|

Basın özgürlüğü Butto ile başladı

Medyanın son derece özgür olduğunu belirten Hum TV müdürü Mooneza Hashmi, serbestliğin Butto ile başladığını söylüyor. Hashmi'ye göre Butto, ABD'ye kulak asarak Pakistan'a gelmekle hata etti

Ayşe Böhürler - Çelişkiler ülkesi Pakistan - 3
00:00 - 1/01/2008 Salı
Güncelleme: 00:25 - 1/01/2008 Salı
Yeni Şafak
Basın özgürlüğü Butto ile başladı
Basın özgürlüğü Butto ile başladı

Pakistan'da Lal Mescidi baskını ve seçimlerin yaklaşması ile başlayan olaylar zincirinden önce herkes Pervez Müşerref iktidarının getirdiği nisbi özgürlük ortamından umutluydu. Pakistan demokrasisinin "güçlüler iktidarı" görünümünün değişebileceğine inanıyordu bir çok kişi. Pakistan halkının değişiminin iktidar biçimini de değiştireceğine inanıyorlardı. Değişimde en büyük etken medya idi. Orada bulunduğumuz süre içinde Pakistan değişiyor diyenlere yönelttiğimiz "Neler değişti?" sorusuna gelen ortak cevap "medyada sansürün kalkması, özel televizyonların -yayın merkezleri halen Dubai olsa da- çoğalması ve basının özgürleşmesi" şeklinde olmuştu.

Lahor'daki Hum TV Müdürü Mooneza Hashmi bu değişimi umut içinde şöyle anlatmıştı: "Bugün Pakistan medyası son derece özgür. Yazılı basınımız birçok televizyon kanalı ve radyolarımız var. Bunlar eğlence, eğitim ve bilinçlendirme programları sunuyor. Dışarından işi bilen gençler geliyor büyük bir dinamizm ve vizyon katıyorlar. Bilmediğimiz teknolojileri tanıtıyorlar bize. Medya renkli ve seyircilere çok seçenek sunuyor. Devlet televizyonu da bir derece açılım yaşadı. Haberi durdurma devri geçti artık. Hükümet son derece "kadın dostu." Yani bir hareket var. Belki yavaş ama ileriye doğru gidiyor."


BASKI ALTINDAYDIK

Hashmi, Pakistan'daki değişimi medya dünyasının içinden yakından takip etmiş. Liberal görüşleri ile tanınıyor. 1967'de Pakistan Devlet Televizyonu'nda çalışmaya başlamış ve tepe yöneticisi olmuş ilk kadın. Emekli olunca özel Hum Televizyonu'nun başına geçmiş. Onunla kanalın Lahor'daki merkezinde konuştuk. Hashmi, Butto'yu yakından takip eden bir isimdi. Hashmi ile görüştüğümüzde olaylar başlamamıştı. Bize o sıralarda büyük bir umutla anlattığı süreç bugün yaşananları ve Benazir Butto'nun Pakistan'daki yerini anlamak açısından önem taşıyor. Pakistan televizyonunun kurulduğu 1964'ten bu yana hükümet tarafından kontrol edildiğini ifade eden Hashmi, geriye dönüp baktığında hem umutsuzluk ve zorluk dönemini hatırladığını belirtiyor: "Medyada çalışmaktan dolayı en fazla zorluk çektiğim dönem ise 1978'den 1988'e kadar süren askeri dönemdi. Ziya ül Hak dönemi medyanın en boğucu dönemiydi."


YOLSUZLUK ONU BİTİRDİ

Hashmi'ye göre Pakistan medyasının özgürleşmesi Benazir iktidarı ile başladı. Özellikle kadınların çoğunun “boğucu” diye tanımladığı yılların ardından başa gelen kadın başbakan kadınlar için umut olur. Ancak beklentiler tam olarak karşılığını bulmaz. Pakistan medyasında da hala bazı konulara sansür uygulanıyor. Mooneza, bu dönemde Benazir'i bir çok televizyon programına konuk ettiğini ve fikirlerini yakından öğrenme imkanı bulduğunu belirterek, “Erkek hakimiyetinin güçlü olduğu Pakistan'da Benazir'in başarmasını en çok kadınlar istiyordu. Fakat eşinin yolsuzluk iddiaları kadınlar nezdinde de desteğin azalmasına sebep oldu” diyor. Hashmi liberal politikalarına destek verse de Benazir konusunda hayal kırıklığı yaşamış. Suikastın ardından görüştüğümüz Hashmi duyguların bize şu sözlerle anlattı: "Maalesef adı başarılarından çok yolsuzluklarla anıldı. Birçok kez dava açıldı. Bugün bile bazı davaları hala mahkeme koridorlarında sonuçlanmayı bekliyor. Ülkeyi terketti. Bu onun tercihiydi. Yolsuzluk suçlamalarını reddediyordu fakat deliller ve ortaya çıkan tanıklar, yüklü miktarda paranın kocasının emriyle transfer edildiğini gösteriyordu."


