslın açılmasında
Sizin ziyaretinizle birlikte Fransa'da bir fasıl açıldı. Yeni fasıllar konusunda umutlu musunuz?

Evet. Önemli olan, bir şekilde bu kapının tekrar aralanmasıydı. Sayın Laurent Fabius'la yaptığımız görüşmede, ki aslında geçen sene temmuz ayında Hollande işbaşına geldikten sonra Fransa'ya yaptığım ilk resmi ziyarette, bu konuda bir prensip kararına varmıştık; benim ziyaretimle bu faslın açılacağını deklare ettiler.

Önümüzdeki ay İrlanda Dönem Başkanı Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'ye ziyareti olacak. Sayın AB Bakanımızın da çabası var. İkinci bir faslın açılması ihtimalini de zorluyoruz. Diğer dönemlerde de bu fasıl artışları olacak.

Filistin'de artık tek yönetim şart
Bölgedeki gelişmeler ve Arap Baharı Filistin'in durumunu, geleceğini nasıl etkileyecek?

Filistin'deki bu parçalanma, yani şu anda iki otorite halinde olması birçok açıdan en fazla Filistinlilere zarar veriyor. Biz Türkiye olarak her zaman bunun aşılması için çaba sarf ettik. Filistin ikiye bölündüğünde Arap dünyası da ikiye bölünüyor. Halbuki, bir an önce bir birliktelik oluşursa, hem pazarlık gücü yüksek olur Filistin'de hem de Filistin halkının kaynakları daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilir. O bakımdan biz geçtiğimiz günlerde tekrar Sayın Ahmed Abbas'la -geçtiğimiz aylarda Türkiye'ye geldi, Sayın Halit Meşal de geldi-, her düzeyde bu birlikteliklerin sağlanmasının gerektiğini söyledik. Bu konuda artık görev Filistinli kardeşlerimize düşüyor; bir an öncebu ayrılığın giderilmesi lazım.

Kıbrıs'ta çözüm zamanı
Kıbrıs'ta da yeni dönem başlıyor. Anastasiadis'in seçilmesi neyi değiştirir?

Kıbrıs'ta Anastasiadis'in seçilmesiyle Kıbrıs Rum Yönetimi'nde bir değişim yaşandı. Anastasiadis, Annan Planı'na evet demiş olan bir lider. O zamanki öngörüsünü ümit ederim kaybetmemiştir. Seçim sürecinde olumlu mesajlar da verdi, fakat kafa karıştırıcı nitelikte mesajları da oldu. Şu anda Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tercihlerinde netleşmesi lazım, Anastasiadis'in bu netliği sergilemesi lazım. Biz, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin veya bölgedeki herhangi bir ülkeyi bu anlamda karşımıza almıyoruz. Ancak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yönelik izolasyonların sürdürülmesi bizim için kabul edilebilir değil.

UMARIM ZİHNİNİ NETLEŞTİRİR

Ortada iki alternatif var şu anda: hemen yapılabilecek, atılabilecek adımlar; müzakerelerle neticelenecek hususlar. Biz bu çağrıyı hep yaptık, daha önce de birkaç kere Kıbrıs'ta Kıbrıs Türklerine yönelik izolasyonların kaldırılmasına paralel limanların açılması konusunu hep gündeme getirdik ve bunun için çok ciddi çalışmalar da yapıldı. Fakat AB bu konuda ikna olduğu halde, Sayın Stefan Füle ve ilgili bakanlar devrede olduğu halde, Hristofyas bunu kabul etmemişti.

İkincisi, ama daha kalıcı olan tabi, Kıbrıs'ta bir çözümün sağlanması. Bu noktada da parametreler belli, bütün müzakerelerde. Aslında eksik olan, şu ana kadar siyasi iradeydi. Ümit ederiz Anastasiadis zihnini netleştirir ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısına ciddi bir muhatap olarak oturur.

Bu sözlerinizden yeni Rum Yönetimi adım attığı takdirde Türkiye'den ve KKTC'den bir karşılık bulacağı anlaşılıyor.

Kesinlikle, kesinlikle. Artık bu donmuş krizi çözme vakti geldi; öyle veya böyle herkes kesin bir çözüm için çalışmalı.


11 yıl önce