|

Boğaza zincir kafaya kurşun

1938 Dersim katliamına ilişkin ortaya dökülen belgeler, harekata katılan askerlerin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Buna göre, mağaralarda 'imha' edilen her Dersimli, askerler için büyük bir övünç kaynağı haline gelmiş. Boğazından zincirlenmiş Dersimlilerin fotoğrafları, bölgedeki komutanların tebrik kartlarına dönüşmüş

Orhan Turan
00:00 - 27/11/2011 Pazar
Güncelleme: 01:14 - 27/11/2011 Pazar
Yeni Şafak
Boğaza zincir kafaya kurşun
Boğaza zincir kafaya kurşun

Dersim'de yaşanan katliama dair ortaya çıkan her yeni belge, katliam görevini gerçekleştiren askerlerin nasıl bir ruh haline büründüklerini ortaya koyuyor. 1938'de harekât bölgesinden tugay ve alay komutanlıklarına gönderilen bir posta kartı üzerinde, 'aşiretlerin tamamının imha edildiği' yazıyor. “Son kalan Demenan aşiretinden” aralarında “Aşiret Reisi Hüseyin ve Hasan Gev'in olduğu” bilgisi taşıyan posta kartında şu ifadelere yer veriliyor: “1938 Tunceli harekâtında alayımızın imha ettiği aşiretlerin sonuncusu olan (Demenan) Aşiret Reisleri ve Avenesi sığındıkları mağaradan çıkarıldıktan sonra...”

KATLİAM DERSİM HATIRASI OLMUŞ

Sadece sürgün ya da ölüm değil... Dersim'de öldürülen her Dersimli, operasyona katılan askerler için 'hatıra' amaçlı da kullanılmış. Dersim'den Türkiye'nin çeşitli illerine gönderilen kartlarda tugay, alay ve bölük komutanlarının birbirilerini tebrik eden mesajları dikkat çekiyor. 1937 tarihli bir kartta “Alayımızın imha ettiği aşiretlerin sonuncusu olan Deneman aşiret reisleri ve annesi sığındıkları mağaradan çıkarıldıktan sonra” ibaresi yer alırken, 21 Temmuz 1938 tarihli bir başka kartta “Perşembe günü mağaradan çıkarılan haydutlar öldürülmüştür” denilerek 18 Temmuz'da taranan Dersimlilerin mağara önündeki cansız bedenlerinin görüntülerine yer veriliyor.

ASKER İÇİN 'EV YAKMA KLAVUZU'

Belgeler, Dersim'de bilinçli bir katliamının yürütüldüğünü gözler önüne seriyor. 1938'in bahar aylarına gelindiğinde yapılacak harekât için her şeyi düşünen hükümet, resmi belgelere göre Elâzığ'da faaliyet gösteren Turan Matbaası'nda 'kundaklama bilgisi' içeren bir de el kitapçığı da bastırmış. Köy baskınlarının, ev yakmaların nasıl yapılacağını anlatan kitapçıklar, bölgeye sevk edilen tüm subaylara dağıtılmış. Bu kitapçıklarda, 'temizlenen' evlerin, mağaraların, nasıl yakılması gerektiği, ateşin hangi yönlerden tutuşacağı, rüzgâr ve ateş arasındaki ilişki ayrıntılarıyla açıklanıyor.


Öldürmekle övündüler

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 1931'deki raporunda “Tamamen temizleyelim” dediği Dersim'de, İsmet İnönü'nün 1935'teki 4 aşamalı raporu sonrası düğmeye basıldı. Bölgenin silahtan arındırılması, yolların ve karakolların yapılması sonrası başlayan harekatta, birkaç yüz kişilik eşkıya çetesinin eylemleri yüzünden olayla ilgisi olmayan Dersimliler de ya sürgün edildi ya da 'kılıçtan geçirildi'. Katliam sırasında çekilen fotoğraflar, askerlere 'övünç kaynağı' olarak hatıra kaldı. Mağaralardan boynuna zincir vurularak çıkarılan Dersimliler ya süngülendi ya da kafalarına tek kurşun sıkılmak suretiyle öldürüldü.


Nüfus 50 bin kişi eksik

Dersim katliamında kaç kişinin öldüğü ya da sürgüne gönderildiği tartışıldı durdu. Resmi raporlar 10 bin, tarihçiler 30 binden bahsetti. Ancak Türkiye'de yapılan ilk bilimsel çalışma, 1935 - 1945 yılları arasındaki iki nüfus sayımı arasında Dersimli 50 bin kişinin yok olduğunu ilk kez ispatlıyor. Dersim'le ilgili 1937 tarihli Dördüncü Umum Müfettişlik Raporu'na göre olaylarda 13 bin 160 kişi öldü, 11 bin 818 kişi sürgün edildi. Ancak Türkiye'de ilk kez Dersim sürecinde yaşanan nüfus hareketlerini inceleyen araştırmaya göre bu rakam en az 40 bin. “Genel Nüfus Sayımı Verilerine Göre Dersim'de Kayıp Nüfus” başlıklı araştırmaya göre 1927 Nüfus sayımında 87 bin olan Dersin nüfusu, 1935'te 107 bine çıkıyor. 1938 Dersim harekatından sonra 1945'te yapılan nüfus sayımında ise nüfus yeniden 90 bine düşüyor. O dönemde gerçekleşen nüfus artış hızı düşünüldüğünde Dersim nüfusunun en az 140 bin seviyesinde olması gerektiğinden hareket eden bilimsel araştırmaya göre, bölgede en az 50 bin kişi kayıp.