Dönmesini ABD istedi

Mooneza Hashmi: "Bu korkunç olayı duyduğumda şoka girmiş gibiydim. Taraftarları annelerini kaybetti. Aslında Benazir bunun olacağının farkındaydı ülkeye dönme kararı aldığında. Tehlikeyi bilerek döndü. Güçlü bir kadındı, cesurdu. Partisinin lideriydi. Benazir'in dayanağı hükümet değildi onun sığındığı, güç aldığı Pakistan halkıydı, ama o halkının sözünü dinlemedi. ABD istedi dönmesini. ABD ile pazarlık yaptı ve döndü. Ona 'dönme' diyen kalabalığın sesine ise aldırış etmedi. O partisini hep direktifleri ile yönetmek istedi. Bu onun kaybı oldu. Fakat her şeye rağmen yine de liberal bir sesti Pakistan için. Hataları da olsa erkeklerin egemen olduğu bir ülkede lider olma hayalindeydi."





Burada tek tip insan yok
Esma Cihangir
, Pakistan'da baskılar karşısında seslerini yükseltebilen insanların da bulunduğunu belirterek, “Burası pasif insanlar ülkesi değil. Tek tip insanların bulunduğu bir ülke de değil” diyor

Pakistan'daki çelişkiler, laikler ve İslamcılar arasındaki suçlamalarda kendini gösteriyor. Bir yandan "ordu ve İslamcılar ele ele" suçlamasını yapan laikler, diğer taraftan iktidarı İslamcı olmamakla suçlayanlar, iktidarın ve ordunun ağır ve kanlı bir şekilde bastırdığı İslamcı haraketler, kapatılmak ya da kontrol altına alınmak istenen medreseler...

Esma Cihangir, ordu ve İslamcılar el ele diyenlerden biri. Sol dünya görüşünü savunuyor. Dünya çapında insan hakları savuncusu olarak tanınıyor. Cihangir ile bir sure önce Lahor'da ödüllerle dolu mütevazi avukatlık bürosunda görüştük. Kadın hakları üzerine çalışan Cihangir'in kapısında yardım bekleyen onlarca yoksul kadın vardı. Cihangir, 3 Kasım'da başlayan olaylarla birlikte bir telefon görüşmesi ve Müşerref'e "Artık yeter!" demesinden dolayı ev hapsinde tutuluyor.

Pakistan'daki çok sesli yapı içinde taraflar kimler?

Bu ülkede laikliğe inanan bir çok insan var. Laiklikten bahsedenlerin öldürülmesi gerektiğine inanan insanlar da var. Biz de tehdit edildik, saldırıya da uğradık. Bence insan hakları, sendika ve kadın hareketi ülkemize temiz bir soluk getiriyor. Burası baskı karşısında seslerini yükselten insanlar bulamayacağınız, pasif insanların ülkesi değil. Burası tek tip insanların bulunduğu bir ülke değil. Burada kadın haklarının karşı olan İslami Partiler var. Bir grup insan da var ki onlar kadın hakları için İslam çerçevesinde savaşılabileceğini, düşünüyorlar. Evet onlar da var ama pek etkili olduklarını düşünmüyorum. Sonra biz varız. İnsan hakları ve laik politikalar çerçevesinde savaşmamız gerektiğine inanıyoruz. Sayımız çok az fakat sesimizin duyulduğunu söylemeliyim.


BEDELİ KADINLAR ÖDÜYOR
İyi giden şeyler hiç yok mu?

Zayıf ve kırılgan bir demokratik süreçten sonra basın özgürlüğüne kavuşabildik. Problemimiz bu yapılanların etkin kılınamaması. Programları uygulatacak bir mekanizma devlete ait ve devletin de başı kim bilir hangi işlerle meşgul.

Pakistan'ın önemli problemleri ne?

İslamcılar ve Pakistan ordusu arasında derin ilişki var. Beraberlik ve ortaklık güçlendiğinde bedelini hep kadınlar ödüyor. Nasıl oluyor da diktatörlerimiz anayasayı bir saniyede değiştirebiliyor de kadınları ezen kanunları hiç değiştiremiyorlar? Ekonomik açıdan geri kalmış durumdayız. Bizim problemimiz adalet kapılarının kadınlara kapalı olması. Dert anlatma kapıları kapalı burada. Kadınlar konuşmaya başladıklarında çok baskıcı bir devlet yapısının normları içinde konuşmak zorundalar.





20 YIL ÖNCE NEFES ALAMIYORDUK
Tecavüz ve kadın ölümlerine karşı mücadele veren Sachet örgütünün Başkanı
Rachanende Parween
: Ben henüz yeniyetmeyken düşmanca bir çevrede yaşıyordum. Ziya al-Hak rejimi vardı ve nefes alacak alan yoktu. Pek çok basit eğlence haram ve günah kabul ediliyordu. Müzik dinlemek, müzikten hoşlanmak ve bunun gibi şeyler. 20 yıl sonra bugün ise çoğu başkent civarında gençlerin ne istiyorlarsa giydiklerini görürsünüz. Basının çok özgür olduğunu görürsünüz. Ben gençken basında çalıştım. Sansür politikası o kadar sıkıydı ki çok basit şeyleri bile söyleyemiyordunuz. İnsanlar yaratıcı olmaya çalıştığınız her şeyde bir günah emaresi bulmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden bence Pakistan'ın yaşadığı en önemli değişimlerden biri basın politikalarında ve uygulamalarındaki değişimdir."

— BİTTİ —


16 yıl önce