NÜFUS DENGESİ BOZULMUŞ

'Dersim 38' bir toplum üzerinde o denli şiddetli bir etki yaratmıştı ki, harekât sonrası başlayan zorunlu göç 7 - 8 yıl boyunca dengelerin de değişmesine neden olmuş. O dönemde adı Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre, 1935 - 1945 yılları arasında Tunceli'de nüfus 17 bin kişi azaldı. “Dersim'de Kayıp Nüfus” adlı kitabın yazarı Şükrü Aslan'a göre bunun nedeni katliam ve zorunlu göçten başka bir şey değil. Aslan, Tunceli nüfusunun bu dönemde tam anlamıyla 'dip' yaptığını söyleyerek, devletin resmi raporlarda açıkladığı rakamlardan çok daha fazlasının öldürüldüğünü belirtiyor.


Kılıçdaroğlu'nun aşireti Saray'a

Binlerce insanın sürgün yediği Dersim'de CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun dedesinin aşireti Kureyşanlı da Tekirdağ'ın Saray ilçesine gönderilenlerden... Sürgünde özellikle batı illerindeki köyler tercih edilmiş. Her köye bir aile yerleştiriliyor. Trakya ilk adres oluyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun isyancı dedesinin Kureyşanlı Aşireti de, Tekirdağ'ın Saray kazasına gönderiliyor. Trakya'ya sürgüne gönderilen 347 aileden 3 bin 470 kişinin ulaşım masrafları devletin kasasından çıkıyor. Botanlı Aşireti Edirne (Uzunköprü), Koç Uşağı Aşireti ve Hozat Reisleri Balıkesir (Balya), Şadilli Aşireti Balıkesir (Bandırma), İksor Aşiret Reisleri (Kırklareli), Balabanlı Aşiret Reisleri Çorlu'ya gönderiliyor.


'Çocuklar devşirilecek'

Jandarma Genel Komutanlığı belgelerinde, Dersimli çocukların nasıl devşirileceği detaylarıyla anlatılıyor. Yazılan emirlerde kız ve erkek çocukların yatılı okullara yerleştirilmesi vurgulanıyor. Bir başka belgede ise küçük çocukların ailelerinden alınıp yetiştirilmesi, daha sonra da Dersimli olmayanlarla evlendirilerek asimile edilmesi gibi maddeler yer alıyor. Raporda, ailelerinden ayrı çocukların büyüyünce birer 'Türk yuvası' kurmaları suretiyle Türk kültürünün yerleştirilmesi öngörülüyor.


Harekata giden süreç

Dersim sorunu her ne kadar Cumhuriyet tarihi ile ilişkilendirilse de başlangıcı Osmanlı'yı da içine alıyor. Sorun ilk kez Osmanlı'nın, aşiretlerden oluşan toprak yapısını daha merkezi hale getirmek istemesiyle ortaya çıkıyor. Bu amaçla Harput Valisi 14 Ekim 1851'de, 4. Ordu Müşiri Zeki Paşa 1899'da, Mutasarrıf Arif bey 28 Ekim 1903'te ve Mutasarrıf Celal Bey 1906'da olmak üzere toplam 4 ayrı rapor yazılıyor.

OSMANLI 'GÜZELLİKLE' ÇÖZMEK İSTEDİ

Dersim ilk kez, 14 Ekim 1851'de Harput Valisinin İstanbul'a sunduğu raporda “Üç dört yüz yıldır içlerine hükümetin girmediği yer” olarak tanımlar. Mutasarrıf Celal Bey'in 1906'da kaleme aldığı son rapora kadar sorunu çözmek için 'vergi affı', 'istihdam' gibi çözümler sunan Osmanlı, zorla ve şiddetle bastırma yöntemlerini yararlı görmeyerek bu yolu asla denemez.

ADIM ADIM KATLiAMA VARAN YOL

Osmanlı'dan sorunu devralan Cumhuriyet rejimi, Dersim'e Osmanlı kadar 'yumuşak' bakmak yerine bölge hakkında yazılan 8 rapor sonunda 'planlı bir harekâtta' karar kıldı. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey (1926), Tarihçi-Gazeteci Yazar Murat Bardakçı'nın dedesi ve dönemin Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı (1925-1926), Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali Öngöre, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Pülümür harekâtının bir bölümünü yöneten 3. Fırka Kumandanı Halis Paşa da ayrı ayrı olmak üzere (1930) birer rapor hazırladı. Konuyu '4 aşamalı çözüm' planı şeklinde ele alan İsmet İnönü ise 1935'te raporunu tamamladı.

DERSİM BİR ÇIBANDIR TEMİZLENMELİ

Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in 1926'da kaleme aldığı rapor; “Dersim Cumhuriyet Hükümeti için bir çıbandır. Kesin bir ameliye yapmanın memleketin selameti bakımından zorunludur” diyordu. Dersim'le ilgili ilk 'savaş' önerisi ise 1930'da Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali Öngören raporunda yer aldı. Raporda “Dersim işini kökünden halledecek kuvvet ve kudrette bir harekâttan” bahsediliyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ise köyleri tahrip etmenin uygun olacağını belirtmişti.


YARIN: SÖZ DERSİM TANIKLARINDA

12 yıl önce